Dedektif dergi, Türkiye’nin ilk polisiye e-dergisi olarak geçtiğimiz ay yayın hayatına başladı. Dedektif dergi şimdilik sadece dijital ortamda yayınlanıyor ve ücretsiz. İlerde basılı olarak yayınlanır mı bilmiyorum ama bunun benim için çok da önemli olmadığını söyleyebilirim. Her ne kadar, kağıda basılı kitapların, dergilerin yeri hala bir başkaysa da dijital yayının avantajları saymakla bitmez. Yayıncı açısından, baskı ve dağıtım gibi bir sorun, dolayısıyla maliyet yok. Baskı ve dağıtımın, yayımcılığın en önemli maliyet kalemi olduğu hatırlanırsa, dijital yayının mukayeseli üstünlüğü kendiliğinden ortaya çıkar. Tabii maliyetler bu kadar düşük olunca, fiyat ta otomatik olarak düşük oluyor ki, bu da okuyucu açısından çok iyi bir şey.
Dedektif Dergi ’nin internet sitesine www.dedektifdergi.com linkinden ulaşılıyor. Oradan da dergiyi okumaya geçebiliyorsunuz. Ben, sadece tabletteki değil, cep telefonundaki sürümünü de çok beğendim. Hem hızlı açılıyor, hem rahat okunuyor.
Dedektif Dergi & Polisiye Öyküler
Derginin içeriği, polisiyesever bir okuru fazlasıyla tatmin edecek bir nitelikte oluşturulmuş. Öncelikle dikkatimi öykülerin bolluğu çekti. Tam on üç polisiye öykü var. Ayrıca iki de tefrika yayınlanıyor. Bir de polisiye bulmaca var. Bence dergideki en büyük sürprizlerden biri bu. Baya bir öykü aslında bu bulmaca. Hem de ödüllü. Cevabı doğru bilen okurlardan birine polisiye bir kitap hediye edilecekmiş. Ben katilin kim olduğunu bulduğumu sanıyorum.
Cevabımı dergiye gönderdim. Bakalım sonuç ne olacak?
Dedektif Dergi’de bu kadar çok öykünün olması beni hem şaşırttı, hem de çok mutlu etti. Şaşırmamın nedeni şu: Malumunuz, bizde öykü pek yaygın bir anlatı türü değil. Her yıl basılan roman sayısı binlerle ifade edilirken, öykü kitapları yüzlü rakamlarda. Örneğin 2015 yılında topu topu 326 öykü kitabı basılmış. Bunun da büyük çoğunluğu yabancı yazarlara ve daha önce yayımlanmış olanlara ait. Dergilere bakınca bu durumu daha net görebiliyoruz. Yayınlanan öyküler üçü beşi geçmiyor. Eli yüzü düzgün olanların sayısı daha da az.
İş polisiye öyküye gelince, durum felaket. Ortalık polisiye romandan geçilmiyor ama öykü yazan çok az. Oysa öykü polisiyenin can damarı. Polisiye edebiyat, polisiye öykülerle başladı. Edgar Allen Poe, Auguste Dupin’in 3 öyküsüyle attı ilk adımı. Onu izleyen Sir Arthur Conan Doyle ise, tam 56 Sherlock Holmes öyküsüyle polisiyeyi taçlandırırken, ünlü dedektifinin sadece 4 romanda görünmesine izin verdi. Agatha Christie de öykü yazmayı hiç ihmal etmedi ve 65
polisiye romana karşılık, 165 polisiye öykü yazdı.
Yazarları öykü yazmaya özendirmek, kültür ve edebiyat dergilerinin en başta gelen işlevidir. Hatta daha da ileri gideyim, başlı başına görevidir de. Dedektif Dergi, bu işlevi/görevi fazlasıyla yerine getirmiş. Sayfalarının büyük bir bölümünü polisiye öykülere ayırmış.
Dergide dört tane klasik dedektif öyküsü var. Çağatay Yaşmut’un Editör Cinayetleri, Ceyda Kiremitçi’nin Ruj İzi, Gencoy Sümer’in Mr. Monaldi’nin Endişesi ve Nilgün Kolgar Çalışkan ile Kerim Güner’in birlikte yazdıkları Anı Yaşa isimli öyküleri bu gruba giriyor. Tuğba Turan’ın eğlenceli öyküsü İlan ve Serkan Ertem’in tefrikası Ölümün Kokusu da aynı türe dahil. Bu öyküler, gerek yarattıkları atmosfer ve gerekse beklenmedik finalleriyle oldukça göz dolduruyorlar. Cenk Çalışır’ın psikolojik derinlikli polisiyesi Camda Eriyen, değişik kurgusuyla dikkat çeken etkileyici bir öykü. Günay Gafur’un polisiye bilim kurgu öyküsü Tanık da öyle. Necva Esen’in gotik öyküsü Malikane, gerçekten insanın içini ürpertiyor. Aynı şeyi Türker Beşe’nin Makul Doktor’u için de söyleyebilirim. Her iki öyküyü okurken aklıma nedense Edgar Allen Poe geldi hep.
Emrah Poyraz ve Ulaş Özkan’ın birlikte yazdıkları Sıradan Bir Hayat İçin, Gencoy Sümer’in Otuz Yıl Sonra ve Doruk Ateş’in Çinçin adlı öyküleri toplumsal temalı polisiyeler. Ve bize,mükemmel bir cinayetin nasıl işleneceğini anlatıyorlar. Turgut Şişman’ın Gitti Gidiyor’u ise şaşırtıcı bir gerilim öyküsü. Kısa ama etkileyici. Mehmet Berk Yaltırık’ın yazdığı Hortlakların Fecri, tarihsel bir korku tefrikası. Olaylar Osmanlı’nın fetih yıllarında geçiyor.Öykülerin tümünü ben çok beğendim. Hepsi özenle, dikkatle, inceden inceye düşünülerek, belli bir edebi düzeyin üzerinde kalınarak yazılmış. Umarım bu hep böyle devam eder ve Dedektif Dergi , her zaman çok sayıda ve nitelikli polisiye öyküler yayınlamayı sürdürür.
Dedektif Dergi ’de sadece polisiye öyküler yok tabii. Polisiye ile ilgili değişik yazılar da var. Çeşitli yazarlar tarafından on bir adet deneme, kitap tanıtımı, değerlendirme ve araştırma kaleme alınmış.Bunlardan, Arkın
Gelişin’in kadın seri katillerle ilgili araştırması ve Galip Uyar’ın 1970’li yıllardaki bazı cinayet davaları hakkındaki incelemesi oldukça ilginç bilgiler içeriyor. Devrim Şenyaman’ın Olof Palme suikastini, Ayça Mumkule Erşipal’in
Colarado’daki sinema katliamını anlatan yazıları da öyle. Şebnem Şenyener Sherlock Holmes’ün aşık olduğu kadından söz etmiş yazdığı denemede. Funda Menekşe ise polisiyeyi sevmenin gerçek sebeplerini anlatmış. Ramazan Eraslan, Jean-Christophe Grange’ın Lontano’sunu değerlendirirken, Özlem Solak Doruk Ateş’in Mabet’i ile Erdoğan Eyrik’in Cinayetin Peşinde romanı üzerine görüşlerini dile getirmiş. Kerim Güner’in yazdığı eleştirinin konuları ise, Agatha Christie’nin Roger Ackroyd Cinayeti, AlganSezgin Türedi’nin Katilin Şahidi
ve Çağatay Yaşmut’un Kadıköy Cinayetleri isimli romanları.
Teknolojik gelişmeyle polisiye edebiyat arasındaki ilişkiyi irdeleyen yazıda Celal Cem Dengiz’in imzasını var. Türkiye’de özel dedektifliğin gelişimi ve sorunlarını öğrenmek için de Özel Dedektifler Derneği başkanı İsmail Yetimoğlu’nun makalesini okumak lazım.
Bilgilendirici, keyifle okunan yazılar bunlar. Laf ebeliği yapmadan, konuyu dallanıp budaklandırmadan, sade ve anlaşılır bir dille yazılmışlar.
Bu noktada bir şey daha dikkatimi çekti: Dedektif Dergi’deki yazılarda belli bir konu çevresinde kümelenme yok. Yani “dosya” tarzı bir sunum hazırlanmamış. Bence iyi olmuş. Ben o “dosya” olayını pek sevmiyorum. Derginin yarısından çoğu o konuya ayrılıyor. İyi de ya ben o konuya ilgi duymuyorsam ne olacak? Ki, çoğu zaman da öyle oluyor. Bana kalırsa, dergilerde her tür okurun beğenisine hitap etmeye özen göstermek çok daha doğru bir anlayış. Tabii bu, Dedektif Dergi yöneticilerinin bir yayın politikası mı, yoksa ilk sayı olduğu için mi böyle oldu bilemiyorum. Bunu ilerideki sayılarda göreceğiz.
Dedektif Dergi’nin hoşuma giden bir diğer özelliği de tıpkı basılı bir dergiye benziyor olması. Bu haliyle, görsel olarak diğer internet dergilerinden çok farklı. Bir internet dergisinden ziyade, internette yayınlanan basılı bir dergiye benziyor. Bu da okuyucu memnuniyetini artıran bir durum.
Bir zamanlar dijital yayının, geleceğin yayını olduğu söylenirdi. O gelecek, sanılandan daha kısa zamanda geldi. Bugün artık, gazeteleri, dergileri, kitapları, haberleri, filimleri, dizileri, hatta televizyonları internet üzerinden izler olduk. Gönlümüz hala kağıt üzerine yapılan baskıdan yana olsa da yavaş yavaş internet üzerinden okumaya da alışıyoruz. Bir de olayın şu cephesini unutmayalım. Kağıdın hammaddesi ağaç. Kağıt üretmek için ağaçları kesmek zorundayız. Dijital yayıncılığın gelişmesi, daha çok ağacın hayatta kalmasını sağlayacak. Sadece bu sebep bile, dijital yayıncılığı desteklememiz için yeter de artar.
Bir polisiyesever olarak Dedektif Dergi’ye hoş geldin diyor, polisiye kültür ve edebiyatımızdaki yerinin uzun soluklu olmasını diliyorum.
Esin İnci
Yazar:
En Son Yazıları
- Makale26 Mayıs 2024Homofobik Ne Demektir: Anlamı ve Önemi
- Uncategorized16 Ocak 20212020 Zehirli Kalem Öykü Ödülü’nü Kazanan Belli Oldu
- Uncategorized3 Ocak 2021Kristal Kelepçe Ödülü Sahibini Buldu
- Röportaj13 Ağustos 2020Hale Uzun’la “Derin Gölge” Romanı Hakkında Söyleşi