Polisiye e-dergi Dedektif yazarlarından Funda Menekşe’nin ilk polisiye romanı Perde Arkası, geçtiğimiz ay Herdem Polisiye etiketiyle yayınlandı. Yazarla, Perde Arkası romanı hakkında kısa bir söyleşi yaptık.
- Perde Arkası’nda ne anlatıyorsunuz?
Perde Arkası romanında, yaşadığı trajik olaylar neticesinde kendine, kendince bir hayat çizmiş olan bir kadın kahramanın, gözlemlerinden yola çıkarak şüpheli bir olayı çözme çabasını okuyoruz. Uzun bir cümle ile kısa bir özet yapmak gibi oldu sanırım. Bu roman, bakmak ile gerçekten görmek arasındaki farkı ön plana çıkaran bir roman aslında.
- Romanınızın konusundan kısaca söz eder misiniz?
Roman dar bir mekânda geçiyor. Bunun tüm müsebbibi de aslında ana karakterimizin sağlık durumu. Sağlık problemi nedeniyle sosyal hayattan izole yaşayan genç bir kadının uzun zamana yayarak yaptığı gözlemlerin neticesinde, yaşadığı yerde meydana gelen bir olayın perde arkasını çözmeye çabalamasını okuyoruz bu romanda. Hikâye, anlatıcının gözlemlerini aktardığı mektuplardan biriyle başlıyor ve kurgu boyunca bu mektuplara ara ara yer veriliyor. Kahraman, “Kendime Mektuplar” adını verdiği bu mektuplardan, yaşanan olayla ilgili olabilecekleri okura aktarıyor. Bu şekilde okura karakterlerin analizlerini, olayın geçtiği mekânın tasvirlerini de farklı bir yolla aktarmış oluyor. Ancak romanı okuyan bir okur, kitabın kapağına ve ad seçimindeki manaya vakıf olabiliyor.
Bunun dışında konuya dair bir şeyler yazmak okuyucunun keşif zevkine müdahale etmek gibi geliyor bana.
- Romanınızın kahramanını (veya kahramanlarını) biraz tanıtır mısınız?
Polisiye kitaplarda, kahramanların önceden çok detaylı anlatılmasının büyüyü bozduğuna inanıyorum aslında. İnsanlar kitap incelemesi yaparken, hele de mevzu bahis bir polisiye kitapsa çok dikkatli olmalılar. Çünkü sağlam bir polisiye okuru, bir inceleme yazısından bile kitaptaki olayı çözebilir ve bu da okurun tüm keşif zevkini elinden alır. Ben bu sebeple, okumaya başladığımda önerilen kitabın konusunu çözebileceğimi hissettiren inceleme yazılarının devamını okumam. Hatta bazen yazının uzunluğuna ya da kısalığına göre beğenilip beğenilmediğini anlarım.
Yine de tanıtalım dersek… Bu tanıtım olayını keşke Agatha Christie ustalığında yapabilsek. Bir-iki cümle ile kim kimdir, açıklayabilsek. Mesela;
Ferda: Yaşadığı bir hastalık onu sosyal hayattan koparmış, kendine ait bir dünya kurmaya zorlamıştı.
Zeynep: Ferda’nın hem yardımcısı hem en yakın arkadaşı. Az konuşmayı ama boş konuşmamayı seviyordu.
Barış: Binaya yeni taşınmıştı ve gizemli duruşuyla Ferda’nın ilgisini çekmeyi başarmıştı.
Asiye-Gülten: Birbirine zıt mizaçta olan bu iki kardeşi birbirine sıkıca bağlayan bağ kardeşlikten öte bir şey olmalıydı.
Kadir- Beyhan: Birbirlerini çok seviyor gibi görünseler de bir şeyler gizledikleri belliydi.
Yunus Bey: Bina yöneticisinin geçmişiyle alıp veremediği bir derdi mi vardı?
Akif- Mehtap: Aile içinde yaşanan tartışmalar şüphe uyandırıcıydı.
Ayla-Hasan: Bu ölümden kazançları olacağı kesindi.
Serdar- Buket: Bu kadar sık yer değiştirmeleri Buket’i mutsuz ediyordu, desem olur mu?
- Kitabınızı kimler mutlaka okumalı?
Gizemi ve rahat polisiyeyi sevenler kesinlikle okumalı. Bir de insan okumayı sevenler… Çünkü kitapta kurgu insan davranışlarından besleniyor. Geçmişin bugünümüze yansımalarından, insanın ailesinin tüm yaşamına nasıl etki edebileceğinden… Unutmadan, arada bir de naif aşk hikayemiz var. Sonu okuru tatmin eder mi etmez mi orasını gizemli bırakalım.
- Bu romanı yazmaya sizi yönelten etkenler neydi? Neden başka bir şey değil de böyle bir şey yazmak istediniz?
Aslında bu roman bir öyküden doğdu. Dedektif’e yazdığım öyküleri yollamadan önce genellikle akıl hocama, yani anneme okuturum. Çünkü benim en sert eleştirmenim odur. Bana yazdıklarımda beğenmediği veya onu yeterince tatmin etmeyen yerleri net bir şekilde söyler. İnsan bazen aklındaki her şeyi karşısındakinin de kendi aklından geçtiği şekliyle anlayabileceğini sanıyor. Oysa bu bir yanılgı. Bu yüzden yazdığınız ne olursa olsun yayımlanmadan önce başkasının okumasında fayda var bence.
Roman için bir konu bulmuştum ama bir şey beni tutuyor, o konuya başlayamıyordum. Bu romanı öykü olarak yazdım anneme ve iki arkadaşıma yolladım. Aynı akşamda üçü de bana aynı minvalde cümlelerle dönüş yaptı: “Bu kesinlikle roman olmalı.” Sanırım bunun gibi itici bir güce ihtiyacım vardı ki o hikâye bu romanın temelini oluşturdu. Bir de öyküyü yazarken karakteri çok sevmiştim; ondan kolay vazgeçemezdim, okurla daha uzun soluklu bir birlikteliği hak ediyordu.
- Esin kaynağınız neydi?
Tam hatırlayamıyorum. Sanırım sadece ruh halim, o sıralar tam da romandaki ana karakterin yaşadığı gibi bir hayatı arzuluyordu. İzole ve sadece okuyarak geçirilen sakin günleri…
- Romanınızdaki konunun ve kahramanların gerçek hayatta bir karşılığı var mı, yoksa sadece sizin yarattığınız bir kurgu mu?
Konunun geçtiği mekân, çocukluğumdaki bir evle, gençlik yıllarımdaki bir evin harmanlanmasından oluşuyor aslında. Belki de kitabın gerçek hayatımdaki tek karşılığı budur. Karakterlerin karşılığı yok. Ancak kitapta yer alan iki kahraman dışında tüm kahramanların isimleri hayatımda bir şekilde yer alan insanların isimleri. Kahramanların karakterlerinin, isim babalarıyla hiçbir ortak noktaları yok aslında. Laf aramızda bazı arkadaşların kitabı okuduklarında, beni nasıl böyle bir karakter yaparsın diye bana tepki vermesinden korkmuyor değilim.
- Yeni kitap projeniz var mı?
Kafamda yazıp bitirdiğim ama daha bir kelimesini bile yazıya dökmediğim bir roman projem var. Yine bir öykü olarak başladığım, yine karakteri ve kurguyu çok sevdiğim için romana evrilebileceğini düşündüğüm bir projem daha var. “Aklımdaki Cinayetler” isimli öykü kitabımın yakaladığı başarıdan sonra yeni bir öykü kitabında öykülerimi derlemeyi de istiyorum aslında. Bir de bitmek üzere olan çocuk öykü kitabı projem var. Hangisi önce hayat bulup okurlarla buluşur, o kısım bana da sürpriz olacak. Elbette hangi yayınevi, hangi kaynak kitap talebiyle polisiye yazım sürecime darbe vuracak o da önemli bir ayrıntı.
- Bizim sormadığımız ama sizin söylemek istediğiniz başka bir şey varsa onu da yazar mısınız?
Öncelikle teşekkür etmek istediğim birkaç isim var, onları anmadan bitirmek istemem. Yıllar önce bana yazdıklarımı sunma cesareti vererek yolumu açan Turgut Şişman’a; Perde Arkası’nın ve yazdığım her öykünün/kitabın oluşum sürecinde bana destek olan eşime ve kızıma; romanı her aşamasında okuyan ve yorumunu esirgemeyen anneme; son okumasını gerçekleştiren Gencoy Sümer’e; önerileriyle bana destek olan Şebnem Sezgin Canatalay’a ve şimdiye kadar okuyup beni yenisini yazmak için motive eden tüm okurlara teşekkür ederim.
Bir de kitabı okumuş olan okurlara bir sorum var: Bu ana karakteri yeniden görmek ister miydiniz?
Yazar:
- Turgut Şişman, PolisiyeDurumlar.com ve Dedektifdergi.com sitelerinin kurucuları arasında yer aldı ve halen polisiyeseverlerin ilgi ile takip ettiği bu iki projede aktif olarak görev almaktadır. Çeşitli kitaplarda ve online platformlarda hikaye ve makaleleri yayınlanan Turgut Şişman, Polisiye Yazarlar Birliği üyesidir ve 2005 yılından bu yana İngiltere'de yaşamaktadır.
En Son Yazıları
- Polisiye edebiyat25 Mayıs 2024Arthur Conan Doyle Kimdir: Hayatı, Eserleri ve Sherlock Holmes
- Makale16 Mayıs 2024En tehlikeli burç hangi burçtur? Peki ya en zeki burç hangisidir? 2024
- Makale13 Mayıs 2024Psikopat Ne Demek? Özellikleri, Meslekleri ve En Psikopat Film Karakterleri
- Haber9 Haziran 2023ZEHİRLİ KALEM POLİSİYE ÖYKÜ YARIŞMASI BAŞLIYOR