"Fakabasmaz Zihni’nin Maceraları-I" Hakkında Okur Gözüyle Bir Değerlendirme 2

“Fakabasmaz Zihni’nin Maceraları-I” Hakkında Okur Gözüyle Bir Değerlendirme

Porsuk Kültür Yayıncılık, 2020 yılında polisiye öyküleri kategorisinde Hüseyin Nadir’in Fakabasmaz Zihni’nin Maceraları-1’i okurla buluşturdu. Kapak görsel: Betül Kantar; kapak tasarım: Gülcan Gelerli Yazıcı; yayına hazırlayan: Bünyamin Tan. Eser 177 sayfa, on bir hikâyeden oluşuyor.

Okur olarak daha önce belli dönemlerimde, Peyami Safa’nın ‘Server Bedi’ takma adıyla yayınladığı ‘Cingöz Recai’ serisi ve dünya edebiyatından Agatha Christie dışında polisiye roman okumamıştım. Polisiye roman türünde ‘iyi’ sayabileceğim başka bir yazar yoktu açıkçası. Ta ki bu kitabı okuyana kadar…

‘Hüseyin Nadir’ ismini bu çalışma sayesinde öğrendim. Kitabın içeriği ile ilgili tespitlerimi anlatmadan önce kitabın genel özellikleri hakkında şunları söylemeliyim:

Kitabı yayına hazırlayan Bünyamin Tan’ın önsözünde polisiye roman tarihimizin gelişimini okuyoruz. Eski yazıdan Latin harflerine çevrilmiş eserin dilinin akıcılığı hakkında tereddütlerim vardı önce. İlk hikâyeyi okumaya başlayınca bu çekingem geçiverdi. Okuyucuya kolaylık sağlamak maksadıyla olduğunu tahmin ettiğim, günümüzde kullanımı kalmayan kelimeler parantez içinde verildiği için okuma akışını hiç bozmadan hikâyelerin içinde buluverdim kendimi. Dönem romanları okuyanlar, bu dili sevenler, özellikle de Hüseyin Rahmi okumayı sevenler bu dilden ayrıca tat alacaklardır benim gibi.

Kitabı hazırlarken çok gayretli ve titiz bir çalışma ile karşılaşınca içinizde takdir duygusu oluşuyor haklı olarak. Bünyamin Tan, önsözde ayrıntılı bir araştırmanın ürünü olduğu açıkça görülen ‘polisiye roman’ımızın tarihçesinden bahsetmekle bu konuda ne kadar bilgisiz olduğumuz gerçeğini göstermekle kalmamış, hikâyeler için ısınma çalışması yapmış okuyucuya.

Roman türü edebiyatımıza Tanzimat dönemi girmiştir. Önceleri çeviri romanlar, sonraları telif romanlar edebiyatımızdaki yerini almıştır. Edebi, tarihi romanlardan başka polisiye macera romanları da çok rağbet görmüştür. İlk polisiye çeviri roman Fransız Yazar Poson de Terrail’in “Paris Faciaları”dır. Edebiyatımızda ise ilk polisiye roman Ahmet Mithat Efendi’nin Esrar-ı Cinayat’tır. Yine aynı yazara ait Dürdane Hanım, Hayret, Cellat, Cinli Han, Haydut Montari, Altın Işıkları, Mesail-i Muğlaka 1880-1900’lü yıllarda yazılmış önemli polisiye romanlarıdır. 1901 yılında Fazlı Necib’in Cani mi Masum mu? yayımlanır. 1913 yılında Ebülbehzad, “Beyoğlu Cinayat” serisi ile Türk yazınında yer alırken 1914 yılında Süleyman Sudi “Gece Kuşları”, Sudi Sülemonof “Çilingirin Esrarı” yayınlanmıştır. 1914 yılında Ebüssüra Sami Türklerin Sherlock Holmes’i “Aman Vermez Avni” serisini yazmaya başlamıştır. 1914 yılında Vassaf Kadri ve Süleyman Sudi’nin- Milli Cinayat Koleksiyonu, 1914 yılında Osman Nuri Malkaralı’nın Katiller Salonu-Afyonlu Şerbet, 1918 Şükrü Nahid’in -Yeraltının İğrenç Esrarı:Ecel Firarisi, 1919 Cüveriye Cemil-Çengelköy Faciası, 1923 Hüseyin Rahmi Gürpınar-Dirilen İskelet, 1924 Halil Hamit- Küçük Polis Hafiyesi, 1924 Server Bedi (Peyami Safa)- Cingöz Recai, 1924 Vedat Örfi-Kara Hüseyin’in Müheyyiç Gizli Dosyaları serisi, 1925 Peyami Safa -Cingöz Reca, o yıla damga vurmuştur. Başka bir seri Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları ile devam eder. 1925-1926 Peyami Safa-Tilki Leman’ın Harikulade Maceraları, 1926 Osman Nuri Malkaralı, Türklerin Nat Pinkerton’u Kandökmez Remzi, 1928 Peyami Safa’nın Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai serisi büyük ilgi uyandırır. Aynı yıl Çekirge Zehra’nın Harikaları, 1928 İskender Fahreddin Sertelli (Behlül Dânâ)- Şeytan Hayriye’nin İngiltere’de Sergüzeştleri, aynı yıl Sertelli’nin kaleme aldığı İstanbul’un Arsen Lupen’i Elegeçmez Kadri’nin Sergüzeştleri Türk Edebiyatı’nda Cingöz Recai serisinden sonra en çok ilgi gören polisiye serisi Hüseyin Nadir’in Fakabasmaz Zihni adlı seridir.”(Tan, önsöz) (İncelememin konusu olan Fakabasmaz Zihni’nin Maceraları’na kadar aldığım tarihçeyi merak edenler ayrıntıları kitapta bulabilirler.)

Bünyamin Tan’a göre; Fakabasmaz Zihni’nin Maceraları 1922-1928 yılları arasında yayınlanan toplam elli beş hikâyeden oluşan bir polisiye seridir. Fakabasmaz Zihni serisinin ilk kitabı 1922 yılında yayınlanmaya başlamış.  Cemiyet Kütüphanesi’nin yayınları arasında olup altı yıl boyunca devam etmiş.

Hikâyelerin yazarı Hüseyin Nadir kimdir? Bu sorunun cevabı kısaca şudur: Adı var kendi yok bir yazarımızdır. Yapılan bütün araştırmalara rağmen kim olduğu konusunda bir tespit yapılamamıştır. Hüseyin Nadir’in kim olduğunun bilinmediği hatta ‘bu adın bir takma ad olduğu’ yönündedir. Bu konu ile yapılmış ayrıntılı kaynakçayı ve bilgileri kitabın 10. sayfasında okuyabilirsiniz.

Bu kitap yayına hazırlanırken; seriye ait bulunabilen eserler bir araya getirilip dört cilde bölünerek hikâyeler Latin harflerine aktarılmış. Aktarım sırasında metnin kolay okunabilmesi için bazı kelimelerin anlamı, bugünkü anlamıyla parantez içinde yazılmış. Her hikâyenin dipnotta yayın yılı, matbaa bilgisi, sayfa sayısı da verilmiş.

Kitapta hikâyelerin geçtiği yer-mekân isimleri, kültürel unsurlar,eşya isimleri de verilmiş: Olayların geçtiği yer, semt  ve mekan isimleri: İstanbul, Şişli,Mahmutpaşa, Kızıltoprak, Kadıköy, Üsküdar, Bağlarbaşı, Aksaray, Çengelköy, Beylerbeyi, Teşvikiye, Nişantaşı, Çiftebakkallar, Kumkapı, Çemberlitaş, Fatih, Yenikapı, Kadırga, Cihangir, Salacak, Taksim, Harbiye, Beyoğlu, Galata, Pangaltı, Kumkapı; Karacaahmet Mezarlığı, Haydarpaşa İstasyonu, Anadolu Hisarı, Kapalı Çarşı, Saraçhane, Yangın Yeri, Hürriyet-i Ebediyye Tepesi; adları geçen semtlerin sokakları, köşkleri, konakları, karakolu , tramvay geçen sokaklar vs. Deniz Hamamı (Evliya Çelebi’nin  Seyahatnâmesinde 17. yüzyıla dayandığı belirtilen deniz hamamları. Suya dayanıklı ahşap kazıklarların denizin içine çakılması ve çekilen bu kazıkların üzerine yine ahşaptan duvarların monte edilmesiyle meydana getirilen yapılardır. Özel olanları yalıların yanına inşa edilirken umumi olanları yaz mevsimlerinde işlek olanıydı.) İtibar-ı Milli Bankası, Macar Bankası, Osmanlı Bankası”

Hikâyedeki kültürel unsurlar: Andon’un Meyhanesi; zamanın en meşhur eğlence mekanıdır.

Mardiros Hanı; Tokatlıyan Oteli, otelde kalmak bir ayrıcalığın ve statünün göstergesidir.

Colt Rovelver: Bir tür altı patlar silahtır.

Dönemin sosyo-kültürel yaşamını hissettiren; idare lambası, krepdöşin kumaş, elektrik cep feneri, Trablus kuşağı, (El tezgahlarında dokunmuş renkli keten ve ipek karışımı dokuma kumaştan yapılan diğer adı Alanya kuşağı.), sipahi ocağı cigaraları da kitabın başında verilen değerli araştırmanın sonucu olan bilgilerdir.

Dönemin manzarası, yaşantısı büyük bir İstanbul tablosunu seyreder gibidir:

“O dönemin Anadolu yakasının esas yerleşim yerinin Üsküdar olduğu, Üsküdar’ın Bağlarbaşına kadar uzandığı, Karacaahmet Mezarlığı’nın  şehrin dışında olduğu anlaşılmaktadır. Kadıköy ve Üsküdar’ın henüz birleşmediğini, Konusu geçen semtlerin kimi fakir kimi zengin yapılarla, yolları sarp, elektriğin henüz yaygın olmadığı, konaklar büyük bahçeli, havuzlu; iki katlı cumbalı evlerin köhne yapıların sıralandığı fakir mahalleler. Sokakların aydınlatmaları yeterli değildir. Fakabasmaz Zihni bu durumdan oldukça fazla yararlanmaktadır. Sultanahmet Meydanı’nda kurulan salıncaklar, caddelerde seyyar satıcılar, tahta tekerlekli bilyelilerle oyun oynayan çocuklar, fesli ceketli mektep talebeleri, sarıklı âlimler, kıyı yerleşim yerlerinin sahillerindeki  kayıklar, Eminönü-Kadıköy arası yolcu taşıyan vapurlar, Haydarpaşa Garı’na gelip giden kömürlü trenler. Galata Köprüsünden Eminönü sahiline inen insanlar, şık elbiseli kadınlar, ekmek parasının peşinde koşturan hamallar, yoksul kıyafetli çocuklar, işçiler, balıkçılar bir İstanbul tablosunun birer parçalarıdırlar.”

Kitabın sonunda da her hikâyenin orijinal kapak görseline yer verilmiş.

Birinci hikâye ‘Karacaahmet Mezarlığı Cinayeti’ adını taşıyor, 24 sayfa, 1927 tarihli, Orhaniye Matbaası’ndan çıkmış. Benim gibi mezarlık hikâyelerinden ürperiyorsanız kitabı okumaya gece başlamayıp ya da bu hikâyeyi gündüze bırakmak iyi olacak. Zira mezarlık tasviri oldukça ürkütücü ve heyecan verici anlatılmış. (s:39)

Konusuna gelince; Karacaahmet Mezarlığı’nda Üsküdar’ın tanınmış zengin ailelerinin öldürülerek cesetlerinin mezarlığa taşınmaları veyahut bu mekânda toprağa diri diri gömülerek öldürülmeleri hikâye edilmiş.

Fakabasmaz Zihni, bu ilk bölümde kendisini şöyle takdim eder: “Benim ismim Zihni’dir, Fakabasmaz diye meşhurum. On iki senedir  İstanbul’da dört banka, yirmi sekiz köşk ve on altı apartman soydum. Yirmi kişiden fazla insan kestim. Fakat ben bıçak kullanmam, kandan ürkerim, bu işi adamlarım yaparlar. On iki  senedir zabıtanın eline hiç geçmedim. Bu meslekte çalışanlar Fakabasmaz Zihni’yi pek iyi tanırlar. Karacaahmet’te öldürülen budalaların hepsini ben soydum.” (s.43)

Fakabasmaz işlediği cinayetleri mazur gösterme tavrına girerek şöyle der:”…benim soyduğum ve öldürdüğüm adamların hepsi namussuzdur. O komisyoncu Şakir dedikleri herif, Harb-i Umumi’de (Dünya Savaşı’nda) milletin parasını çaldı. Cezasını çekmedi, yaptığım muameleye lâyıktı. Bu hacı Ahmet de edepsizin biriydi. Sen onu hacılığına bakma, domuz gibi herifti. Anadolu’da iki vilayet soydu. Ben onu oradan da tanırım. Burada faizcilik yaptı. Kimsesizlerin  kadınların evini barkını sattırdı, parasını yedi.” (s.44)

Fakabasmaz Zihni karakteri hakkında bazı bilgilere de; ‘Kanlı Göz’ hikâyesinde rastlarız. Fakabasmaz, Sorbon mezunu, altı lisan bilen, güzel konuşan bir kişiliktir.

Polisiye macera okumayı sevdiğini “Fransa’da iken Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen ismindeki muhayyel romanlarını okudum.” okura hissettirirken “…Sonra muharririyle de dost oldum, hâlâ mektuplaşırız, ben o kendi romanlarına benim vakalarımı yazar.” (s.144) sözlerinden metinlerarasılık ve göndermenin en güzel örneğini görmekler kalmıyor, Arsen Lüpen’in maceralarının ilham kaynağının kendisi olduğunu ima etmesiyle kurnazca rol çalarak okuru etkilemenin peşine düştüğünü anlıyoruz.

En güvendiği Cin Ali’yi de her hikâyede farklı kılık kıyafette ve vazifede görürüz. Benim gibi 70’li yılların tedrisatından geçmişseniz Cin Ali’yi tanımadan sevmeye yeltenmeyin derim. Çünkü buradaki Cin Ali karakteri kurnaz, acımasız, gözünü budaktan kaçınmayan bir hırsızdır. Soymayı planladıkları köşklere bahçıvan, uşak kılığında girip güven kazandıktan sonra operasyon başlamış demektir.

Her hikâyede Cin Ali ve Fakabasmaz baş kişi; uşak, hizmetçi, zabıta memuru gibi kişiler de vakanın kurgusuna göre kafa karıştırmadan gereksiz kalabalığa meydan vermeden yer almıştır. En yakın yardımcısı Cin Ali kurgunun bir parçası olarak, vakanın özelliğine göre kılıktan kılığa girer. Özellikle köşklere uşak olarak girip güven kazandıktan sonra operasyona başlarlar.

 

Kadın karakterlere yoğun rol verildiği hikâyeler karşımıza “Fakabasmaz Zihni’nin Çapkınlığı” ve ”Kadın Parmağı”nda çıkıyor. Hayriye karakteri, Fakabasmaz Zihni’nin kadın düşkünü zengin adamları tuzağına düşürürken yararlandığı en yakın yardımcısı; Saime Hanım ise Fakabasmaz’ın soygun yapmayı tasarladığı köşkün sahibi genç bir kadındır. Bu hikâyeler dışında kadınları, hizmetçi, uşak gibi yan karakterlerde görüyoruz. Ancak ‘Kanlı Balta’ hikâyesinde fidye için  kaçırılan  Kamil Beyi’n karısının adı verilmese de şüpheci zekası ve akıllı tedbiriyle kurguda okuru etkileyecektir.

İkinci hikâye olan “ Kanlı Balta” diyaloglarının kurgulanışıyla da en beğendiğim  hikâye oldu. Bu sebepten bu hikâyede geçen diyaloglardan bazı alıntılar vermeden geçemiyorum.

Manifaturacı Kamil Bey’i kaçıran Fakabasmaz ve adamları, adama zorla imzalattıkları mektupla adamın karısını işkillendirmeden  yüklü miktarda para isteyeceklerdir.

Cin Ali Kapalı Çarşı esnafı haline bürünerek yola çıktı. Tüccarın karısı hassas sorular sorarak Cin Ali’yi zorlar.

-Senin ustan kim?

-Tanımazsınız, toptan mal satan bir tüccardır.

-Kim, sen söyle bakalım.

-Mersinli Ahmet Efendi derler.

Kadın içeride kendi kendine mırıldandı:

-Mersinli Ahmet Efendi… Mersinli Ahmet Efendi… Kim bu acaba?

 Kapıyı ikna olmadan açmaz.

-Sizi niçin gönderdi?

-Yanında para yokmuş, sizden istiyor.

Kadın kâğıtla anahtarının alırken yine sordu.

-Banka rıhtıma daha yakın…Bankadan niçin almamış?

Cin Ali şaşaladı, aklına geleni uydurdu kadına.

-Bugün yortu var, bankalar kapalı efendim.

-Siz delirdiniz mi efendi? İtibar-ı Milli bankasında yortu olur mu?

Cin Ali kadının zekice sorgusundan geçerken terlese de sonunda kadını ikna edebildiğine sevinir. Ancak erken sevinmiştir, kadın paraları doldurduğu bir çıkını adama verir gibi yapar ve:

-Ben şimdi sizin yanınıza bir adam katacağım, rıhtıma beraber gideceksiniz.” (s.55-57)

 

Hikâyelerin konusu birbirine benzese de her biri farklı kurgusuyla okuru içine çeker. Okurun heyecanını, ilgisini, atılan düğümleri çözümleme çabasını canlı tutar. Hikâyeler ilerledikçe daha zekice kurgulanmış anlatımlarla karşılaşacaksınız. Bu sebepten yazarın kaleminin ve kurgulama becerisinin gittikçe geliştiğinden bahsedebiliriz.

Kitabın son hikâyesi ‘Kanlı İzler Peşinde’ hem Fakabasmaz Zihni hem de yaratıcısı Hüseyin Nadir’e şapka çıkartacak cinstendir. Bu hikâyede tarihi bilgi olarak 1920’nin başında İngilizler başta olmak üzere İtilaf Devletlerinin İstanbul’u işgalinin de kayda alındığını anlarsınız. Dikkatli bir okur ‘Kanlı Balta’da verilen bazı bilgilerin ışığında, ‘Kanlı İzler Peşinde’ hikâyesinin düğümlerini ve çözümlerini hissedebilir. Ben hissetim ama burada esrarı bozmamak için söylemekten vazgeçtim.

Sonuç olarak; kitabı yayına  titizlikle okura hazırlayan Bünyamin Tan’ı, Porsuk Kültür Yayıncılık’ı ve ekibini tebrik ediyorum. Her ne kadar yazarın kimliği henüz bulunamasa da edebiyat araştırmalarına böyle değer verilerek desteklendikçe  onu da öğrenmemize çok zaman kalmadığını düşünüyorum. Burada en büyük takdiri ve teşekkürü Hüseyin Nadir’in hakettiğini de kabul ederek, ‘her nerede ne isimle yaşadıysan ruhun şad olsun’ diyor ve teşekkürlerimi sunuyorum. Cin Ali’nin tövbekâr olup sevimli çizgi adam görünümünde çocukların yüreğine girmeye çalıştığını tahmin ediyorum. Fakabasmaz Zihni’ye gelince âb-ı hayat içip tebdil-i kıyafet hâlâ aramızda dolaştığına yemin edebilirim.

Yazar:

Emine Duman

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum