Polisiye Hikaye Oku: Efendi

Polisiye Hikaye Oku: Efendi

KISA POLİSİYE HİKAYE: EFENDİ
 
BITMEK   BITMEK BILMEYEN BULANIK SISLER, KARMAKARIŞIK GÖRÜNTÜLER VE SONSUZ ÇIĞLIKLAR ARASINDAN YÜKSEK VE SERT BIR SES DUYDU.‘EĞIL VE EFENDINE ITAAT ET!’
Gözlerini zorlukla araladı. Göz bebeklerine aniden saplanan paslanmaz çeliğin ışıltısıyla birden hatırladı. Bu bir filmdi. Filmde bir sahneydi. Kesinlikle öyleydi. Ama bu tüm vücudunu kaplayan keskin ve dayanılmaz acı…

Ne olursa olsun rolünü oynamalıydı. Hatta o kadar iyi oynamalıydı ki gören herkesin ağzı hayranlıktan açık kalmalı, gözleri yuvalarından fırlamalı, herkes onu konuşmalıydı. Bu, onun hayatının şansıydı. Berbat, rezil, zavallı, acınası ve yoksul hayatının…

Sahip olduğu tüm gücü sonuna kadar kullanarak efendisi için öne doğru eğildi ve oturduğu koltuktan sürünürcesine kalkmaya çalışırken zemindeki kan gölüne yuvarlandı. Sanki vücudunda var olan tüm kemikler kırılmış, tüm lifler kopmuş, tüm hücreler parçalanmıştı. Başındaki sarı peruk bir yana; siyah, topuklu ve şimdiye kadar giydiği en pahalı ayakkabılar başka bir yana fırlamıştı.
‘Geri zekâlı! Beceriksiz orospu! Kalk!’
Canı o kadar yanıyordu ki, bir de üstüne bunları duymak ruhunda ani bir fırtına yaratarak tüm dengesini bozdu. Yavaşça, hem pişmanlık hem de nefretle başını kaldırdı. Efendisinin gözlerinin içine baktı. Bir kaç kalp atımı süre sonra birden zihnine paslı bir bıçak gibi saplanan gerçeği anladı. Ağzından tükürürcesine tek bir kelime çıktı.
‘Pislik!’
Ve bu son kelimesi oldu.
POLİSİYE HİKAYE: 2
İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarından birinde, tavanından zeminine simsiyah döşenmiş, hard rock çalan bir barda, tek başına, ahşap bir bar taburesinde dördüncü birasını içmekte olan Ateş, sıkıntıyla içini çekti. Dövmeci Katil davasının üzerinden neredeyse üç ay geçmişti ve o zamandan beri doğru düzgün bir dava gelmemişti önlerine.
Başlarda zor ve gizemli gibi görünüp, birinde katilin akrabalardan, diğerinde ise tanıdıklardan biri olduğu iki basit dava çözmüşlerdi. Katilin kurbanın ailesinden, akrabalarından, tanıdıklarından veya arkadaşlarından biri çıktığı davalardan nefret ederdi. O zaman bir cinayet çözmüş sayılmazlardı; sadece katili ortaya çıkarmış olurlardı. Ateş’e göre ikisinin arasında dağlar kadar fark vardı.
Oflayarak başını sallayıp kalan birayı bir dikişte bitirdi ve bardağı sertçe ahşap bara koydu. Çıkan tok sesle birlikte zayıf, çelimsiz, ukala görünüşlü barmen başını kaldırıp aşağılayan gözlerle ters ters baktı. Ateş aldırmayarak ayağa kalktı. Uzun saçlı, deri ceketli, dövmeli motosikletçi tipler, her yeri piercingli, siyah giyinmiş simsiyah dudaklı kızlar, kafa sallayarak kendinden geçmiş çiftler ve hiçbir şeye aldırmadan tepinen gruplardan oluşan insan kalabalığını yararak tuvalete giderken kendini tamamen buraya ait hissetti. Burası dünyada insanın kendisi olabileceği nadir yerlerden biriydi. Burası saf gerçeklikti. Ve Ateş’e göre bir şey ne kadar kirli ve kötüyse gerçeğe o kadar benzerdi.
Tuvaletten dönüp taburesine otururken beşinci birasını söyledi. Barmenin doldurmakta olduğu birayı beklerken az önce bardağın durduğu altlığın üzerinde kırmızı kalplerle süslenmiş küçük bir hediye kutusu gördü. Kaşlarını çatarak baktı. Tanıdığı hiç kimse böyle aptal sürprizler yapmaz, böyle bir zevzekliğe kalkışmazdı. O zaman bu bir eşek şakasıydı. Kuşkuyla çevresine bakındı. Herkes, her şey beş dakika önceki gibi görünüyordu. Tuhaf bir durum ya da biri yoktu. İşte bu oldukça garipti.
‘Bunu bırakanı gördün mü?’ diye sordu bira dolu beşinci bardağı önüne koymakta olan barmene. Barmen umursamaz bir tavırla omuzlarını silkerek işine döndü. Ateş bir süre şüpheli gözlerle elindeki kutuyu evirip çevirdikten sonra yavaş ve düşünceli hareketlerle açtığı anda bunun bir şaka olmadığını anladı ve gördüğü şey karşısında kanı donarak bakakaldı.
Kutuda, göz bebeklerine birer toplu iğne saplanmış, kenarlarından kırmızı, paramparça damarlar sarkan buz mavisi bir çift göz dehşetle ona bakıyordu…
POLİSİYE HİKAYE: 3
Kutuyu hemen kapatıp cebine attı, birasından hızlı birkaç yudum içip barın üstüne para bıraktı ve aceleci adımlarla çıktı. Karşıdaki boş binanın önüne bıraktığı Harley’ine atlayıp gaza bastı. Hava çoktan kararmış, İstiklal Caddesi bol parfüm, bol heyecan ve bol bol kahkahaya bulanmıştı.
Bir kaç dakika sonra Büro’ya vardığında, motosikletini park edip karşıya geçerken çalışma odasının ışığının yandığını gördü ve içinde berbat bir hisle merdivenleri ikişer ikişer atlayarak hızla odaya çıktı.
Yaprak yuvarlak toplantı masasında kapıya arkası dönük oturuyordu. Ayak seslerini duyunca başını çevirdi. Endişeli ve meraklı gözlerle Ateş’e baktı. Ateş hiçbir şey demeden girip karşısına oturdu ve oturur oturmaz da Yaprak’ın önündeki kırmızı kalplerle süslü kutuyu gördü.
‘Ne var içinde?’ diye sordu şaşkınlığını üzerinden attıktan hemen sonra. Yaprak kutuyu masanın üzerinden önüne sürdü, Ateş alıp sabırsızca açtı. İçinde paslanmaz çelik, sivri bir şişe geçirilmiş, acemice kesilmiş iki küçük kulak onu bekliyordu.
‘Sence bu ne anlama geliyor?’ diye sordu Yaprak, titreyen bir sesle.
‘O kadar da kötü olmadığını düşünüyorum.’ dedi Ateş hafifçe gülümseyerek. ‘Sen bir de benimkini gör.’ Cebindeki kutuyu çıkarıp açtı. Kutunun içindeki toplu iğne saplanmış göz kürelerini gören Yaprak önce irkildi, sonra da kaşlarını çatarak düşünmeye başladı.
O sırada aniden içeri dalan Ece ‘Keyfinizi kaçırmak istemem çocuklar ama bugün bana korkunç bir şey geldi.’ diyerek elindeki kırmızı kalpli kutuyu masaya bıraktı. Ancak masadaki diğer iki kutuyu görünce dondu kaldı.
‘Birilerinin günü de en az benimki kadar kötüymüş anlaşılan…’ diye mırıldandı dehşete düşmüş bir ses tonuyla.
POLİSİYE HİKAYE: 4
ECE’NIN MASAYA BIRAKTIĞI KUTUYU ALIP HIZLA AÇAN YAPRAK BAŞINI ENDIŞEYLE SALLAYARAK ATEŞ’E BAKTI. KUTUDA, ÜZERINDEKI KANLAR KAHVERENGIYE DÖNÜŞMÜŞ VE TAM ORTASINA SAPSIZ BIR NEŞTER BIÇAĞI SAPLANMIŞ BIR DIL VARDI.
Bir süre sessizce masanın tam ortasında yan yana duran üç kutuyu da incelediler.
Göz. Kulak. Dil. İğne. Şiş. Neşter.
Telefona ilk sarılan Ece oldu.
‘Bora, bugün sana kalpli bir kutu geldi mi? Hayır mı?’ Üçüne de gelen kutuları ve içindekileri anlattıktan sonra Bora’dan çıkıp karavanın etrafını kolaçan etmesini istedi. Bir kaç dakika sabırsızca kıpırdanarak, dolaşarak bekledikten sonra ‘Tamam, sağ ol.’ diyerek kapattı.
‘Bora’ya kutu falan gelmemiş.’ dedi kuru bir sesle. Bir süre düşündükten sonra devam etti. ‘Tam anlamıyla bir meydan okumayla karşı karşıyayız. Ancak bu seferki polise değil, ilk defa bize yapılmış bir meydan okuma.’
‘Böylesi daha iyi.’ diye yanıtladı Ateş. ‘Kendi işimize bakarız.’
‘Polise bildirmeyecek miyiz?’ diye sordu Ece kaşlarını kaldırarak.
‘Çözene kadar hayır.’ diye cevapladı Ateş itiraza yer bırakmayan sert bir sesle. Ece omuzlarını silkerek oturdu ve ‘Bana uyar.’ dedi. Yaprak ise pür dikkat kutuları inceliyordu.
‘Dövmeci Katil davasının etkisi olmalı.’ dedi hafif bir sesle. Sonra başını kaldırıp Ece ve Ateş’e baktı. ‘Hatırlarsanız katil yakalandıktan sonra, bir süre bütün gazete ve televizyonlar Büro ve biz üçümüzden bahsediyordu. Belki de bu yüzden Bora’ya kutu gelmedi. O basında görünmedi çünkü.’
‘Haklısın.’ diye onayladı Ece.
‘Kutu bana barda tuvalete gittiğim sırada geldi. Biri bardak altlığının üstüne koymuştu.’ dedi Ateş gözlerini buz mavisi göz kürelerine dikerek. ‘Sizinkiler?’
‘Benimki posta kutusundaydı.’ dedi Ece. ‘Bütün gün dışarıdaydım. Akşam eve girerken posta kutusuna baktığımda bu kutuyu buldum. Bizim apartmanda posta kutularının anahtarı yoktur. Beni takip edip evimi ve dairemi öğrenmiş olmalı.’ Bunu söylerken eli istemsizce belindeki 45′lik Colt’a gitti.
‘Ben bugün biraz alışveriş yaptım.’ diye devam etti Yaprak. ‘Tünel’deki şu kocaman, ikinci el giysiler, kostümler satan dükkândan bir şeyler aldım, denemek için kabine girdim. Giyindim, çıktım, aynaya baktım. Oradakilerle biraz sohbet ettim. Tekrar kabine girdiğimde çantamın üzerinde bu kutu duruyordu. Dükkânın iki çalışanı da yanımdaydı. Benden başka müşteri yoktu. Kimse bir şey görmedi yani.’
‘Ustaca ve akıllıca.’ diye yorum yaptı Ece. ‘Yani bugün hepimiz takip edildik.’
‘Pekala…’ dedi Ateş bir süre sonra. ‘Yaprak sen kutuları alıp laboratuvara çık ve analiz et. Bora’yı da ara, birlikte çalışın. Raporları yarın sabah istiyorum.’ Yaprak hemen ayağa kalkıp kutuları kaptı ve odadan çıktı.
‘Ece sen de eve git.’ dedi Ateş. ‘Yarın Yaprak’ın bulguları ışığında ne yapacağımıza karar veririz.’
Ece sessizce başını salladı ve çıktı. İstiklal Caddesi boyunca yürürken silahıyla yatmaya karar verdi. Belli olmuştu. Bu gece uyuyamayacaktı. Hatta bu kutuları göndereni bulana kadar rahat etmesi imkânsızdı.
Bir kitapçıya girip birkaç cinayet filmi almaya karar verdi. Eğer şanslıysa, belki izlemediği bir Hercule Poirot filmi bile bulabilirdi. Yüzlerce filmin arasında dolaşırken gözü birden Nuri bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmine takıldı.
Ve olduğu yere çakılı kaldı.
POLİSİYE HİKAYE: 5
‘Üç maymun…’ diye düşündü kalbi deli gibi çarparak. ‘Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum. Göz. Kulak. Dil.’ Hemen telefona sarılıp Ateş’i aradı.
Ertesi sabah erkenden, sık sık kahvaltı yaptıkları simitçide buluştular. Hepsinin asık suratından ve şiş gözlerinden dün geceyi uykusuz geçirdikleri belliydi. En geç Yaprak geldi, koyu, sade bir kahve alıp elindeki dosyayı masaya koydu ve heyecanla oturdu.
‘Analizleri az önce bitirdim.’ diye heyecanlı bir sesle anlatmaya başladı. ‘Kutular sıradan. Hediye satan herhangi bir yerden alınmış olabilirler. Her üç kutuda da aynı parmak izlerine rastladım. Hem de çok fazla sayıda. Bora parmak izlerini hiç bir sistemde ve veri tabanında bulamadı. Böyle bir kayıt yok.’ Kahvesinden büyük bir yudum alıp devam etti.
‘Ancak her üç organ da farklı kişilere ait. Yirmili yaşlarının ortalarında üç farklı kadına. Organlar kadınlar öldükten sonra çıkarılmış. Yani yeni bir seri katille karşı karşıyayız.’ İçini çekerek sustu.
‘DNA’larını Ulusal DNA Veri Bankası’nda tarattım.’ diye soğukkanlılıkla devam etti Bora. ‘Ve sadece birinin kimliğini buldum. Gözün sahibini. 2 ay önce kaybolmuş. Adli tıp aileden DNA örneği almış ve veri bankasına girmiş ama şimdiye kadar bir sonuç alınamamış. Polis de evden kaçtığına hükmedip soruşturmayı kapatmış.’
‘Kimmiş peki?’ diye sordu Ateş.
‘Figen Tunabay. 1988 doğumlu. Lise terk. Kayda değer bir güzelliği var.’
‘Dolapdere için fazla güzel.’ diye ekledi Yaprak dosyadan kızın fotoğrafını çıkarırken. ‘Pembe hayaller peşinde koşarken kaçmış ya da kandırılmış olması bence oldukça muhtemel.’
Hepsi kızın uzun, açık kumral, gür saçlarına ve gülümseyen buz mavisi gözlerine üzüntüyle baktı. İlk toparlanan Ateş oldu.
‘Ece gönderilen göz, kulak ve dilin üç maymuna gönderme yaptığını düşünüyor. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Katil bizi açıkça tehdit ediyor.’
‘Kesinlikle. Bize aynen şunu söylüyor.’ dedi Ece tedirgin bir sesle. ‘Kutuda parmak izi bırakacak ve sizi bir adım arkanızdan takip edecek kadar kendime güveniyorum. Beni göremez, duyamaz, bilemezsiniz ama olur da bulursanız size özel iğne, şiş ve neşterlerim var.’
Hepsi belli belirsiz irkildiler. Masada aniden ağır ve boğucu bir sessizlik oldu.
‘Yaprak, sen az önce Dolapdere mi dedin?’ diye sordu Ateş bir süre sonra.
‘Evet.’ diye cevapladı Yaprak. ‘Kız orada doğmuş büyümüş. Babası araba tamircisi. Beş kardeşler. Adresi dosyada.’
‘Güzel. İyi iş çıkarmışsınız çocuklar. Gidin biraz uyuyun.’ dedi Ateş ve sonra Ece’ye döndü.
‘Senin Subaru’yu küçük bir gezintiye çıkaralım mı?’
POLİSİYE HİKAYE: 6
Yarım saat sonra Kasımpaşa üzerinden Dolapdere’ye varmışlar, ellerindeki adrese göre Dolapdere’nin dik yokuşlarından birine çıktıktan sonra sağdaki bir ara sokağa girmişlerdi. Burası, ahşap ve her an yıkılacakmış gibi görünen eğreti evlerin birbirine yaslanarak ayakta durduğu, pencerelerden asılan rengarenk çamaşırların hafif rüzgarla sallandığı, ellerinde kuru ekmek sokakta top oynayan çocukların arabaların peşinden koştuğu o gizemli mahallelerden biriydi.
Yıpranmış ahşap kapıyı çalıp yavaşça açılana dek beklediler. Ateş onlara kapıyı açan orta yaşlı, omuzları çökmüş kadına cinayet masası yıllarından kalma eski polis kimliğini gösterip Figen Tunabay hakkında konuşmak istediklerini söyledi.
Kadın gözleri dolarak ‘Buldunuz mu?’ diye sordu umutla.
‘Kızınız mıydı?’ diye sorguya başladı Ateş.
‘Hee ama aklı bi karış havadaydı. Zaten hep ondan başına geldi bunlar.’ diye dövündü kadın ağlayarak.
‘Kaybolduğu zamanlar…’ diye söze girdi Ece ‘dikkatinizi çeken bir şey var mıydı? Görüştüğü biri, bahsettiği tuhaf bir şey, başına gelen garip bir olay…’
‘Yok.’ diye yanıtladı kadın burnunu çekerek. ‘Ama işte herkesler bilir buralarda, artiz olmak istiyodu benim kızım. Çok güzeldi çook. Kaçmış gitmiş dedi polisler. İnsan hiç anasını arayıp sormaz mı?’
Ece içini çekip üzüntüyle kadına baktı. Şimdi bu zavallı kadıncağıza, kızının gözünü bulduklarını nasıl söyleyeceklerdi? Hangi anne bunu kaldırabilirdi?
‘Babası nerede? Onunla da görüşsek iyi olur.’ dedi Ateş.
‘İştedir o tamirdedir. Tamirhanelere gidin, Adnan ustayı sorun. Herkes bilir.’ diye cevapladı kadın. Sonra Ece’ye döndü. ‘N’oldu kızıma? Sen söyle.’
‘Kızının başına kötü şeyler geldiğini, kötü bir adamın elinde olduğunu düşünüyoruz.’ dedi Ece elinden geldiğince yumuşak bir tonla. ‘Neler olduğunu ve kızının yerini henüz bilmiyoruz. Bulunca sana haber vereceğiz.’
Kadın gözyaşlarını tülbentinin ucuna silerek ‘Kolay gelsin size kızım.’ dedi ve eliyle yavaşça, yalvaran gözlerle Ece’nin koluna dokunduktan sonra kapıyı kapatarak içeri girdi. Ece de üzüntülü bir yüzle çoktan arabaya doğru yürümeye başlamış olan Ateş’in peşine takıldı.
Tamirhaneye gidip Adnan ustayı bulduklarında o da benzer şeyler anlattı. Ece ve Ateş kimi sorgularsa sorgulasınlar benzer yanıtları alacaklarını anlamışlardı. Burada boşuna vakit kaybediyorlardı ama yapacak başka bir şeyleri de yoktu. Ellerindeki tek ipucu buydu.
Tam Adnan ustayla konuşmalarını bitirip çıkmak üzereyken kapıdan girmekte olan uzun boylu, kıvırcık saçlı, esmer genç bir adam onları görünce bir an duraksadı, bembeyaz kesildi, geri adım attı ve aniden koşmaya başladı. Ateş hemen silahını çıkarıp fırladı ve Ece de peşlerine takıldı.
Şimdi Dolapdere’nin tozlu yokuşlarında zorlu bir kovalamaca başlamıştı.
POLİSİYE HİKAYE: 7
Esmer adamın peşinden var gücüyle koşan Ateş, bir arabanın bile zor geçebileceği, oldukça dar bir ara sokağa saptı. Bir kaç adım arkasında Ece koşuyordu. Bomboş sokağa girince ikisi de derin bir nefes aldılar. Burası bir çıkmaz sokaktı. Adamı yakalamalarına ramak kalmıştı.
Ateş yavaşlayıp silahını doğrulttu ve ‘Dur! Polis!’ diye bağırdı, nişan aldı. Adam oralı bile olmadan koşmaya devam etti. Ateş’in tetiğe basmasıyla adamın sokağın sonundaki iki apartmanın arasına girip gözden kaybolması bir oldu. Iskalamıştı. Adamın arkasından var gücüyle koşan Ece iki bina arasındaki paslanmış, demir bir çite tırmanmaya çalışan adamı sert bir tekmeyle yere indirdi, gözlerinin içine bakarak eğildi ve Colt’unu adamın şakağına dayadı.
‘Kıpırdarsan ölürsün!’ dedi nefes nefese.
Yanlarına gelen Ateş adamı ayağıyla ters çevirdi, sert bir hareketle ellerini arkadan kelepçeledi ve tekrar yüzünü döndürdü.
‘Söyle!’ dedi dişlerini sıkarak. ‘Neden kaçıyorsun? Ne halt karıştırdın?’
‘Yemin ederim ben çalmadım abi. N’olur bırakın beni. Benim bir suçum yok.’ diye yalvarmaya başladı adam. Ateş ve Ece birbirlerine baktılar. Adamın Figen Tunabay’ın kaybolmasıyla ilgisi olmayabilirdi.
‘Baştan anlat.’ dedi Ece silahıyla adamın kafasını dürterek.
‘Adnan ustanın oradan çalınan araba…’ diye başladı adam sesi titreyerek. ‘Usta benim çaldığımdan şüpheleniyor. Bana bir kaç soru falan sordu. Yani bir kaç hırsızlık vukuatım vardı eskiden… Ama aklandım abi! Yemin ederim ben bir şey çalmadım.’
Ece oflayarak ayağa kalktı ve silahını beline soktu. Ateş adamın kelepçelerini çözdü. ‘Kaybol!’ demesiyle adam tökezleyerek yerden kalktı ve bir kaç saniye içinde yok oldu.
Ateş var gücüyle demir çite bir tekme attı. ‘Elde var sıfır.’ dedi burnundan soluyarak…
POLİSİYE HİKAYE: 8
Yokuş aşağı, arabayı park ettikleri yere doğru hayal kırıklığı içinde, sessizce yürümeye başladılar. O sırada aniden önlerine çıkan, uzun boylu, narin yüzlü, uzun simsiyah saçlı bir genç kız ‘Figen’i mi sordunuz annesine?’ diyerek ürkek adımlarla yavaşça yanlarına geldi. ‘Bulundu mu yoksa?’
‘Hayır.’ diye başını iki yana salladı Ece. ‘Arkadaşın mıydı Figen?’
‘Evet.’ dedi kız gözleri dolarak. ‘Beraber büyüdük.’
‘Şu annesinin bahsettiği artist olma sevdası neydi?’ diye doğrudan konuya girdi Ateş.
‘Figen çok güzeldi. Herkes peşindeydi ama o kimselere yüz vermezdi. Küçüklükten beri televizyona çıkmak isterdi. Ama…’
‘O zaman sevgilisi falan yoktu.’ diye kızın sözünü kesti Ece.
‘Yoktu.’ dedi kız kendinden emin bir şekilde. ‘Ama o yönetmen yüzünden kaçtı Figen.’
‘Yönetmen mi?’ diye sordu Ece heyecanla. Elinde olmadan sesi biraz yüksek çıkmıştı.
‘Bir gün mahalleye bir yönetmen geldi. Böyle sıska, burnu büyük, havalı biri. ‘Film çekicem, oyuncu lazım’ diye dolandı buralarda bir kaç gün. Mahallenin gençleri dövüp kovdular sonra. Ama ben Figen’le konuşurken gördüm onu. Zaten bir kaç gün sonra da Figen kayboldu.’
‘Bunları niye polise anlatmadın?’ diye sordu Ateş.
‘Anlattım.’ dedi kız omuzlarını silkerek. ‘Yarım yamalak dinleyip bir şeyler yazıp gittiler. Bir daha da gelmediler zaten.’
‘Peki bu yönetmenin adını biliyor musun?’
‘Kenan Doğruer. Kartı var bende. Hepimize kart dağıttı.’
‘Kartı mı?’ dedi Ece ve Ateş aynı anda heyecanla.
POLİSİYE HİKAYE: 9
Yarım saat sonra kızın adını, adresini, yönetmenin kartını almış ve Yaprak’ın çizmesi için kızın sesinden adamın ayrıntılı bir tarifini Ece’nin telefonuna kaydetmiş Büro’ya dönüyorlardı. Ayrıca, yönetmenin kartın üzerindeki parmak izlerinden ayırmak için kızın parmak izlerini de almışlardı. Ece yolda Bora’yı aradı.
‘Kenan Doğmazer.’ dedi. ‘Yönetmenmiş. Bir araştır bakalım hangi filmleri çekmiş?’
Büro’ya vardıklarında doğru Yaprak’ın laboratuvarına çıktılar. Yaprak camdan dışarı bakarak kahve içiyordu.
‘Uyumadın mı?’ diye sordu Ece.
‘Gündüz uyuyamam.’ diye cevapladı Yaprak gülümseyerek. ‘Sizi bekliyordum. Bir ipucu var mı?’
‘Şansımız baştan kötü gitti ama sonra çok sağlam bir ipucu yakaladık.’ dedi Ateş elindeki kartı Yaprak’a uzatarak. ‘Parmak izi ve DNA.’ Yaprak hemen kartı alıp çalışmaya koyuldu. Ateş ve Ece de termostan birer kahve doldurup camın önündeki masaya oturdular.
‘Figen kaçırılalı iki ay olmuş.’ dedi Ateş. ‘Yani bu pislik kızlara uzun süre işkence ediyor.’
‘Narsistik kişilik bozukluğu.’ dedi Ece gözlerini kısarak. Bir süre sessizce düşündükten sonra devam etti. ‘Katil kendini tüm dünyadan üstün görüyor, çok önemli, çok özel, çok başarılı ve çok zeki olduğu duygusunu taşıyor. İnsanların ona itaat etmesini, hayran olmasını, herkesin onunla ilgilenmesini bekliyor.’
‘Kesinlikle.’ diye onayladı Ateş. ‘Bizi takip etmesinden, kutulara bıraktığı parmak izlerinden ve iğne, şiş, neşterle tehdit etmesinden açıkça belli. Kendine aşırı güveniyor.’
‘Bu tür kişilikler mutlak itaat bekler.’ dedi Ece. ‘Bu kızları bu tür duygularını tatmin etmek için kaçırmış olabilir. Hatta yönetmen olduğuna pek ihtimal vermiyorum. Muhtemelen bu yönetmen yalanıyla Figen gibi pembe hayaller peşinde koşan, kenar mahallelerde yaşayan kızları istediği yere çekiyor. O kulak ve dilin sahibi de Dolapdere’ye benzer ya da yakın yerlerden olmalı. Katil bu tür yerlerde ava çıkıyor.’
‘Ve onları hapsedip bütün kontrol ve itaat duygularını tatmin ediyor.’ diye devam etti Ateş.
‘Ta ki kızlar bir gün itaat etmekten vazgeçene ya da ona hakaret edene kadar.’ diye tamamladı Ece. ‘İşte narsist kişileri en çok öfkelendiren budur; yargılanmak, eleştirilmek, aşağılanmak, yok sayılmak ve hakaret edilmek. Kızların ne kadar yaşayacağını bence bu belirlemiştir. Anlaşılan Figen iki ay dayanabilmiş.’
‘İtaat etmezsen ölürsün…’ diye mırıldandı Ateş başını sallayarak.
POLİSİYE HİKAYE: 10
Ece’nin bir kaç dakika sonra çalan telefonuna kadar ikisi de konuşmadı. Arayan Bora’ydı.
‘Kenan Doğmazer diye biri yok.’ dedi. ‘Aklınıza gelebilecek bütün sistemleri taradım. Yok. Sahte isim olmalı.’
‘Pekâlâ. Birazdan e-postana bak.’ dedi Ece. ‘Sana bir robot resim göndereceğim. Onu yapılandırıp fotoğraf haline getirmeni ve bana geri göndermeni istiyorum.’
Telefonu kapattı. ‘Kenan Doğmazer sahte.’ dedi Ateş’e. ‘Tahminlerimiz doğru çıktı. Yönetmen numarası yapıp kızları kandırıyor, istediği yere çekiyor.’
‘Deneme çekimi yalanı.’ dedi Ateş sıkıntıyla başını sallayarak.
O sırada Yaprak elinde bir kâğıtla yanlarına geldi.
‘Tam bir eşleşme.’ dedi heyecanla ‘Sizin yönetmenin kartındaki parmak izleriyle, bize gönderilen kutulardaki parmak izleri eşleşti.’
‘Bu çok iyi işte. Doğru iz üzerindeyiz.’ dedi Ateş. Ece Yaprak’a yaklaştı.
‘Yaprak, şimdi sana Dolapdere’deki sorgudan elde ettiğimiz bir ses kaydı dinleteceğiz. Bu kayda göre bize bir robot resim çizmeni istiyorum. Elimizde çok yüksek ihtimalle katilin resmi olacak.’
‘O zaman hemen başlayalım.’ dedi Yaprak telaşlı bir sesle. ‘Belki elinde başka kızlar vardır. Onları kurtarırız.’
Kağıt kalem alıp masaya oturdular ve ses kaydını başlattılar. Yarım saat sonra ortaya çıkan resme bakan Ateş’in gözlerinde tehlikeli kıvılcımlar parlıyordu.
‘Bu pisliği tanıyorum!’ dedi dişlerini sıkarak.
POLİSİYE HİKAYE: 11
Ateş öfkeyle fırladı, Ece de onu takip etti, üç saniye içinde odadan çıkmışlardı. Yaprak arkalarından merakla bakakaldı.
‘Kim o?’ diye sordu Ece sokağa çıktıklarında. Harley’in yanına koşan Ateş, cevap vermeden Ece’ye bir kask attı ve ‘Atla!’ dedi sertçe. Ece’nin arkasına binmesiyle gaza bastı.
Birazdan İstiklal Cadde’sinin ara sokaklarından birindeki bir rock barın önüne park etmişlerdi. Ateş silahını çıkardı ve hızla içeri girdi, bara yöneldi.
Sanki içeri bir bomba düşmüştü. Herkes donmuş, hatta nefesini tutmuş onlara bakıyordu. Ateş gözlerini kısarak silahını barmene yöneltti.
‘Dün akşamüstü çalışan barmen nerede? Saat 8 civarı burada, bardaydı.’ dedi sert bir ses tonuyla. Şaka yapmadığı ve en ufak bir terslikte silahını ateşleyeceğini anlayan barmen ellerini istemsizce havaya kaldırarak konuştu.
‘Kemal mi?’ diye sordu ufak tefek barmen sesi titreyerek. ‘Biz ikimiz dönüşümlü çalışırız. O saat 6′da gelir.’
‘Kemal ne?’ diye sordu Ece.
‘Kemal Donmazer.’ dedi barmen Ece’nin arkasında bir yerlere bakarak.
‘Adresi yaz.’ dedi Ateş. Barmen aceleyle bir not kâğıdına bir şeyler yazıp Ateş’e uzattı. Kâğıda bakan Ateş suratını buruşturdu.
‘Off! Bu saatte trafik vardır. Güngören’e varmamız saatler sürer. Sen bize birer bira ver. En iyisi burada bekleyelim.’ deyip silahını beline soktu ve sakince bara oturdu.
Ece donakalmıştı. Şu an Güngören’e, verilen adrese gidip o pisliği iş üstünde yakalamaları gerekmez miydi? Sonra Ateş’in avucunda buruşturduğu kâğıt parçasına takıldı gözü.
Ve her şeyi anladı.
POLİSİYE HİKAYE: 12
‘İyi fikir.’ dedi Ece gülümseyerek ve bara, Ateş’in yanına oturdu, tezgâhtaki biradan kocaman bir yudum aldı. Bir süre gözünü bile kırpmadan barmeni izleyen Ateş, onun belli belirsiz bir baş işaretiyle sessizce ayağa kalktı. Ece’ye ‘sen kal’ işareti yaptı ve karanlık barın arkalarına doğru gözden kayboldu.
Ece Ateş’in bar tezgahında bıraktığı buruşmuş notu alıp açtı. Barmenin Kemal Donmazer’in adresi diye Ateş’e verdiği notta ‘Ev Güngören’de ama Kemal arka tarafta.’ yazıyordu. ‘Zekice.’ diye düşündü sıska barmene bakarak.
Birkaç dakika sonra Ateş elleri kelepçeli Kemal Donmazer’in başını sertçe bara vurarak silahını şakağına dayamıştı bile. Kemal, notu veren barmene nefretle baktı.
‘Beceriksiz geri zekâlı! Sana onları gönder, dedim. Ben yokum, dedim. Kuş beyinli!’ Barmen cevap vermeden yardım istercesine Ateş’e baktı.
‘Kapa çeneni!’ dedi Ateş. ‘Yoksa beynini uçururum.’ Barmene döndü. ‘Evi nerede bunun?’ Barmen hemen adresi yazıp verdi.
Ece hemen telefona sarılıp Dövmeci Katil davasında da birlikte çalıştıkları Komiser Nihat’ı aradı.
‘Sana özel bir katilimiz var.’ dedi. ‘Gelip almak ister misin? Operasyon için ekip ve ambulans da getir.’
Sonra da katile döndü.
‘Nasıl seni bulamayacağımızı düşünecek kadar aptal olabildin?’ diye sordu alayla. Katilin yavaş yavaş artan öfkesini dehşetle izliyordu. ‘Seni geberteceğim.’ dedi katil dişlerinin arasından.
‘Tıpkı diğer kızlara yaptığın gibi mi?’ diye sordu Ece katilin yüzüne yaklaşarak. ‘Ne yaparsın? Gözlerimi mi oyarsın, kulaklarımı mı kesersin, yoksa dilimi mi koparırsın?’
Katil, Ateş’i iterek Ece’ye doğru bir hamle yaptı ama Ateş’in ani bir tekmesiyle hızla yere savruldu. ‘Seni parçalara ayıracağım.’ dedi burnundan soluyarak. Gözlerinde korkunç bir nefret vardı. Ece ve Ateş göz göze geldiler ve başlarını salladılar. Evet, adam gerçek bir narsistti.
Komiser Nihat yaklaşık on beş dakika sonra yanında dört polisle içeri girdi. ‘Ne o?’ diye sordu Ateş’e bakarak alayla. ‘Burada bira içerken katil gelip teslim mi oldu?’ Bu sırada polislerden ikisi Kemal Donmazer’i alıp götürdüler.
‘Evet.’ dedi Ateş alayla. ‘Senin yıllarca uğraşıp yakalayamadığın katilleri ben barda bira içerken hobi olarak yakalıyorum.’
POLİSİYE HİKAYE: 13
Yaklaşık kırk-kırk beş dakika sonra Güngören’de, katilin evindeydiler. Burası yıkık dökük, ıssız bir mahallede, çevresinde çok az bina olan derme çatma, tek katlı büyükçe bir binaydı.
Kapıyı kolayca kırıp açtıklarında bozuk yumurta ve çürümüş et arası bir koku karşıladı onları. Hepsi burunlarını tıkayıp içeri girdiler ve gördükleri manzara karşısında oldukları yere çakılı kaldılar.
Burası bir evden çok bir depoyu andırıyordu çünkü içeride hiç oda yoktu; bütün bina tek bir odadan oluşuyordu. Soldaki duvarda bir giysi dolabı, onlarca kadın ayakkabısının olduğu büyük bir ayakkabılık ve her renkten peruğun asıldığı ayaklı bir askı vardı. Tüm bunların yanında, bir kan gölünün tam ortasında, siyah kadife, berjer bir koltuk duruyordu. ‘Katil burada kendince film çekiyor olmalı.’ dedi Ece fısıltıyla.
Odanın tam ortasında, üzerinde oldukça parlak bir ışık asılı olan paslanmaz çelik bir sedyede cansız, çıplak bir kadın bedeni yatıyordu. Vücudunun her yerinde dikişler vardı. Yanaklarında, dudaklarında, göğüslerinde, kollarında, bacaklarında, göbeğinde… Bütün bedeni tuhaf bir şekilde orantısız ve asimetrik görünüyordu.
‘Dikmiş.’ dedi Ateş şaşkınlıkla.
‘Frankenstein gibi mi?’ diye sordu Komiser Nihat gözlerini kocaman açarak.
‘Tanrı kompleksi.’ diye cevapladı Ece hayret dolu bir sesle. ‘Kendini o kadar beğeniyor ve üstün görüyor ki bu dünyada ona yakışan bir kız olmadığını düşünüyor. O da kandırıp buraya getirdiği kızları önce itaat ve kontrol duygularını tatmin için kullanıyor, sonra da en küçük bir isyanlarında beğendiği yerlerini kesip yarattığı kadına ekliyor. Yavaş yavaş kendi mükemmel kadınını yaratıyor.’ diye açıkladı.
‘Fazlalıkları da bize mi gönderdi?’ diye sordu Ateş.
‘Bence biraz heyecan katmak istedi.’ dedi Ece. ‘Yakalanmayacağından o kadar emindi ki belki de biraz ünlü olmak, egosunu daha fazla tatmin etmek istedi. Yaptıkları ona yetmemeye başladı.’
‘Zodiac Katili gibi.’ dedi Ateş yavaşça başını sallayarak. ‘Bizimle alay etmeye çalıştı.’
‘Size ne gönderdi?’ diye araya girdi Komiser Nihat kaşlarını çatarak.
‘Bu konuyu daha sonra, şu iş bitince konuşuruz.’ diye kestirip attı Ateş ve sağ taraftaki duvarda paslanmaz çelik, devasa, dikdörtgen buzdolabına yürüdü, açtı. ‘Bunu görmelisiniz.’ diye seslendi yüzünü buruşturarak.
Buzdolabının içinde üst üste istiflenmiş, pek çok organı kesilip biçilmiş, dikilmiş yedi kadın cesedi vardı…
‘Bu kadarı yeter.’ dedi Ece sabırsız bir sesle, Ateş’in koluna dokunarak. ‘Bundan sonrasını onlar halletsin.’ Komiser Nihat ve polisler cesetleri dolaptan çıkarırken sessizce dışarı çıkıp derin bir nefes aldılar. Telefonunu çıkaran Ateş Yaprak’ı aradı.
‘Olay çözüldü.’ dedi gülümseyerek. ‘Rakı-balık akşamı. Bir saat sonra Bora’yı da al, Nevizade’ye gelin…’
– Son –

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-46472737-1’, ‘polisiyedurumlar.com’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Yazar:

Kara Şapka

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum