Polisiye romanlara dudak bükenlerin çoğuna göre bu türün en büyük zaafı sonunun baştan bilinmesidir. “İnsan, sonunu bildiği bir romanı/öyküyü niye okur ki?” diye sorarlar kendi kendilerine. Sormakla da kalmazlar bir de bunu yazıya döküp başkalarının da okumasını sağlarlar. Bunlar bayağı etkili ve kalburüstü kişilerdir. Okuyucuyu görüşlerine inandırmakta çok mahirdirler.
Kastettikleri şudur. Bir cinayet/dedektif romanında suçlunun yakalanacağı bellidir. Genellikle ölüm, romanın ilk sayfalarında verilir ve sonra geriye dönerek cinayetin işlenme süreci anlatılır. Sonuçta, katilin yakalanacağını bildiğimize göre, bu romanı okumanın nasıl bir keyfi olabilir diye, polisiye tiryakilerine şaşar kalırlar.
Doğrudur. Eğer sonda katilin yakalanacağını bilmek, romanın sonunu bilmek demekse yerden göğe kadar haklılar. Ne var ki, bu bilgi romanı zevkle, keyifle okumaya engel teşkil etmez. Çünkü burada başka bir bilinmeyen vardır. O da katilin kim olduğudur. Cinayetin neden ve nasıl işlendiği bir çok polisiye romanda ancak en sonda ortaya çıkar.
Polisiyeyi küçümseyenler bu kadarla da yetinmezler. Bir de derler ki, madem okur polisiye romanda cinayeti kimin, nasıl ve neden işlendiğine odaklanmıştır, o halde bu tür romanların ikinci kez okunması imkansızdır. Çünkü böyle bir okuma sıkıcı olmaktan başka bir şey vadetmez.
Bu görüşe katılmam mümkün değil. Eğer bu doğru olsaydı o zaman Suç Ve Ceza’nın da bir kereden fazla okunmaması gerekirdi. Başta Agatha Christie’nin eserleri olmak üzere pek çok polisiye romanı defalarca okudum. Bu da yetmezmiş gibi bir de son yıllarda televizyona uyarlanan bütün Poirot ve Miss Marple dizilerini seyrettim. Valla hiç sıkılmadım. Sanki daha önce hiç okumamışım gibi heyecan duydum, keyif aldım. Yani buradan polisiye hakkında bu olumsuz görüşleri dile getirenlere koca bir nanik yapmak boynumun borcudur.
Diyelim ki haklılar. Romanın sonunda katilin yakalanacağını önceden bilmek, romanın sonunu bilmek demek olsun. Bu durumda sonu önceden bilinen bir romanı/öyküyü okumak gerçekten sıkıcı ve fuzuli bir iş midir? Yukarda, Suç Ve Ceza örneğini verdim. Buna Madam Bovary’yi de ekleyebilirsiniz. Robenson Crouse ve daha bir çoklarını da. Eğer sonu bilmek bu kadar önemli olsaydı bu kitapların hiçbiri ikinci kez okunmazdı. Oysa, klasiklerin tekrar tekrar okunmasını/okunabileceğini söyleyenler yine polisiye romana yukardan bakanlar değil midir?
Üstelik, onların bu iddiası gerçeklerle örtüşmüyor.
Bakın, California’nın San Diego Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış. Bir grup gönüllüye Agatha Christie ve Anton Çehov gibi bazı yazarların 3 versiyon halinde 12 hikayesi verilmiş. Hikayelerin birinci versiyonu orijinaliyle aynıymış. İkinci versiyonda, hikayenin başına sonunu anlatan bir not yerleştirilmiş. Sonuncu versiyondaysa, hikayenin farklı yerlerine sonu ele veren kısa bölümler yerleştirilmiş ve gönüllülere hangi versiyonu tercih ettikleri sorulmuş.
Sonuç ne olmuş biliyor musunuz? Bir hikaye dışında okuyucular, son hakkında ipuçları veren bölümlerin yer aldığı versiyonları tercih ettiklerini söylemişler.
Sosyal Psikolog Prof. Nicholas Christenfeld’e göre, sonu bilmek, hikayenin daha iyi anlaşılmasını sağlıyormuş. Okuyucular, konunun nasıl işlendiğine odaklanıyorlar (tıpkı bir polisiye kurguda olduğu gibi), böylece aldıkları edebi haz artıyormuş.
Profesör, bir çok durumda bir filmin defalarca zevkle izlendiğini ya da bir kitabın zevkle okunduğunu söylemiş. Benim kişisel deneyimlerimden çıkardığım sonuca bilimsel bir deneyle ulaşmış yani.
Bu araştırmanın sonuçlarını okuduktan sonra polisiye cahilleri ne derler acaba? Bence dediklerinden vaz geçmezler, ama gizli gizli polisiye okumaya devam ederler. Hatta bazıları, başka isim altında polisiye roman bile yazarlar. Yapmadıkları bir iş değil çünkü.
Oysa, polisiye gün geçtikçe gelişiyor, yeni türleri alt türleri ortaya çıkıyor. Dil, anlatım ve içerik olarak daha nitelikli hale geliyor. Ve hepsinden önemlisi, kendisi dışındaki bütün roman türlerini etkiliyor.
Çünkü iyi polisiye, iyi edebiyattır. Sonunu bilsek de bilmesek de.
Yazar:
- Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.
En Son Yazıları
- Makale20 Mayıs 2024Femme Fatale Nedir? Edebiyat ve Sinemada Kötü Kadın Tiplemesi
- Agatha Christie15 Mayıs 2024Agatha Christie Kitaplarını Hangi Sırayla Okumalısınız?
- Makale14 Mayıs 2024Sharon Tate Cinayeti: Roman Polanski’nin Eşinin Korkunç Ölümü
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ağustos 2020J.W. Stephenson İle Sahte Banknot Dosyası Romanı Üzerine Söyleşi