KANITSIZ ŞİKE…
3 Temmuz darbesiyle başlayan şike davası,bu dönemin (Balyoz vs. gi bi) büyük siyasi davalarından biridir. O yüzden de sonucunu siyaset belirleyecektir. Burada amaç, Gülen Tarikatı ve AKP işbirlikçilerinin futbolun büyüyen pastasından pay alma iştahlarının bir olup bittiyle tatmin edilmesidir.
Bu amaçla önce futbol ailesinden bazı kişilerin telefonları dinlenmiş, ve burada her anlama çekilebilecek olağan, günlük konuşmalar, şifreli bir şike konuşması olarak yorumlanmış, bu konuşmaların kaydedildiği bandlar savcılığa delil olarak verilmiştir. Ayrıca bazı iddialarla fotoğrafların da delil olarak kullanıldığı söylenilmiştir. Akabinde, Fenerbahçe başkanı ve kimi yönetim kurulu üyeleri yakapaça savcılığa götürülmüş, buradaki perişan halleri medyaya servis edilmiştir.
Son olarak, uzun iddianame hazırlığı ve yargılama döneminde Başta FB başkanı olmak üzere diğer zanlıların tutukluluk halleri mahkeme sonuçlanıncaya kadar sürmüştür.
Telefon konuşmalarından hiçbiri açıkça ve net olarak bir şike konuşması değildir. Tamamen dinleyen kişinin yorumuna açıktır.
İddiaların hiçbiri doğrulanamamıştır.
Sözü edilen fotoğraflar ortaya çıkartılamamıştır. Ancak, 3 Temmuzdan itibaren yoğun bir kampanya başlamış, olmayan delillerle, çekilmemiş fotoğraflarla FB, kamuoyu nezdinde şike yapmış gibi gösterilmek istenmiştir. O zamanki, tv proramlarını, elinde bavullarla dolaşan artist gazetecileri bir hatırlayınız. Kim tarafından basına sızdırıldığı belli olmayan bir sürü sahte ve gerçek dışı belge ve iddia bir anda Türkiye’nin gündemine oturmuştur. Oysa o sırada savcı iddianameyi bile yazmamıştı.
Fakat bizim artist gazetecilerimiz, iddiayı da verilecek kararı da, biliyorlardı.Yani hem savcı hem de yargıç rolünü oynuyorlardı. Aziz Yıldırım’a yıllardır diş bileyenler, FB düşmanlıkları tescillenmiş elemanlar, televizyon stüdyosunun birinden kalkıp diğerine geçerek bütün yurtta FB aleyhine olan havayı iyice kışkırtıp karartıyorlardı. Bütün amaçları UEFA’nın meseleye el koymasıydı. Çünkü federasyon, masumiyet karinesine bağlı kalacağını ve mahkeme sonuçlanıncaya kadar Etik Kurul’un hiçbir işlem yapmayacağını ilan etmişti. Ama UEFA bir türlü olaya müdahale etmiyordu. Edemezdi . Çünkü yetkisi yoktu.
Tam bu sırada Mösyü Platini’den bir açıklama geldi. Mösyö, Yunanistan’a gitmişti. O sırada komşumuzda da benzer bir şike skandalı patlak vermiş, Yunan Federasyonu şike yaptığı iddia edilen Olimpiakos’u, mahkeme sonucunu beklemeden küme düşürmüştü. Daha sonra UEFA da aynı ekibi Avrupa Kupalarına katılmaktan men etmişti. İşte bütün bunları görüşmek üzere Yunanistan’a giden Mösyö Platini’ye dönüş için uçağa binerken soruyorlar.
“Aynı durum Türkiye’de Fenerbahçe için de söz konusu ama onları Şampiyonlar Liginden çıkarmadınız, neden?”
Platini’nin cevabı mealen şöyle: “İki ülkede durum farklı. Yunanistan’da federasyon Olimpiakos’u kümeden düşürerek şike yaptığını kabul etti. Türkiye ise Mahkeme sonucunu bekliyor. Federasyon şikeyi kabul edip gerekli yaptırımlara gitmediği sürece biz bir şey yapamayız. Şike yaptıklarından emin olmadıkça Avrupa kupasından kimseyi ihraç edemeyiz.”
İşte FB düşmanlarının aklını başına getiren bu açıklama oluyor. Ve 16 Ağustos 2011’de UEFA’ya Lütfü Arıboğan tarafından, gizli bir mektup gönderiliyor. Bu mektupta, mahkeme devam etmesine rağmen, şikeyle suçlanan kişilerin etik kurula verildiği, klüpler içinse mahkeme sonucunun beklendiği yazılıyor.
Gerçekten de 17 Ağustos 2011’de etik kurulu kararını açıklıyor ve “Bazı müsabakalarda şike, şike teşebbüsü, teşvik primi ve teşvik primi teşebbüsü kanaatine varılmıştır” diyor.
Etik kurul bu kanaate varırken, zanlıların savunmalarını dinlemediği gibi, iddianameyi de yasak gereği okuyamıyor. O zaman neye dayanarak karar veriyor?
Tabi ki, gazetelerde okuduklarına, televizyonlarda seyrettiklerine dayanarak. Demek adil yargılama böyle oluyor.
Bunun üzerine UEFA, hukuk müşaviri Pierre Cornu’yu İstanbul’a gönderiyor. Cornu, İlhan Helvacıoğlu ve Lütfü Arıboğan’a, FB yöneticilerinin yüzde bir bile olsa şike yapmama ihtimalleri yok mu diye soruyor. Aldığı cevap “Hayır, yok” oluyor.Yani Helvacıoğlu ve Arıboğan FB yöneticilerinin şike yaptığından %100 eminler.
Cornu, ifadesinde bu beylerin bu sonuca nasıl ulaştıklarını şöyle açıklıyor: “Medyada, mahkeme başlamadan çok önce telefon kayıtları ve dosya içeriği yayınlanmaya başladı.Dolayısıyla Türkiye’de kamuoyu FB’nin şikeye karıştığını biliyordu.”
İşte bu tam bir komedidir.Önce sahte delil ve söylentiden öteye geçmeyen iddialarla kamuoyunu psikolojik bir taarruza tabi tut, bütün bu illüzyon gerçekmiş gibi, masumiyet karinesini de bir tarafa bırakıp net bir kanaate sahip ol. Helvacı ve Arıboğan’ın bu kanaatleri(!) ve Etik Kurul’un gaipten haber alma yoluyla ulaştığı kanaat, önce Fenerbahçe’nin Federasyon tarafından Şampiyonlar Ligi’ne gitmesinin engellenmesine, ardından da UEFA tarafından ihraç edilmesine yol açmıştır.
Özetle gerek federasyonun gerekse UEFA ve CAS’ın kararlarında şike tahkikatı yoktur. Herşey başlangıştaki bir kanaatten yola çıkılarak bugünkü noktaya gelmiştir.
UEFA ve CAS FB aleyhine karar vermiştir. Neye dayanarak? Etik Kurul’un kararına dayanarak.
Etik Kurul neye dayanarak karar vermiştir? Kamuoyunun yargısına dayanarak.
Kamuouyu neye dayanarak karar vermiştir? Medyadaki iddia ve sahte kanıtlara dayanarak.
Zaman ilerledikçe medyadaki kanıtlar birer birer fos çıkmıştır. Ne Emenike’nin para sayarken fotoğrafı bulunmuştur, ne Aziz Yıldırım ‘ın evindeki silahların varlığı kanıtlanabilmiştir.
Şu halde, burada bir kısır döngü vardır. FB yöneticileri şike yaptı derken CAS veya UEFA kararını kanıt diye sunmak anlamsızdır. Çünkü onlar da “şike yaptı” diyenlerin kanaatlerini kanıt diye kabul etmektedirler. Dolayısıyla ortada kanıt diye bir şey yoktur.
Efendim, tapeler varmış. Yani ses bandları.
Telefon konuşmaları gizlice dinlenirken aynı zamanda bu bantlara kaydedilmiş.
Mahkeme de bütün diğer deliller çürük bile olsa, sadece bu tapelerle şikeye karar verebilirlermiş ve netekim de vermişler.
Haftalardır medyada edilen laf bu. Ne zaman FB’den söz açılsa, laf dönüyor dolaşıyor şikeye getiriliyor ve CAS’ından UEFA’sına, mahkemesinden Etik Kuruluna kadar herkesin “şike vardır” dediği hatırlatılıyor.
Sanki, UEFA, CAS ve Etik Kurul bu konuda ayrı bir araştırma yapmışlar gibi. Hatta etik kurul, FB’nin Avrupa’ya gitmesini engelleyen ilk kararında tarafların savunmasını bile almamış, savcılık iddianamesinin tek sayfasını bile okumamıştı.
Hiçbir maddi delile dayanmadan karar verdiler.
Kimler?
Koca, koskoca hukukçular.
Tapeler neden önemli?
Çünkü, mahkeme bu tapelere bakarak verdi şike yapıldığı kararını.
UEFA ve CAS kararları da, temelinde tapelerin kanıt diye sunulduğu iddianameye ve mahkeme kararına göre şekillendi.
Ne Emenike’nin para sayan fotoğrafı, ne içi para dolu çanta, ne şu fotoğraf ne bu fotoğraf mahkeme de delil olabildi. Şike yaptığı söylenen herkes beraat etti. Şikeyle suçlanan FB’li yöneticiler, adeta kendi kendilerine şike yapmışlardı.
Suçunu itiraf ettiği söylenen İbrahim Akın’ın, savcı tarafından zorlandığı, lisansının iptal edilmemesine karşılık itiraf değil, iftira atmasının istendiği ortaya çıktı.
Sonuçta ortada kala kala bir tek tapeler kaldı.
Peki bu tapelerde ne var?
Gerçekten şike yapıldığı açıkça ve somut bir biçimde belli oluyor mu?
Aziz Yıldırım “Şirkete 3 hizmetçi bulun” demiş. 3 hizmetçi dediği 3 şikeci bulun mu demek oluyor şimdi? İyi de bu bir yorum/tahmin değil mi? Burada başka bir şey, mesela gerçekten 3 hizmetçi kastedilmiş olamaz mı?
“Tarlalar yeşillendi” denmiş. Şike anlamına geliyormuş.
Bu da bir yorum.
Neden, eskiden tarla gibi olan futbol sahasının şimdi yemyeşil çimlendiği anlamına gelmesin?
İlginç bir tape İbrahim Akın’ınki. Akınü birilerini kendisine yüzbin dolar tekli edeceği söylentisinden haberdar oduğunu söylüyor. Birileri söylenti çıkarmış onu aktarıyor. Velev ki, teklif yapılmış bile olsa, bunun FB’den geldiği nasıl kanıtlanabilir? Ortada bizzat bir isim zikredilmediğine göre. Örneğin, zengin bir FB fanatiği böyle bir iş yapmaya kalksa bu FB’yi niye bağlasın?
Şlhan Ekşioğlu, “3 dikiş, yani her koldan spor yapacağız” demiş. Polise ve savcıya göre, burada da şikeden söz ediliyor.
Yani gene bir yorum.
Oysa Ekşioğlu burada pekala FB’nin o sezon 3 alanda birden (Futbol, basketbol ve voleybol) şampiyon olacağını söylemiş oşlabilir. Nitekim oldu da.
Aynı konuşmada Faruk isimli şahıs, “Sağlam mı kaynaklar?” diye soruyor. Ekşioğlu, “Çok sağlam” deyince, “Öbürküler gibi değil yani” diyor.
3 Termmuz darbecilerine göre bu da şikenin bir başka itirafı.
Oysa, başta ki konuşmalardan bu görüşmenin en son Sivas maçı öncesi yapıldığı anlaşılıyor.
Bu maç öncesi bütün maçlar kazanıldığına, yani şike yapıldığını iddia edenlerin iddiaları doğrultusunda şikelerin hepsi başarılı olduğuna göre, “Öbürküler gibi değil yani” demenin ne anlamı olabilir?
Mehmet Yıldız’ın tapelerdeki şu cümlesi de şikenin kanıtı diye sunulmuş:
“Ne golü atacağım, ben oraya gol atmak için gitmedim ki”.
Binbir ayrı nedenle söylenebilecek bu lafı sadece şike ile yorumlamak ne kadar doğru olabilir?
Neden Mehmet Yıldız’ın bu sözleri maçtaki beceriksizliğini örtbas etmek için söylediği akla gelmez?
Tapeler uzun uzadıya incelendiğinde buna benzer yorumlarla suçlamaların yapıldığı görülecektir.
Yani tapelerde suç işlendiğine yönelik hiçbir ifade yoktur.
Diğer bir deyişle tapelerden isteyen şike, isteyen başka bir anlam çıkarılabilir.
İçinizden bir ses size şike yapıldığını söylüyor olabilir.
Aziz Yıldırım ve arkadaşları size hiç güven vermiyor olabilir.
Hatta Aziz Yıldırım ve arkadaşları için büyük bir suç örgütüne dahil oldukları yönünde ciddi kuşkularınız/tahminleriniz bile olabilir.
Ve hatta Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının bazı davranış ve konuşmaları sizde şike yaptıkları yönünde bir izlenim bile bırakmış olabilir.
Ne var ki, sezgiye, kuşkuya, intibalara dayanarak hiç kimseyi mahkum edemezsiniz.
Hukuk somut deliller arar.
Bu davada, apaçık somut bir delil var mı?
Tapelerin herhangi bir yerinde Aziz Yıldırım ya da başka bir FB yöneticisi, şike amaçlı olarak şu kadar parayı, filanca kişiye, filanca maç için verdim ya da verin diyor mu?
HAYIR!
Dava bitmiştir.
Yazar:
- Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.
En Son Yazıları
- Makale20 Mayıs 2024Femme Fatale Nedir? Edebiyat ve Sinemada Kötü Kadın Tiplemesi
- Agatha Christie15 Mayıs 2024Agatha Christie Kitaplarını Hangi Sırayla Okumalısınız?
- Makale14 Mayıs 2024Sharon Tate Cinayeti: Roman Polanski’nin Eşinin Korkunç Ölümü
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ağustos 2020J.W. Stephenson İle Sahte Banknot Dosyası Romanı Üzerine Söyleşi