Fenerbahçe Şike Dosyası: 9

Fenerbahçe Şike Dosyası: 9

TRABZONSPOR’UN KUPA TALEBİ…

Futbol Federasyonu’nun 2010-2011 sezonu lig şampiyonunun Fenerbahçe olduğuna ilişkin kararıyla
Trabzonspor yönetimi yeni bir hezimete uğramış oldu. Yaptıkları açıklamalardan, durumu hala anlamadıkları açıkça görülmektedir. Tahkim Kurulunun kararına rağmen Ahmet Çakar gibi medya provokatörlerinin gazıyla mesnetsiz iddialarını bugüne kadar taşıyan Trabzonsporlu eski-yeni kimi yöneticilerin karara tepkileri, hak-hukuk ve adaletin ne olduğunu hala öğrenememiş olduklarının acı bir göstergesidir.

Adamlar hala Cas’ın ve UEFA’nın Fenerbahçe için şike yaptı kararı verdiğini zannediyorlar.
Hala okuduklarını anlamıyorlar. Yıllardır futbolun içinde olmalarına rağmen UEFA’nın ve CAS’ın ne tür kararlar verebileceğini bilmiyorlar. Daha da kötüsü, Federasyonun bu kararıyla adalet dağıtması gerekirken adaletsizlik yaptığını iddia ediyorlar. Yahu adama sorarlar, Federasyon, adalet dağıtan bir merci mi? Türkiye Cumhuriyeti’nde adalet mahkemeler vasıtasıyla sağlanır. Siz hiç Bakanlar Kurulu’nun cinayeti kimin işlediğine karar verdiğini gördünüz mü?
Göremezsiniz. Çünkü o vazife mahkemelere aittir. Futbolun mahkemesi ise Tahkim Kurulu’dur.
Tahkim Kurulu öyle hapis cezası filan vermez. Sadece sportif cezalar verir. Bu kurulun verdiği karar kesindir. Ne Futbol Federasyonu, ne Yargıtay,  ne Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkim Kurulu’nun aldığı kararı değiştirme yetkisine sahip değildir.

Tahkim Kurulu’nun kararları Anayasamızın teminatı altındadır. Bu şartlar altında, Trabzonsporun Kupa talebi kör bir inattan başka bir şey değildir. Trabzonspor yönetimi, bundan sonra başvuracağı her kapıdan boynu bükük ayrılacaktır.
Bu kör inadın zihniyet haritasına bakıldığında, hukuk anlayışındaki sakatlık belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle Trabzonsporlu taraftarların bilmesi gereken gerçek şudur: 2011’de Fenerbahçe yerine Trabzonspor’un şampiyonlar Ligi’ne gönderilmesi, o yıl Trabzonspor’un şampiyon olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, ilerde bu yöndeki bir iddiaya da delil teşkil edemez.

Bu, ülke tarafından kazanılmış bir hakkın ortadan kalkmamasını amaçlayan ve UEFA tarafından öteden beri uygulanan bir usuldür. Tıpkı, kupayı kazanan takımın aynı zamanda şampiyon olması durumunda, onun yerine kupa finalistinin gönderilmesi gibi. Trabzonsporlu taraftarların bilmesi gereken ikinci gerçek ise, UEFA ve CAS’ın asla ve asla Fenerbahçe şike yaptı diye bir karar vermemiş olmalarıdır. Her iki kurum, sadece ve sadece Türkiye’deki muhakeme gidişatına bakarak Fenerbahçe’nin Avrupa maçlarına katılıp katılmaması konusunda karar vermişlerdir.
Üçüncü ve son gerçek te şudur: Türkiye’deki yasalar Şikeyi yapanla Kulübü birbirinden ayırmaktadır. Dolayısıyla ceza, şikeyi yapana verilmektedir. Ve lütfen el insaf ederek söyleyin, Fenerbahçeli futbolculardan bir tanesi bile şikeye karışmadıklarına göre, kupanın ellerinden alınması emeğe, alınterine saygısızlık değil de nedir?
Trabzonspor yönetimi için ise daha fazla bir şey yazmak gereksiz. Onlar, artık beceriksizliklerini ve yeteneksizliklerini örtecek bir bir şal bulmuşlardır. Çağdaş futboldan ve yönetim anlayışından uzaklaştıkça o şala sarınıp, gerçekleri tyaraftarlarından gizlemeye çalışacakları belli olmuştur. Sesleri kısılana kadar “kupamı isterim” teranesini sürdüreceklerinden kimsenin kuşkusu kalmamıştır.

Dileriz o şal, günün birinde boğazlarına dolanıp seslerini büsbütün yok etmez.

Bir de işin etik yanı var…

Trabzonspor’un kupa talebindeki ısrarı etik açıdan son derece büyük mahzurlar içeriyor. Öncelikle belirtmeliyiz ki, otomatik olarak, bu gibi durumlarda kupa devri yapılır diye bir kural yok. Böyle bir yaptırım, ancak otoritenin bunu gerçekleştirmesiyle mümkün.

Yanş ortada “hak” edilmiş bir şey yok. Ama böyle bir “hak” var kabuledilebilir ve bu yola gidildiğinde, bu “hak”kı var kabul edebilecek merci bellidir: Futbol Federasyonu. Dolayısıyla, Trabzon’un sorunu ısrarla FB ile ilişkiliymiş gibi göstermesi hem haksız, hem de ayıp bir şeydir. Bu davada(!) taraflar, Trabzonspor ve Futbol Federasyonudur.  Fenerbahçe’nin kupanın kendisinden alınıp Trabzonspor’a verilmesinde ya da verilmemesinde hiçbir dahli yoktur, olamaz da.
Hal böyleyken, Fenerbahçe Futbol takımını, klübünü hedef alarak konuşmak, “emek hırsızlığıyla” suçlamak, ahlaki bir davranış değildir.  Bu açıkça hedef saptırma ve kavgayı Fenerbahçe üzerinden sürdürerek dikkatleri dapıtma, eleştirilere set çekme operasyonudur.

Trabzonspor’un yeniden yargılanmaya karşı açtığı savaş ta tam bir ilkesizlik ve erdemsizlik örneğidir. Eğer, mahkemenin adil olmadığına ve haksız karar verdiğine dair kuşkular varsa, yeniden yargılanmaya karşı çıkmak niye? Sanıkların kendilerine yarayacak tüm imkanları sonuna kadar kullanmalarını engelleme gayreti niye?  Unutulmasın ki, burada işleyen hukuk süreci, bir gün onlara da lazım olabilir.Kaldı ki, kimi siyasi davalar gibi, şike davasının da devlet içine sızan bir fesat çetesi tarafından kurgulandığı ayan beyen ortaya çıkmıştır. Şimdi, Trabzonspor yönetimi, Fethullah Gülen cemaatince örgütlenen yargı ve polisteki fesat çetesinin varlığını inkar ve red mi etmektedir? Eğer etmiyorsa, yeniden yargılanmanın önüne bir hukuk celladı gibi dikilmekten vaz geçmeli, ahlaki standardını biraz daha yukarıya çıkarmalıdır.

Yazar:

Gencoy Sümer
Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum