Agatha Christie’nin polisiye kitabı Nil’de ölüm mükemmel bir cinayet planı içerir. Ancak bir romanı hem saçma bulup hem de beğenmek mümkün müdür? Eğer söz konusu olan, Agatha Christie’nin “Nil Nehrinde Ölüm” romanı ise, neden olmasın?
Aslına bakılırsa, yazarın Nil’de ölüm romana fazla emek harcadığı her satırından bellidir. Gene görkemli bir karakterler galerisi, olağanüstü zengin bir dekor, tıkır tıkır işleyen bir kurgu ve akıllara durgunluk verecek bir cinayet planı vardır karşımızda. Hercule Poirot romanın sonunda Karnak yolcu gemisinde işlenen cinayetleri açıklarken ağzımız açık kalır. Bu egzotik yapıtında ünlü yazar, biri soruşturma dışı olmak üzere tam 4 cinayete kadar vardırmıştır işi.
Agatha Christie, Nil’de ölüm ve Entrika
Poirot detektiflikten kazandığı parayı sık sık seyahatlere çıkarak harcamaktadır. O kış, Mısır’a gitmeye karar verir. Ancak, ister istemez bir dramın içinde buluverir kendisini. Haftalar önce tesadüfen Soho’daki bir lokantada karşılaştığı genç kız, Mısır’da tekrar karşısına çıkar. Jacqueline adındaki bu genç kız, geçen bu sürede ihanete uğramış, nişanlısı Simon’ı zengin arkadaşı Linet’e kaptırmiştır. Şimdi intikam arzusuyla kıvranmakta ve karı kocayı çıktıkları uzun balayında neredeyse adım adım takip etmektedir. Genç kızın kötü bir işe kalkışmasını önlemek için Poirot ona bol bol nasihat ederse de bunun fazla bir etkisi olmaz.
Dramın belli başlı aktörlerinin ve birbirileriyle ilişkilerinin anlatıldığı bu ilk bölümlerden sonra aralarında ünlü bir bilim adamı ve yazarın da bulunduğu İngiliz,Amerikan ve Avrupa’lı zenginlerden oluşan bir grup yolcu Karnak isimli gemiyle Nil nehrinde birkaç hafta sürecek bir yolculuğa çıkarlar.
Hercule Poirot’nun gözü genç karı kocanın üzerindedir. Buna rağmen Linet’in Luxor tapınağındaki gezi sırasında tehlikeli bir kaza geçirmesine engel olamaz. Linet kazadan kurtulur ama sinirleri iyice bozulur.
Görünüşe bakılırsa Jacquelie’in amacı da zaten budur. Eski arkadaşının sinirlerini yıpratmak.
Nil de Ölüm polisiye kitap özeti ve çözümü
Poirot’nun erkenden yattığı bir gece, geminin salonunda Linet ve Simon ahbaplarıyla briç oynarken aniden içeriye sarhoş bir halde Jacqueline girer. Linet ve Simon hakkındaki düşüncelerini yüksek sesle söylemeye başlar. Biri eski arkadaşı diğeri ise bir zamanlar nişanlısıdır. Malikanesinde iş vermesi için Simon’ı arkadaşı Linet’e getirmiş, fakat bir süre sonra ikisinin birbirlerine aşık olduklarını öğrenmiştir. Bu ihanetle yüreği yaralı olan Jacqueline’in ağzından çıkan sözler de çok acıdır.
Linet, briç oyununu bırakıp hemen dışarı çıkar ve odasına gider. Briç oynayan diğer iki kişi de gergin havayı farkedip salonu terkederler. Şimdi içerde Jacqueline ve Simon’dan başka iki kişi daha kalmıştır. Acı sözler söyleyen Jacquqline kadehine içki koymaya çalışırken Simon ona engel olur ve kendisini gülünç bir duruma düşürdüğünü söyler. İkisi arasında kısa bir tartışma çıkar, kendisini kaybeden Jacqueline, çantasından çıkardığı küçük bir tabancayla Simon’u vurur. Ayağından vurulan Simon koltuğa yığılırken, cebinden çıkardığı bir mendille yarasının üstüne bastırır. Tabanca genç kızın elinden yere düşer ve kanapenin altına doğru kayar. Jacqueline dehşet içindedir. Yaptığına inanamaz ve sinir krizi geçirmeye başlar. Simon, salondaki diğer iki kişiye onu alıp götürmelerini ve hemen doktor çağırmalarını söyler. Onlar da hemen Jacqueline’i odasına götürürler, biri genç kızın kamarasında kalır, diğeri ise doktora haber verir. Doktorla birlikte salona girdiklerinde Simon pencereyi açmış, yüzünü serin havaya tutarak derin derin nefes alıp vermektedir. Kurşun, bacaktaki bir kemiğin kırılmasına yol açmıştır. O yüzden Simon’un yürümesi imkansızdır. İki adam onu Linet’in yattığından başka bir kameraya taşırlar. Daha sonra Doktor Simon’a ve Jacqueline’e sakinleştirici birer iğne yaparak uyumalarını sağlar.
Anlattığım bu bölüm romanın en önemli kısmıdır. O yüzden ben de mümkün olduğunca geniş ve ayrıntılı yazmaya dikkat ettim. Kıyamet, ertesi sabah kopar. Ertesi sabah, hanımının yattığı kamaraya giren hizmetçi, yatakta Linet’in cesediyle karşılaşır. Genç kadın tabancayla kafasından vurulmuştur.
Nil’de ölüm Kayıp Tabanca
Cinayet sonrası olaylara derhal hakim olan Poirot önce Jacqueline’in küçük tabancasını arar ama bulamaz. Salondaki kanapenin altında biraz tozdan başka bir şey yoktur. Bu durumda tabancanın oradan katil tarafından alınıp Linet’i öldürmekte kullanıldığı ve muhtemelen daha sonra Nil nehrine atıldığını tahmin etmek zor değildir. Çünkü, yolculardan biri suya düşen bir nesnenin sesini duymuştur. Bir başka tanık ise, cinayetin işlendiği dakikalarda, güvertede birinin çıplak ayakla koştuğunu iddia etmektedir. Yaşlı ve zengin bir kadın olan Amerikalı bir yolcu ise, değerli şalının kaybolduğu iddiasındadır.
Öncelikle tüm gemi personelini nehire atıldığına inandığı tabancayı bulmaya yönelten Poirot katilin kim olabileceği konusunda tahmin yapmakta zorlansa da, bütün bir gece başında biri bulunan Jacqueline’in bu cinayeti işlememiş olmasından memnundur. Katil olması imkansız bir diğer kişi de Simon’dır. Bacağı kırıldığı için yürümesi mümkün değildir ve bütün bir gece aldığı ilacın etkisiyle mışıl mışıl uyumuştur. Bunun dışında gemideki herhangi biri katil olabilir. Hatta Poirot bile.
Nil’de ölüm İkinci Kurban
Egzotik Mısır dekorunun önünde cinayet soruşturması hızla sürerken beklenmedik bir şey olur ve Linet’in oda hizmetçisi bıçaklanarak öldürülür. Poirot, kurbanın parmaklarının ucundaki bir banknot parçasından, katile şantaj yaptığı için ortadan kaldırıldığını anlamakta gecikmez. Aranan tabanca sonunda Nehirden çıkartılır. Amerikalı kadının şalına sarılarak nehre atılmıştır. Poirot haklı çıkmanın büyük keyfiyle tabancayı inceler. Üç mermi atılmıştır. Birisi Simon’a, diğeri karısına, peki ya üçüncüsü? Onun nereye atıldığı bilinmemektedir. Şaldaki garip bir leke Poirot’nun dikkatini çeker. Kırmızımsı bir lekedir bu ve tuhaf bir kokusu vardır. Daha sonra Linet’in odasını incelerken, tuvalet masasının üzerindeki kırmızı tırnak ojesinin de aynı şekilde koktuğunu farkedecek ve çok şaşıracaktır.
Nil’de ölüm Üçüncü Cinayet
Hizmetçi kadının ölümünden kısa bir süre sonra, Karnak’taki polis ahbabıyla cinayeti tartışan Poirot’nun kamarasının kapısı açılır, kadın yolculardan biri heyecanla içeri girer. Hizmetçiyi kimin öldürdüğünü görmüştür. Herşeyi açıklayacaktır. Ne var ki, kadın tam katilin adını söyleyecekken açık kalan kapının dışından tabancayla biri ateş eder, tanığı alnından vurur.
Kadının konuşamamasına rağmen, Poirot cinayeti çözmüştür. Bütün yolcuları salona toplar ve o ünlü, bilinen konferanslarından birine başlar.
Nil’de ölüm Final ve Dördüncü Cinayet
Dikkatli okuyucular, yazımızın başında dört cinayet işleniyor dediğimizi, ama şu ana kadar sadece üç cinayet işlendiğini herhalde farketmişlerdir. Agatha Christie romanlarında gizem son sayfaya kadar çözülmez. Okuyucu hiç bir zaman gevşememelidir. Her yeni satır, her yeni cümle beklenmedik bir durumu ortaya çıkartabilir çünkü. Kısacası Agatha Christie’de sürpriz bitmez. Ama bu kez, bu da benim size küçük bir oyunum olsun. İnanın, Agatha Christie bu defa tamamen masum.
Olağanüstü bir atmosferde yaşanan gerilimli dakikaların sonunda, Poirot sakin sakin cinayetin çözümünü açıklar. Çoğu serüveninde olduğu gibi, neredeyse imkansız bir çözümle karşı karşıya kalırız. Böyle bir çözümü önermek bile çılgınca bir iştir. Poirot’nun böyle bir açıklamayı inanarak yapabilmesi için kesinlikle delirmiş olması gerekir. Zaten dedektifin amacı da bu değil midir? Kimsenin aklına gelmeyecek, herkesi şaşırtacak bir çözümden daha keyif verici ne olabilir?
İşin tuhafı Poirot’nun elinde gene iddiasını ispat edecek tek bir kanıt yoktur. Yarattığı psikolojik baskı sonucu katili itirafa zorlamasa, öne sürdüğü bunakça iddalarla kala kalacak, kimseyi kendisine inandıramayacaktır. Ama burada da katilin itirafı, onun işini kolaylaştırır ve bu abuk sabuk cinayet yeterince ete ve kemiğe bürünür. Buna rağmen, okur gözünde inandırıcı olabilir, abuk sabukluktan kurtulabilir mi? Bunu az sonra tartışacağız.
Nil’de ölüm Polisiye hikayenin çözümü
Cinayet gecesi Poirot’nun erkenden uyuması, normal değildir. Birileri içtiği şaraba uyku ilacı koymuştur. Demek ki, Linet’in öldürülmesi için o gece özellikle seçilmiştir. Buradan hareketle, cinayet önceden planlanmış ve ayak altında dolaşmasın diye Poirot erkenden odasına gitmeye mecbur bırakılmıştır.
Geminin yolcu salonunda Jacqueline ile Simon arasında yaşananlar tam bir tiyatrodur. İki sevgili önceden anlaştıkları gibi iki tanığın önünde kavga etmişler, sonra Jacqueline tabancasıyla Simon’a ateş etmiştir.
Ama vurmamıştır.
Tabancayı yere atar gibi yapmış, aslında özellikle göz önünde olmaması için kanapenin altına göndermiştir. Simon ise yaralanmış gibi rol yapmış, karısının ojesiyle boyadığı mendilini bacağına götürmüş, tanıklara kanayan bir yarası olduğuna ve yürüyemeyeceğine inandırmıştır.
Salondaki iki kişi Jacqueline ile birlikte gidince, Simon ayakkabılarını çıkarmış, kanapenin altından tabancayı almış ve hızla koşarak karısının odasına girmiş, onu uykusunda vurp gene hızla salona dönmüştür.
Tanıklardan birinin duyduğu çıplak ayak seslerinin gizemi budur.
Simon, silahı üçüncü kez ateşleyip bu sefer kendisini gerçekten bacağından vurmuş, tabancayı ve mendili, daha önceden yastıkların arkasına gizlediği şala sarıp pencereden dışarı atmıştır. Doktor yanına geldiğinde, henüz pencereyi kapatmadığından, hava almak için açtığını söylemek zorunda kalır.
Diğer iki cinayet ise Jacqueline tarafından işlenir.
Olay örgüsü içine kafa karıştırmak maksadıyla bir de kayıp inci gerdanlık meselesi yerleştirilmiştir.
Bu konuların üzerinde durmayacağız. Çünkü bizi ilgilendiren asıl konu, cinayet kararı ve ve uygulaması arasındaki çelişkilerdir.
Açıklamadaki Aksaklıklara Rağmen
Belli ki, Jacqueline ve sevgilisi Simon, Linet’i öldürmeye uzun zaman önce karar vermişlerdir. Bu kitapta açıklanmaz. Belki, daha Simon’ı Linet’le tanıştırmadan önce, belki de Linet’in Simon’a aşıkolmasından sonra. Her durumda da planın çok önceden yapıldığı ve Linet’le Simon’ın evlenmesi şartına bağlı olduğu kesindir. Aksi takdirde, Linet’in mirası Simon’a kalmayacak ve bu cinayetin işlenme gerekçesi ortadan kalkacaktır.
Romanın başında iki sevgilinin mali durumlarının kötü olduğu açık seçik ortaya konur. Ama Linet’in Simon’a aşık olması için Allah’a dua etmekten başka çare yoktur. Evlilik içinse çok daha fazla dua etmek, hatta belki adaklar adamak da gerekir.
Bütün bunların hiçbirine gerek kalmadan evliliğin gerçekleşmesi Jacqueline ve sevgilisi Simon için hoş bir sürpriz olmuştur herhalde. Roman bir anlamda hazin bir aşk hikayesidir. Agatha Christie, aslında acımasız katiller olan iki sevgilinin dramını dokunaklı bir biçimde anlatır da anlatır. Fakirlikten kurtulmanın yolu zengin bir kadınla evlenip sonra onu öldürmektir. Linet bu iş için en uygun adaydır. Simon’ın bütün cazibesini kullanıp Linet’i elde etmesi ve kısa sürede evlenmesiyle planın birinci aşaması sona erer. İkinci aşama cinayettir.
İşte burada karşımıza şu büyük ve muhteşem soru çıkar. İki sevgili, basit bir cinayetle, örneğin kaza süsü vererek Linet’i ortadan kaldırmak yerine, neden bütün dünyanın gözü önünde, bir çok olasılığın gerçekleşmesine bağlı, müthiş ayrıntılı ve karmaşık bir planı tercih etmişlerdir?
Linet’i malikanenin merdivenlerinden aşağıya itmek, arabasının frenlerini bozmak ya da ıssız bir koyda yüzerken boğuvermek gibi çok daha basit ve gözlerden uzak yöntemler varken, şaşaalı bir tiyatro temsiline neden gerek duyulduğunu anlamak imkansızdır. Bu basit yöntemler, Agatha Christie’nin başka romanlarında kullanılmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Hem böylece Hercule Poirot gibi bir beladan da uzak kalınacaktır.
Nitekim, mizansen gecesi onu erkenden uyutmak, katilleri kurtarmaya yetmemiştir. Evet, Simon karısını basit bir biçimde öldürebilirdi. Örneğin, karısının sürekli kullandığı hapların arasına siyanür karıştırabilir, sonra yurt dışına çıkıp ölüm haberini bekjleyebilirdi. Böylece cinayet sırasında malikeneden çok uzakta olduğu için kimse ondan şüphelenmezdi. Aynı şekilde Jacqueline de intikam meleği gibi ortalıkta dolanmayacağından şüpheli bir konuma bürünmezdi.
Kısacası, bu cinayetin Mısır’da işlenmesi için hiç bir neden yoktur. Agatha Christie en ufak bir gerekçe bile ortaya koyamaz bu konuda. Oysa romanlarının çoğunda, cinayet sahnesi, bütün şatafatına rağmen zorunlu bir mekan olarak karşımıza çıkar, bu yönüyle cinayetin aydınlatılmasında da önemli bir etken olur.
Örneğin, “Kütüphanedeki Ceset” romanında, adından da anlaşılacağı gibi, ceset son derece absürd bir yerde bulunur. Ne var ki, kurguya göre, cesedin başka bir yerde bulunması mümkün değildir ve bu aynı zamanda dedektifi sonuca götürecek önemli bir ipucudur.
Mekanın zorunluğu ve aynı zamanda ipucu olması durumunu Roger Ackroyd Cinayeti, Beş Küçük Domuz, Filler de Hatırlar, Ecelin Çağrısı başta olmak üzere Agatha Christie’nin romanlarının çoğunda görebiliriz.
Oysa, Jacqueline ve Simon’un Nil nehrinde cinayet işlemeye kalkışmalarının makul bir izahı yoktur.
Planla eylem arasındaki bu tutarsızlık, romandaki bütün egzotik içeriği sıradan bir dekora, kişileri ise istenen yöne itilip kakılan kuklalara dönüştürür.
Poirot’nun ağzından çözümü okurken bu yapaylık iyice ortaya çıkar. Agatha Christie’nin görkemli Mısır panoraması önünde, herkese küçük dilini yutturacak bir cinayet kurgulama merakı, ortaya kötü bir cinayet romanının çıkmasına sebep olur. Bu kötü yazılmış cinayet romanının büyük ilgi görmesi ve zayıf yanının asla ortaya konmamasının nedeni, Jacqueline ve Simon’ın aşırı fanteziye kaçan planlarına ve kişiliklerindeki bozukluğa rağmen, büyük bir aşkın kahramanları olabilmeleridir.
Nil’de ölüm romanı boyunca iki sevgilinin talihsiz ayrılığına üzülürüz. Özellikle Jacqueline, söylediği her sözle yüreğimizi burkar. Bütün bu acılara sebep olduğunu zannettiğimiz Linet ise pervasıdır. Jacqueline’den çekinir ama asla öz eleştiri yapmaz. Parayla herşeyi satın alabileceğine inanır. Ondan hoşlanmayız, bu nedenle ölümü bizi sevindirir. İki sevgilinin yeniden birleşme ihtimali bizi daha da mutlu eder. Artık adalet yerini bulacaktır.
Ancak, adım adım korkunç sona yaklaştıkça, gerçeğin ortaya çıkması bizi rahatsız eder. Sonunda korktuğumuz başımıza gelir. Bütün kötülüklerin sebebi muhteris, zeki ve güçlü Jacgueline’dir. Daha güçsüz ve kırılgan olan Simon, sadece onun dediklerini yapmıştır. Genç adamın zayıf kişiliği, herşeyi kolayca itiraf etmesine yol açar. Bu tutkulu aşk, romanda öyle bir anlatılır ki, cinayet planı ile uygulaması arasındaki uyumsuzluğu kurcalamak aklımıza bile gelmez.
Simon sedyeyle gemiden indirilirken, Jacqueline polisten izin alıp onun yanına gider. Sevgilisine veda etmek istediğini söylemiş, Poirot da onaylamıştır.Ama bu güçlü ve hırslı aynı zamanda da çılgıncasına aşık kadının amacı başkadır. İdamla sonuçlanacak yargılama sürecine sevgilisinin tahammül edemeyeceğini bilir. Bu yüzden, çantasında sakladığı ikinci bir tabancayla Simon’u vurur.
Roman, mutluluk uğruna yanlış yollara sapan iki sevgilinin hazin sonları üzerine karanlık ve umutsuz bir havayla noktalanır.
Yazar:
- Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.
En Son Yazıları
- Makale20 Mayıs 2024Femme Fatale Nedir? Edebiyat ve Sinemada Kötü Kadın Tiplemesi
- Agatha Christie15 Mayıs 2024Agatha Christie Kitaplarını Hangi Sırayla Okumalısınız?
- Makale14 Mayıs 2024Sharon Tate Cinayeti: Roman Polanski’nin Eşinin Korkunç Ölümü
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ağustos 2020J.W. Stephenson İle Sahte Banknot Dosyası Romanı Üzerine Söyleşi