Polisiye Yazarı Suphi Varım ile Röportajımız

Polisiye Yazarı Suphi Varım ile Röportajımız

Modern Türk Polisiyesi – Polisiye Yazarlarımız, Suphi Varım

Polisiye yazarlarımızı yakından tanımaya devam ediyoruz ve bu hafta Suphi Varım’a konuk oluyoruz. Suphi Bey’in sorularımıza verdiği içten cevaplar bize oldukça yardımcı oldu, eminiz siz de okurken keyif alacaksınız. Sözü fazla uzatmadan buyrun söyleşimize:

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

İzmir, 1960 doğumluyum. İzmir Ticaret Odası ile Ege Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nde profesyonel yönetici olarak çalıştım. Muğla Üniversitesi’nde kısa süren öğretim üyeliği görevim de oldu. Kamu Yönetimi dalında lisans, Ekonomi alanında yüksek lisans ve doktora derecelerim var. Uzun yıllar ekonomi ve siyaset alanında analizler yapıp makaleler yazdım. Emekli olunca full time polisiye yazarı olmak için kalem oynatmaya, bilgisayarın tuşlarına vurmaya başladım. Beş yıldır bu yoldayım ve çocukluk düşümü gerçekleştirmenin keyfini çıkarıyorum.  Cevabımı geleneksel biçimde bitireyim: Evliyim, bir kız çocuk babasıyım. 

Akademik geçmişiniz dolayısıyla kitaplar yazdığınızı biliyoruz ancak polisiye yazmaya nasıl karar verdiniz?

Az önce söylediğim gibi çocukluğumdan beri istiyordum bunu. Çünkü polisiyeye çok meraklıydım. O yıllarda okuduğum Agatha Christie, Maurice Leblanc, Conan Doyle, Carter Dickson ve Mickey Spillane gibi yazarların eserleri beni polisiyenin gizemli dünyasına sürükledi. Casus romanlarını da çok okurdum. Ian Fleming, John Le Care, James Munro, Donald Hamilton favorilerimdi. Hep onlar gibi olmak istedim. Ders kitaplarını bırakıp bu eserlere gömüldüğüm günler olmuştur. Sarı defterlere ve teksir kâğıtlarına kendimce polisiyeler karalardım. Otuz beş-kırk sayfalık şeyler… Babamdan kalma eski Remington daktilo vardı. Yazdıklarımı onda temize çekerdim. Yani kararı çocukluğumda, gençliğimde vermiştim. Biraz da uygulamaya geçirmiştim. Emekli olunca da kendimi tamamen bu işe verdim. 

Bir yazar olmanın en güzel yanı nedir?

Birinci olarak, hayal dünyasına dalıp düşler kurmak, gizemli olaylar kurgulamak ve karakter yaratmaktır. İkinci olarak da bunları kâğıda geçirip olayların içinde yaşamak, kahramanlarınızla yolculuk yapmaktır. Yaratıcılık, hangi alanda olursa olsun, zaten çok güzel bir şey. İnsanın dünyasını değiştiren farklı bir âlem… Hayal gücünüze göre yarattığınız bir dünyanın kahramanı oluyorsunuz aslında. Hele okuyucudan ve eleştirmenlerden iyi sözler duyarsanız keyfinizden yanınıza varılmaz. 

Polisiye yazan ancak henüz kitabı basılmamış polisiyeseverlere neler tavsiye edersiniz?

Öğüt vermeyi pek sevmem ama kendi deneyimlerime dayanarak bir şeyler söyleyeyim… Öncelikle kitaplarının iyi bir polisiye yapıt olduğuna, çarpıcı, okuyucunun ilgisini çekecek bir eser yazdıklarına emin olmaları gerekir. Yani yazarın kendisine ve eserine güvenmesi ilk koşuldur. Sonra polisiye türe önem veren yayınevlerinin kapılarını çalsınlar. Kimisi bunu yapmaktan çekinir ama yazar olmayı kafasına koymuş birisi bu engeli aşmak zorundadır. Bir yayınevi olmazsa diğeri olur. Ümitlerini kaybetmeden devam etmeliler. Tabii ki bir yayıneviyle görüşmelerini olumlu veya olumsuz sonuçlandırmadan başka bir yayıneviyle ilişkiye geçmemeleri gerekir. Hangisi tutarsa deyip aynı anda birkaç yayınevine e-posta yoluyla eser göndermek de hoş olmaz elbette.   

İlk polisiye kitabınızın adı nedir ve ilk kitabınızı yazarken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Thule Büyücüsü adlı casusluk romanım. Politik kurgu tarzında yazmıştım. Bilgisayarın başına oturmadan önce her şey çok kolay görünüyordu. Hikâye kafamda hazırdı. Romanın altyapısındaki siyasi olayları iyice araştırmıştım. Bu olayları kurguya nasıl ekleyeceğimi de tasarlamıştım. Herhâlde altı ayda yazarım diyordum. Ancak yazım aşamasında çok zorlandım. Öncelikle, hayatımda hep akademik metinler yazdığım için bilimsel metin tarzından uzaklaşıp roman diline gitmem bir hayli zor oldu. Roman kahramanlarını olayın örgüsüne uydururken de zorlandım. Mesela bir Alman karakter yaratmışım, Türk gibi konuşturmuşum. Veya adam asker, üniversite hocası gibi konuşuyor. İkincil, üçüncül karakter, neredeyse birincil karakter olmuş, romanı ele geçirmiş. Veya bir karakter, oluşturduğum kişilik özelliklerine uygun davranmamış. Bunları düzelteyim derken bir baktım ki polisiye yerine bir siyasi tarih kitabı yazıyorum. Diyaloglarım da Yunan tragedyalarındaki gibi. Sonra sil baştan. Gelgelelim, metni yeniden yazdıkça, yeniden okudukça yeni sorunlar baş gösterdi. Bunun yarattığı gerilim de en berbat zorluk. Romanı bir buçuk yılda sinir harbi içinde tamamladım ama editörümün de desteğiyle çok şey öğrendim.  

Thule BüyücüsüYayımlanmış olan kitaplarınızın isimleri nedir?

Thule Büyücüsü, Simirna Cinayetleri: Düello, Simirna Cinayetleri: Kâbus, Karanlıkta İki Ceset. 

Kitabınızın karakterlerini nasıl seçiyorsunuz?

Önce olayları, sonra buna uygun karakterleri yaratırım. Karakteri olayın içine laf olsun diye konulmuş yapay bir varlık olarak görmem. Politik temaları kullanarak tarihi polisiye yazıyorum. Simirna Cinayetleri serisi ile Karanlıkta İki Ceset, on dokuzuncu yüzyılın İzmir’inde geçer. Sadece Türkler değil Rumlar, Ermeniler, Levantenler var. Bu yüzden karakter yaratma sürecinde o dönemin kartpostallarına bakarım. Yaşam tarzları hakkında bilgilenmek için dönemi anlatan bilimsel yapıtları, anıları, biyografileri okurum. Bazen hiç hesapta yokken sokakta birisini görür, yahu bu tip buraya iyi gider derim. Bazı kahramanlarım, benim veya sevdiğim-sevmediğim tanıdıklarımın karakter izlerini de taşır. Tabii, romanlarımdaki her karakter başlangıçta planladığım gibi kalmaz. Kurgunun gidişine göre veya planlama aşamasında hiç aklıma gelmeyen bir olayı sonradan romana eklediğimde karakteri de revize ederim. Karakterlerimin gerçekçi olmasına dikkat ederim. Güçlü yanları olduğu gibi zayıf yönleri, zaafları da vardır. Karakterlerin davranış kalıpları da benim için önemlidir. Cinsiyet, yaş, sosyal statü, aile ilişkileri, otoriter veya demokratik yaşam çevresi, gelenekler gibi unsurlar bunları şekillendirir. Dolayısıyla karakter yaratırken tarih, sosyoloji ve psikoloji okumalarım da olur. 


Yazarken tıkandığınızı hissettiğiniz oluyor mu?  Oluyorsa yeniden yazmaya koyulmak için neler yapıyorsunuz?

Elbette, tıkandığım olur. Bu durumda yaptığım ilk şey, çay-kahve-sigara üçlüsüyle tıkandığım bölümü defalarca okumak ve çıkış yolu bulmaktır. Baktım, tıkanma devam ediyor, romanlarımın geçtiği eski İzmir semtlerine gider, o devirlerden kalma binaların çevresinde dolanırım, antikacı arkadaşlarımı ziyaret ederim. Yine de soruna çare bulamıyorsam bir-iki gün yazmayı bırakırım. Sonra zihnimde bir şeyler şekillenir ve yazmaya başlarım.  

Okuyucular için kitabınız hakkında ne söylemek istersiniz? Gidip hemen alın dışında.

‘Tarih, siyaset ve gizem bu kitapta’ derim. Veya dizi film tanıtımlarından hareket ederek ‘tarih, siyaset ve gizem hiç bu kadar iç içe olmamıştı’ derim. 

Kitaplarınıza dair aldığınız yorumlardan aklına ilk gelenler nelerdir?

Romanlarımda o devirlerde pek sık görülen bir adet olarak erkekler kadınların elini öper. Bir söyleşide bir genç kız okuyucum, erkeğin kadının elini öptükten sonra alnına götürmediğini, bunu yazmayı mı unuttuğumu, yoksa baskı hatası mı olduğunu sordu. Rumuzlu bir okuyucum da gönderdiği e-postada İzmir’de hep Türklerin olduğunu, Rumları ve Ermenileri nereden uydurduğumu sordu.    

Sizi en çok destekleyen ve köstek olanlar kimlerdir? Neler yaptılar? Hatırlatalım isim vermek zorunda değilsiniz.

Beni köstekleyen hiç olmadı. Ama bazı arkadaşlarım yahu niçin polisiye yazıyorsun, ciddi şeyler yazsana dediler. Oturdum, polisiye üzerine bir konferans çektim. Destek konusuna gelince, eşimin ve kızımın beni sürekli desteklediklerini söyleyeyim. Zaten son iki romanımı onlara ithaf ettim. 

Yeni bir kitap projeniz var mı?

Artık yazar kategorisine girdiğime göre olacak tabii. Sırada Dedektif Çırağı adlı ilk gençlik polisiyesi var. Ekim veya Kasım’da basılacak. Kısa ve eğlenceli bir roman. Nisan’da Simirna Cinayetleri üçlemesinin son kitabı çıkacak. Gotik temayı diğer romanlarıma oranla daha yoğun kullandım. Biraz da ürkütücü… Şimdi ne yapıyorsunuz diye soracak olursanız, 1918 yılında İstanbul ve İzmir’de geçen bir polisiyenin ön çalışmalarını yapıyorum. Bir de Türkiye polisiye romanını ülkenin ekonomik ve politik sistemine göre incelemeyi çok istiyorum. Bilimsel araştırma olacak. Bakalım, ne zaman sıra gelir? 

Beğendiğiniz yazarlar ve sanatçılar kimlerdir?

Yazarlardan Dostoyevski, Tolstoy, Kemal Tahir, Orhan Pamuk… Bestecilerden Bach ve Stravinsky… Ressam Salvador Dali ve Roger Dean.   

Tanık olduğunuz en büyük suç neydi?

Üç sene önce evimize bir hırsız girdi. Tanık olduğum en büyük suç bu. Başkalarına tanık olmak da istemem. 

Boş zamanlarınızda neler yaparsınız? Hobileriniz nedir?

Boş zamanlarımda arkadaşlarımla iki tek atıp sohbet etmeyi çok severim. DVD’de polisiye, bilimkurgu seyrederim. İzmir’in eski semtlerini, tarihi kiliselerini ve ören yerlerini dolaşırım. Hobi olarak çizgi roman, eski plak ve pul koleksiyonum var. Plak ve pulla artık pek uğraşamıyorum ama haftada bir-iki kez özellikle eski çizgi roman satan dükkânlara giderim. Polisiye roman koleksiyonum, ayrıca fi tarihinden kalma mukavva kapaklı, yaldız yazılı klasik roman koleksiyonum da fena değildir. 

Burcunuz nedir ve burcunuzun özelliklerini taşıdığınızı düşünüyor musunuz?

Boğa burcuyum ama burçlara ve astrolojiye özel bir ilgim yok. Bazen popüler dergilerde boğa erkeğinin özellikleri veya boğa burcu erkeğini bu yıl neler bekliyor filan diye yazar. Evet, yazılanların bir kısmıyla karakter özelliklerim üç aşağı-beş yukarı uyuşuyor. Ama boğa burcu erkeğini yeni yılda veya şu-bu mevsimde bekleyenlere şu ana kadar henüz kavuşamadım. 

Başka bir meslek seçmek zorunda olsanız hangi mesleği seçerdiniz?

Arkeolog veya antropolog olmayı çok isterdim. 

En beğendiğiniz kitap hangisidir?

Alexandre Dumas’nın Monte Cristo Kontu romanı. 

En beğendiğiniz film hangisidir?

Baba üçlemesinin bütün filmleri… 

Yeni yazarlara ya da bu alanda yol almak isteyenlere ne gibi tavsiyeleriniz var?

Piyasadaki sabun köpüklerini saymazsanız, polisiye çok boyutlu bir edebiyat türüdür. Bu bakımdan iyi bir polisiye yazabilmek için tarih, ekonomipolitik, felsefe, sosyoloji ve psikoloji alanlarında okumak gerekiyor. Tabii polisiye romanlar da okunmalı. Hatta sabun köpüklerini de okusunlar. En basitinden, nasıl yazmamaları gerektiğini öğrenirler. Yazma eylemine çok boyutlu girişmek gerektiğinden klasik edebiyattan post modern edebiyata kadar okumayı ihmal etmesinler. Farklı roman tekniklerine, kurgu örneklerine nüfuz etmelerini sağlar. Sinema, park, tiyatro, stadyum veya sokak gibi çeştli mekânlardaki insan davranışlarını gözlemlemek de önemlidir. İnsanlar şu veya bu mekânda nasıl davranırlar sorusunun yanıtı, bu gözlemlerde yatar. Roman veya öykü ne yazmak istiyorlarsa hemen başlasınlar. İlk müsveddelerini beğenmezlerse kendilerini şanslı hissetsinler ve daha iyi yazmak için çabalasınlar. Yazdıktan sonra bir süre bekleyip yeniden okusunlar. Eser içlerine sininceye kadar yazmaya devam etsinler. Her yazım aşaması, bir deneyimdir. Yapıtın olgunlaştığını hissettikleri anda yayınevi aramaya başlasınlar.       

Türk polisiyesi hakkında düşünceleriniz nedir?

Osmanlı’ya kadar giden bir polisiye geçmişimiz var. Ahmet Mithat Efendi, Fazlı Necip, Süleyman Sudi, Vassaf Kadri gibi yazarlar, ülkemizde polisiyenin öncüleri. Cumhuriyet’in ilk yıllarında M. Akil, Sami Aziz, Ebu Süreyya Sami, Peyami Safa, Zuhal Kuyaş, polisiyemize önemli eserler kazandırıyor. Modern polisiye edebiyatımız Ahmet Ümit’le yeni bir ivme kazanıyor, birçok polisiye yazarı sahnedeki yerini alıyor. Yazar sayısındaki artış, eserleri yabancı dillere çevrilen yazarlarımız, polisiye basan yayınevlerinin artması, eserlerdeki farklı suç ve suçlu tipleri, olayların geçtiği mekânlar, farklı sosyal gruplara mensup karakterler gibi değişkenlere baktığımızda polisiye roman geleneğimiz olduğunu söyleyebilirim. Polisiye yazarlarımız farklı dünyalara el atıyorlar. Bu dinamizmi Batı polisiyesinde kolay kolay bulamazsınız. Hele best seller tarzı polisiyelerde hep aynı temalar var. Türk polisiyesi Batı polisiyesinden çok daha özgündür. Kolay kolay klişe eser göremezsiniz.  

Bir röportaj için beklediğimiz sıradaki yazarımız için sormamızı istediğiniz bir sorunuz var mı?

Var. Yazma eyleminin onu değiştirip değiştirmediğini sorarım. 

Yazılarınız ile sizi www.polisiyedurumlar.com da görecek miyiz?  

Olur. Gönderirim bir yazı. Ben de laf çok.

Çok memnun oluruz Suphi Bey, bize ve okuyucularımıza zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Suphi Varım hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayınız:

Turgut Şişman

Yazar:

Turgut Şişman
Turgut Şişman
Turgut Şişman, PolisiyeDurumlar.com ve Dedektifdergi.com sitelerinin kurucuları arasında yer aldı ve halen polisiyeseverlerin ilgi ile takip ettiği bu iki projede aktif olarak görev almaktadır. Çeşitli kitaplarda ve online platformlarda hikaye ve makaleleri yayınlanan Turgut Şişman, Polisiye Yazarlar Birliği üyesidir ve 2005 yılından bu yana İngiltere'de yaşamaktadır.

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum