polisiye hikaye yıldız

Polisiye Hikaye Oku Yıldız

1. kısa polisiye hikaye yıldız
Gözlerini karanlık, pislik ve rutubet kokan odada açtığında, kulaklarında hala rock müzik vardı. Bütün gece hiç durmadan içtiği, sayısını bile hatırlamadığı o kadar sigaradan ve biradan sonra başı deli gibi dönüyor, midesi bulanıyor ve üşüyordu.
Bir süre sonra gözleri karanlığa alışıp başının dönmesi hafifleyince bomboş bir odada, yerde, taş zemin üzerinde yattığını ayrımsadı. Şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştı ama birden bütün kemiklerine keskin bir acı saplandı. Gözlerinden akan yaşları silmek için kolunu kaldırdı. Yine aynı dayanılmaz acı…

Vazgeçti. Umutsuzca taşın soğuğuna bıraktı kendini. İçi acıyla titredi. Acıyı unutmaya, düşünmeye, olanları hatırlamaya çalıştı. Dün gece. İstiklal Caddesi. Kalabalık. RockBar. Motosiklet sesleri. Gürültü. Dövmeler. Bira. Çığlıklar. Yanıp sönen ışıklar. Biraz daha zorladı. Ama boşuna. Gecenin sonuna ait tek bir kare bile yoktu beyninde.
Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı, yutkunmaya çalıştı. Ona çok uzun gelen bir süre sonra kapı göz alıcı parlak bir ışık huzmesiyle açıldı. Neler olduğunu bir nebze de olsa anlayabilmek umuduyla başını kaldırdığında dehşet içinde iki şeyin farkına vardı.
Birincisi içeri giren kişinin yüzünü görmesiyle dün gecenin, hatta 10 yıl öncesinin anılarının hızlı bir tren gibi çarpması bir olmuştu. İkincisi ise onu görmek için başını kaldırdığında vücudunun yerde çırılçıplak ve kanlar içinde yattığını fark etmesiydi.
Öfkeli adımlarla, elinde devasa bir bıçakla yaklaşıp bıçağı hızlı ve seri bir şekilde yüzüne vurmaya başladığında kulaklarını sağır eden çığlıkların kendine ait olduğunu anlaması bir kaç saniye sürdü.
Gözlerine gelen üçüncü darbeden sonra her yer karanlığa büründü ve ağzından tek bir kelime, fısıltı halinde döküldü.
‘Ateş…’
2.Sıcak kumların üzerinde, sonsuz bir zamandır yanıyor gibi görünen bir ateşin yanında oturuyorlardı. Denizin tam üzerinde elle tutulacak kadar yakın, turuncu, kocaman bir ay, ışıklarını dalgalara ve onun gözlerine döküyordu.

Ateş içini çekerek bir kez daha baktı gözlerine. Sanki gökteki yıldızlar içlerine hapsolmuşçasına derin derin parlıyorlardı, adına tam da uygun bir şekilde. Yıldız…
Yavaşça sarılıp kendine çekti kadını, serin gecede sıcaklığını hissetti. Yıldız gülümsedi. Gece kadar siyah saçlarını elinin bir hareketiyle geri attı ve işte tam da o an Ateş benliğine ve kişiliğine tamamen aykırı bir şekilde sonsuza dek onunla olmak istediği hissetti en derinlerde bir yerde. Bu duygudan rahatsız olup bir sigara yaktı.
İlk nefesin dumanını üflerken gerçeklikle hayal arasında bir yerlerde bir telefonun çaldığını duydu. Soru sorarcasına Yıldız’a döndü. Ama o hiç bir şey duymamış gibi kumların üzerinde yanan ateşi izliyordu ışıl ışıl gözleriyle. Her şey sanki saniyenin onda birinde oldu.
Aniden kadının yüzüne korkunç, dehşet ve acı dolu bir ifade yerleşti. Gözlerindeki yıldızlar sönüp karanlığa karıştı ve hızla uzaklaşmaya başladı. Onun çevresindeki her şey birden bulanıklaşmaya, görüntüler birbirine karışmaya başladı.
Ateş dehşetle ayağa kalktı, arkasından koşmaya başladı. O lanet telefon sesi hala bıkmadan, usanmadan devam ediyordu. Ateş okkalı bir küfür savurdu ve tüm gücüyle koştu, koştu, koştu… Ama tek gördüğü önünde sonsuzluğa uzanan bomboş ve karanlık kumsaldı.
Aniden fırlayıp uyandığında ter içindeydi. Kalbine binlerce bıçak saplanmış gibi keskin bir acı oturmuş, nefesi daralmıştı. Yıldız’ın gözleri geldi aklına. ‘Bu kadar yıl sonra?’ diye düşündü şaşkınlıkla. Kulaklarında hala telefon sesi çınlıyordu.
Telefonun masada gerçekten çaldığını anlamasıyla ‘Siktir!’ diyerek sürünerek kalktı ve telefonu açtı.
‘Ateş…’ Komiser Nihat’ın sesi çok tuhaf geliyordu. ‘Yıldız Yetkiner…’ dedi sonra, gittikçe azalan bir sesle.
Ateş şaşkınlıktan konuşamadı. Önce o garip rüya sonra bu telefon. Yoksa rüya hala devam mı ediyordu? 10 yıl önceki sevgilisinin ne işi vardı hala rüyalarında? Komiser Nihat’ın son kelimesiyle yüreğine keskin bir ağrı saplandı.
‘Ölmüş…’
3.
Ateş bir süre sessiz kaldı. Söyleyecek bir şey ya da soracak bir soru bile gelmemişti aklına. Komiser Nihat bunu fark etmiş gibi devam etti.
‘Bu sabaha karşı bulmuşlar. Karaköy sahilinde. Cinayet…’

‘Ne?!’ diye bağırdı Ateş acı dolu bir şaşkınlıkla. ‘Cinayet mi? Nasıl? Neden? Nerede şimdi?’
‘Sakin ol.’ dedi Komiser Nihat. ‘Yıldız’ı hepimiz çok severdik. Senden sonra onun da istifası kötü olmuştu ya, neyse… Haber vermek istedim, eski günlerin hatırına. Belki çözmemize yardım etmek…’
Komiser Nihat cümlesini tamamlamadan Ateş telefonu kapattı, aceleyle giyinip silahını taktı, deri ceketini giydi ve koşarak merdivenleri inerek Tünel Meydanı’ndaki Harley’ine atladığı gibi gaza bastı.
İstanbul’un sabah trafiğine küfrederek ve bütün trafik kurallarını ihlal ederek Beşiktaş Emniyetine vardığında aradan yarım saat geçmişti. Hemen Komiser Nihat’ın odasına daldı.
‘Anlat.’ dedi soluk soluğa. ‘Ne buldunuz?’
‘Cesedi bir kaç saat önce bulduğumuz için henüz bir şey yok. Olay yeri işini yeni bitirdi. Deliller laboratuvarda. Ceset de şu an otopside. Bekliyoruz.’
‘Olay yeri fotoğraflarını görmek istiyorum.’ dedi Ateş emreder bir sesle. Komiser Nihat hemen Cem’i aradı. Cem aceleci adımlarla içeri girdi. Ateş’in omzuna dokunup onu dışarı çıkardı.
‘Başın sağ olsun.’ dedi belli belirsiz bir sesle. Ateş cevap vermedi. Şu an tek hissettiği derin ve acı bir öfkeydi.
Cem dizüstü bilgisayarını Ateş’e vermeden önce ‘Otur istersen.’ deyip masasının önündeki koltuklardan birini gösterdi. Ateş oturup bilgisayarı aldı.
Olay yerinin ve cesedin her açıdan çekilmiş onlarca fotoğrafında ilk önce Yıldız’ın kandan yapış yapış olmuş simsiyah uzun saçlarını gördü. Sayısız bıçak darbesinden dolayı yüzü tanınmayacak haldeydi. O güzel, beyaz vücudu çırılçıplaktı ve aldığı sayısız darbeyle ve çizikle kızarmış, mosmor olmuştu. Kolları bacakları açık halde, ölü bir yıldız gibi yatıyordu. Ateş’in gözü omzundaki küçük yıldız dövmesini aradı. Oradaydı. O birlikte çıktıkları tatilde beraber yaptırdıkları dövme. Eli istemsizce kendi omzuna gitti.
Bilgisayarı hışımla yere atıp ayağa kalktı. Bunu yapan orospu çocuğunu bulup parçalara ayırmak için sabırsızlanıyordu.
4.
Cem parçalara ayrılmış bilgisayarı yerden toplarken hiç sesini çıkarmadı. Ateş’in yaşadığı acıyı tahmin edebiliyordu. Hala anlatılan 10 yıl önceki Ateş-Yıldız hikayesini tabii ki o da duymuştu. Zaten o ilişki bittikten sonra Ateş kelimenin tam anlamıyla dağılmış, parçalara ayrılmış, hem bu yüzden hem de hükümet politikalarından dolayı işi bırakıp Büro’yu kurmuş, kendini alkole ve tek gecelik ilişkilere vermişti.
Ve adamın cinayet çözmeye öyle bir yeteneği vardı ki, tüm bunlara rağmen Büro çok kısa sürede çözdüğü çok sıra dışı cinayetlerle ülkede adeta efsane olmuştu.
Ateş’ten kısa bir süre sonra Yıldız da istifa edip ortadan kaybolmuştu. Ta ki bu sabah dek… Olay yerini hatırlayınca içi bulandı. O kadar çok kan ve kadının parçalanmış yüzü… Olay yerinin ilk raporuna göre önce yüzü bıçakla parçalanmış, sonra boğularak öldürülmüş ve Karaköy Limanı’na bırakılmıştı. Bırakılmadan öncede bir aracın arkasına bırakılıp sürüklenmiş gibi görünüyordu. Şimdilik bildikleri bu kadardı. Her şey otopsiden sonra belli olacaktı. Üzüntüyle başını sallayıp içini çektiği sırada Ateş’in sorusuyla kendine geldi.
‘Otopsi ne zaman biter?’
‘Acil dedik. 2-3 saate bitmiş olur. Meslektaşımız olduğu için her şey eksiksiz yapılıyor. Merak etme.’
‘Bitince beni ara.’ diyerek öfkeli adımlarla çıktı Ateş. Deli gibi haykırmak, vurmak, kırmak, dökmek, birilerini parçalamak, yok etmek istiyordu. İçindeki bu tehlikeli ve karanlık isteği bastırmak için İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarındaki bir rock bara gidip deli gibi içti, içti, içti.
Cem aradığında 6. birasını bitirmek üzereydi. Bardağı kafasına dikip telefonu açtı.
‘Ne buldunuz?’
‘Olay yeri temiz. Yani aslında olay yeri orası değil. Başka bir yerde öldürülüp oraya bırakılmış. O yüzden hiç bir delil yok. Cesedin yanındaki tekerlek izleri analiz edildi. Bir Kawasaki motosiklete ait. Büyük ihtimalle onunla sürüklenmiş. Toksikoloji temiz çıktı. Bol miktarda alkolden başka bir şey yok kanında. Cinayet aleti bir halat. Yüzü bıçaklandıktan sonra halatla boğularak öldürülmüş.’
‘Katile ait bir delil var mı?’
‘Somut bir delil yok. Tek bildiğimiz adamın ya da kadının bir Kawasaki’si olduğu. Tabii ona aitse. Şu anda araştırılıyor.’
‘Olay yeri fotoğraflarının ve otopsi raporunun birer kopyasını Bora’ya gönder.’ Sonra ekledi. ‘Sağol baba.’
Hesabı ödeyip aceleyle çıktı ve Büro’ya gitti, Ece’yi aradı.
‘Hemen Büro’ya gel. Bora ve Yaprak’a da haber ver.’ Ece’nin ‘Ne oldu?’ diye sormasıyla patladı. ‘Hemen dedim!’
Telefonu kapatıp duvara attı. Telefon duvardan masaya, oradan da yere düşerek parçalandı. Hızını alamayıp döndü ve cama sıkı bir yumruk attı. Camla beraber eli de parçalandı ve kanamaya başladı.
Aldırmadı. Bu iyi gelmişti. En azından bir nebze de olsa içinin acısı azalmıştı. Bir sigara yaktı. Çekmeceden bir cep viskisi çıkarıp kafasına dikti ve beklemeye başladı.
5.
Ona çok uzun gelen bir süre sonra Yaprak içeri girdiğinde elinden yere akan kanları görünce hafif bir çığlık attı, telaşla Ateş’e yaklaştı.
‘Ne oldu. Dur bir bakayım…’ Ateş hızla Yaprak’ı itti. ‘Uzak dur!’ Gözlerindeki buz gibi ifade ve sesindeki nefret Yaprak’ı korkuttu. Hiç bir şey demedi. Yüzünü buruşturarak sessizce oturdu.
O sırada Bora içeri girdi. Ateş’e şaşkın gözlerle bir kaç saniye baktıktan sonra tablet bilgisayarını çıkarıp toplantı masasının üzerine koydu ve elindeki dosyadan çıkardığı resimleri panoya asmaya başladı. Yaprak ayağa kalkıp resimleri incelemeye koyuldu. Bora ona otopsi raporunu uzattı.
Ece koşar adım, telaşla içeri girdiğinde ilk önce Yaprak’la göz göze geldi. Yaprak üzüntüyle başını salladı. Ece yavaşça Ateş’in yanına yaklaştı.
‘Ateş…’ dedi yumuşak bir sesle, elinde kurumaya yüz tutmuş kanlara bakarak. ‘Ne oldu?’ Ateş cevap vermedi. Bir süre yabancı gözlerle, sanki ilk defa görüyormuş gibi Ece’ye baktı. ‘Yıldız…’ dedi kırık dökük bir sesle.
Ece Yıldız’ı tanıyordu. Cinayet masasında beraber çalışmışlardı. Çok güzel, çok akıllı, çok özel bir kızdı. Ve Ateş onu çok severdi. Yoksa?..
Boynundan eşarbını çıkarıp Ateş’e uzattıktan sonra panoya takıldı gözü. Yüzü parçalanmış kadın cesedine ve omzundaki yıldız dövmesine baktı. Ve o an her şeyi anladı.
Ateş dağılıp parçalara ayrıldığına göre bu cinayeti yönetmek ona düşmüştü. Üzüntüyle eşarbı eline sarmakta olan Ateş’e bakarak başını salladı.
‘Herkes otursun.’ dedi kararlı bir sesle. Ateş dahil hepsi denileni yaptı. ‘Elimizde ne var?’ Bora otopsi raporunu özetledi. Resimleri incelediler. Ardından ekledi.
‘Cem bana raporları gönderdikten sonra Yıldız Yetkiner’i öldüğü saatten geriye doğru giderek araştırmaya başladım. Şimdiye kadar işe yarar tek bir şey buldum. Ölmeden bir kaç saat önce kredi kartıyla İstiklal’deki RockBar’da ödeme yapmış.’
Ateş hızla ayağa kalktı. ‘Gidiyoruz.’ dedi Ece’ye bakarak. Bora, onlar kapıdan çıkmadan son anda Yıldız’ın facebook profilinden çıkardığı bir fotoğrafı Ece’nin eline tutuşturdu.
6

Ece itiraz etmeden ayağa kalktı. Ellerinde çok fazla delil olmadığına göre RockBar’dakileri sorgulamak şu anda yapılabilecek en iyi, hatta tek şeydi. Hemen Ateş’in motosikletine atlayıp yola çıktılar.
İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarındaki simsiyah kapıdan içeri girdiklerinde, karşılıklı iki duvarında iki motosiklet asılı olan barda, kocaman kupalarda koyu kahvelerini içip ayılmakla meşgul olan biri rasta, diğeri kısa dik saçlı iki çalışandan başka hiç kimse yoktu. Akşamdan kalma sigara dumanı ve içki kokusu ağır ve ekşi bir bulut gibi çökmüştü içeriye.
Ateş eski polis kimliğini çıkarıp adamların burnuna dayadı. Gözlerini kırpıştırarak kimliğe bir kaç saniye baktıktan sonra toparlandılar.
‘Dün gece burada sır dışı bir olay oldu mu?’ diye sordu Ateş, bar tarafına geçip kendine büyük bir bardak bira doldururken.
‘Ne gibi?’ diye sordu rasta saçlı, ters bir sesle.
Okkalı bir küfür savurdu Ateş. Sonra da soğukkanlı bir şekilde silahını çıkarıp barın üzerine koydu. Ece hemen araya girip Yıldız’ın fotoğrafını çıkardı.
‘Dün akşam bu kızı burada gördünüz mü?’ diye sordu. Adamların ikisi de gözlerini silahtan alıp fotoğrafa baktılar. Ece Ateş’in de fotoğrafa baktığını ve yüzünün daha da asıldığını gördü.
‘Ben hatırlamıyorum.’ diye omuzlarını silkti dik saçlı olan. ‘Bir sürü karı gelir buraya, bunun gibi.’ Cümlesinin bitmesiyle Ece’nin, Ateş’in burnunun dibinden geçen yumruğunu görmesi bir oldu. Dik saçlının yüzünün tam ortasına denk gelmişti yumruk. Adam haykırarak dizlerinin üzerine çöktü. Ateş birasından büyük bir yudum aldıktan sonra silahını alıp barın arkasından çıktı ve rasta saçlının şakağına dayadı.
‘Öt!’ dedi. ‘Bu kızı dün gece burada gördün mü?’ Ece dehşetle olanları izliyordu.
‘Evet.’ dedi rasta saçlı, titreyen bir sesle. ‘Omzunda yıldız dövmesi var.’ Ateş başını salladı. Adam devam etti. ‘Buradaydı. Ne zaman geldiğini görmedim ama burası kapanırken, saat 3 gibi çıktı. Sarhoştu galiba. Ayakta zor duruyordu.
‘Yanında kim vardı? Yalnız mıydı?’
‘Birileriyle konuştu. O masadan bu masaya gezdi ama o buraya sık gelir. Bir çok kişiyi tanıyor galiba.’
‘Hatırla.’ dedi Ateş. ‘Kimlerle konuştu?’
‘Hatırlayamıyorum abi. Dün gece canlı müzik vardı. Çok kalabalıktı burası. Karanlık zaten.’ Ateş adamın gözlerinden doğruyu söylediğini anladı. Silahını indirip tekrar yerine taktı.
‘Dün gece kredi kartıyla ödeme yapanların listesini çıkar bana.’ dedi. ‘Bu akşam yine geleceğim. Dün gece bu kızın konuştuklarından birilerini görürsen göstereceksin bana.’ Adam başını salladı ve hemen kasanın başına geçip kredi kartı fişlerini çıkarmaya başladı.
Dik saçlı yerde kanayan burnuyla sessizce oturuyordu. Ateş tam ona bir şey söylemek üzere ağzını açtığı sırada cep telefonu çaldı. Cem’di.
‘Beyoğlu Emniyeti aradı şimdi.’ diye vakit kaybetmeden söze girdi Cem. ‘Yıldız’la birebir aynı şekilde öldürülmüş 4 ceset daha bulmuşlar.’
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 7

Ateş telefonu kapatıp Ece’ye baktı ve ’4 tane daha…’ dedi. Ece şaşkınlıkla başını salladı. Bu iş gittikçe büyüyordu. Şimdi de seri cinayet halini almıştı. Sandıklarından zor olacaktı.
Ateş kredi kartı fişlerini alıp cebine attı ve tehditkar bir ses tonuyla ‘Akşam görüşürüz.’ dedikten sonra ve çıkmadan hemen önce yerde oturan dik saçlıya sıkı bir tekme attı.
Motosiklete atlayıp Beyoğlu Emniyeti’nin yolunu tuttular. Detektif Cem kapıda onları bekliyordu. ‘Ben de şimdi geldim.’ dedi, yeni yaktığı sigarasını göstererek.
‘Girelim.’ dedi Ateş. Kimlik gösterip girdiler. Cinayet masasının olduğu odaya girdiklerinde içeride yoğun bir koşturma vardı. Cem önceden tanıdığı Detektif Beyza’nın yanına gitti.
‘Kolay gelsin.’ dedi. ‘Sizin çocuklardan biriyle görüştüm. Sabah Karaköy’de bulduğumuz cesetle aynı şekilde işlenmiş 4 ceset bulunduğunu söyledi.’
‘Merhaba Cem.’ dedi Beyza telaşlı bir sesle, bir yandan yazıcıdan çıktı almaya uğraşırken. ‘Sizin bulduğunuz ceset eski dedektif Yıldız Yetkiner’e aitmiş galiba. Çok üzüldük.’
‘Sağ ol.’ dedi Cem kısaca. Bu konunun Ateş için hassas olduğunu bildiğini için üzerinde fazla durmak istemiyordu. ‘Ne buldunuz?’
‘Cesetler otopside. Olay yeri sizin emniyetin de yardımıyla işini kısa sürede bitirdi. İyi ki sizden destek istemişiz yoksa cinayetler arasındaki bağlantıyı fark etmeyebilirdik. Laboratuvar delilleri inceliyor şu an.’ Çıktıları alıp şöyle bir baktıktan sonra devam etti. ‘Ve olay yeri fotoğrafları da artık elimizde. Benimle gelin.’
Dedektif Beyza ufak tefek, kısa küt siyah saçlı, hızlı konuşan, hızlı hareket eden ve işleri çabucak halleden biriydi. Üstelik oldukça iyi ve becerikli bir dedektifti. Onun bu işin içinde olması iyiydi.
Beyza hemen fotoğrafları 4 grup halinde ayaklı panoya astı ve açıklama yapmaya başlamadan önce Ateş ve Ece’ye dönüp ‘Şimdi hatırladım.’ dedi eliyle başına vurarak. ‘İçeri girdiğinizden beri nereden tanıyorum diye düşünüyorum. Şimdi buldum. Ateş Dedektiflik Bürosu.’
Kısa bir tereddütten sonra devam etti. ‘Bütün cinayetlerinizi basından takip ettim. Çok iyiydiniz.’ Sesinden hayranlık akıyordu. Ece hafifçe gülümseyerek karşılık verirken Ateş oralı bile olmadı.
‘Pekala.’ dedi Beyza sesi titreyerek. Bu kadar önemli ve ünlü dedektiflerle aynı davada çalışacağı için çok heyecanlıydı. ‘Şimdi olay yerlerine ve kurbanlara bakalım.’
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 8

Dedektif Beyza resimleri eliyle göstererek anlatmaya koyuldu. ‘Neredeyse eş zamanlı olarak gelen ihbarlar sonucunda 4 ayrı yerde 4 kadın cesedi bulundu. Tarlabaşı Bulvarı’nda, Haliç Tersanesi’nde, Kasımpaşa Bahriye Caddesi’nde ve Sıraselviler Caddesi’nde.’
‘Olay yerlerinde tekerlek izi var mıymış?’ diye sordu Ateş.
‘Evet.’ diye cevapladı Beyza. ‘Şu anda inceleniyor.’
‘Cesetlerin ortak özelliği?’ diye sordu Ece.
‘Hepsinin yüzünde bıçak darbeleri tespit edildi. Yüzleri tanınmayacak halde. Kimlik tespit işlemleri devam ediyor. Boyunlarından tespit ettiğimiz izlere bakarak halatla boğularak öldürüldüklerini söyleyebilirim. Vücutlarında çok fazla çizik, sıyrık ve morluk vardı. Büyük ihtimalle bir araca bağlanıp sürüklenmişler.’ Dedektif Beyza bir süre duraklayıp üzüntüyle başını salladıktan sonra devam etti.
‘Tabii bu vakada çok önemli üç nokta var. Birincisi bunların hepsinin Beyoğlu’nda işlenen seri cinayetler olması ki bu her gün karşılaştığımız türden bir olay değil. İkincisi bütün bu cinayetlerin eski Dedektif Yıldız Yetkiner’in cinayetiyle aynı şekilde işlenmiş olması. Yani elimizde aynı şekilde işlenmiş toplam 5 cinayet var.’ Bir süre duraksayıp boğazını temizledikten sonra devam etti.
‘Üçüncüsü de cesetlerin tıpatıp aynı şekilde işlenmiş ve birebir aynı görünüyor olması. Yanlarındaki tekerlek izlerine ve cesetlerin yerleştirilme biçimlerine kadar aynı.’
‘Katilin imzası çok güçlü.’ dedi Cem. ‘Aynı kişi tarafından işlendiğine dair hiç bir şüphe bırakmak istememiş.’
‘Kesinlikle.’ dedi Ece. ‘Ayrıca cesetlerin bırakıldığı yerlerin çok göz önünde yerler olduğunu düşünürsek cinayetlerin başka yerde işlenip cesetlerin sonradan bulundukları yerlere bırakıldığını varsayabiliriz.’
‘O zaman bu yerlerin katil için bir anlamı olmalı. Ya da bize bu yerlerle ilgili vermek istediği bir mesaj…’ diye araya girdi Ateş.
‘Çok mantıklı.’ diye yorum yaptı Beyza. ‘Ama bu yerlerin ortak özellikleri ne olabilir ki? Üçü bildiğimiz cadde zaten, biri tersane, diğeri de liman…’
Son cümlesine başladığından beri ısrarla çalan masa telefonunu koşar adım gidip açtı. Ateş ve Ece panoya yaklaşarak cesetleri incelediler. Beyza haklıydı. Hepsi de sabah gördükleri, Yıldız’ın olay yeri fotoğraflarıyla aynıydı.
Kollarını bacaklarını sonuna kadar açmış, yüzleri parçalanmış yerde yatan cesetler… Çizik, sıyrık ve morluklarla dolu çıplak kadın vücutları…
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 9

Telefonu kapatan Beyza hızlı adımlarla yanlarına geldi.
‘Adli Tıp’tan aradılar.’ dedi heyecanlı bir sesle. ‘Otopsiler bitmiş. Raporları birazdan gönderecekler. Ama Yıldız’ın otopsisini de yapan adli tabip tüm raporların neredeyse birebir aynı olduğunu söyledi.’
Cem umutsuzca bulduğu ilk koltuğa çöktü. Ece fotoğrafları incelemeye devam etti. Ve hiç biri hiç bir şey söylemedi.
Ateş birilerinin bir şey söylemesi, bir fikir üretmesi için hepsine tek tek baktıktan sonra bir sigara yaktı. En kötü kabuslarından bile daha kötü bir gün yaşıyordu. Şu an ellerinde en ufak bir ipucu bile yoktu. Meslek yaşamının başından beri onlarca cinayeti kolayca ve kısa sürede çözmüşken, sevdiği tek kadının cinayetini çözemezse artık detektif olmasının bir anlamı kalmaz, bu işi sonsuza dek bırakır ve kendini hiç affetmezdi.
Dışarı çıktı ve kapının önündeki merdivenlere oturdu, Bora’yı aradı, olanları anlattıktan sonra,
‘Cesetlerin bulunduğu yerlerin bir ortak noktası olmalı.’ dedi. ‘Araştırmaya başla. Biz birazdan geliyoruz.’
‘Kimlikleri belli mi?’ diye sordu Bora. ‘Belki onlardan bir şey çıkar çünkü Yıldız’la ilgili dikkate değer hiç bir şey bulamadım.’
‘Bu kadar zaman ne yapmış? Nerelerdeymiş?’ diye sordu Ateş yorgun bir sesle.
‘Şu senin de çok sevdiğin cinayet romanları yazan kadın var ya?’ diye sordu Bora. ‘Yekta Erkin?’
‘Evet?’ diye sordu Ateş.
‘İşte o Yıldız Yetkiner’miş. Yıldız’ın bilgisayarına ve internet hesaplarına girmeyi başardım. Son 5-6 yıldır sürekli cinayet romanları yazıyormuş. Geliri fena değil. Zaten Cihangir’de küçük bir dairede tek başına yaşıyor ve temel ihtiyaçlarının dışında fazla bir gideri yok.’
‘Peki ya RockBar?’ diye sordu Ateş.
‘Orası 5 yıl önce kredi kartıyla ödeme almaya başlamış. O tarihe kadar gittim ve Yıldız’ın haftada en az iki gece oraya gittiğini ve geç saatlere kadar içtiğini öğrendim. Ödediği hesaplara bakılırsa sağlam içiyormuş.’
Ateş cevap vermedi. Evet, sağlam içerdi Yıldız. İçer, küfür eder, gerekirse dövüşür ve silahını canını sıkan pisliklerin kafasına dayamaktan hiç çekinmezdi. Bir de üstüne cinayet romanları yazdığı düşünülürse…?
Kim Yıldız’ı öldürmeyi başarmış olabilirdi ki?
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 10

Ateş ve Ece, Beyza’ya kurbanların kimlikleri belli olunca onlara hemen haber vermesini tembihleyerek Cem’i orada bırakıp Beyoğlu Emniyeti’nden ayrılmak üzere ayağa kalktıklarında laboratuvar asistanlarından genç bir kız girdi içeriye.
‘Delillerin analizi tamamlandı.’ dedi Beyza’ya bakarak. ‘Kurbanların saçlarında, vücutlarında ve olay yerlerindeki deliller ayrıntılı bir şekilde incelendi. İkisinin boynunda iplik kalıntısı tespit ettik. Halattan olduğunu tahmin edip eşleştirme yaptık ve uydu. Sıradan her yerde satılan, herkesin ulaşabileceği bir halat. Yüzlerindeki kesiklerde herhangi bir kalıntıya rastlamadık. Vücutlarındaki kalıntılarda ayırt edici bir özellik yok. Sonuç olarak elimizdeki tek somut delil, Kawasaki bir motosiklete ait olduğunu tespit ettiğimiz tekerlek izleri.’
‘Onu biliyoruz zaten.’ diye terslendi Ateş. ‘Başka?’ Kız şaşkınlıkla, ‘Bu da kim?’ dercesine Ateş’e baktı. Onun öfkeyle bakan simsiyah gözleri karşısında sormaya cesaret edemedi.
‘Başka bir şey maalesef yok.’ diye cevapladı cılız bir sesle.
‘Bunu söylemek için buraya gelmene gerek yokmuş.’ dedi Ateş, sert bir sesle. Sonra da Ece’ye döndü. ‘Gidelim .’ Ece’nin cevabını beklemeden kapıdan çıktı. Ece oradaki herkese teşekkür edip çıkmak üzereyken Dedektif Beyza’yla göz göze geldiler.
‘Zor biri…’ diye mırıldandı Beyza, acıyan gözlerle Ece’ye bakarak. ‘Kolay gelsin sana.’ Ece cevap vermedi, sadece gülümseyerek başını sallamakla yetindi.
Ateş’in onlara ne kadar ters ve huysuz göründüğünü tahmin edebiliyordu ama bu hiç umurunda değildi. Konu cinayet olunca Ateş ülkenin en iyisiydi. Ve Ece şundan kesinlikle emindi ki, Ateş’in tek bir hareketiyle hepsi işlerinden o an istifa edip koşa koşa Büro’ya çalışmaya gelirlerdi.
Emniyetten çıkıp motosikletin üzerinde onu beklemekte olan Ateş’in arkasına atladı. Ateş gaza basmadan önce Ece’ye döndü.
‘Yıldız’ı o halde görünce bunun kişisel olduğunu düşünmüştüm, Ece.’ dedi. ‘Bana karşı başlatılmış bir düello. Ama bu cesetler… Sence neler oluyor?’
‘Kişisel olduğunu sanmam.’ dedi Ece, kendinden emin bir şekilde. ‘Bu o bildiğimiz seri katillerden biri, Yıldız da sadece bir kurban.’
‘Sonuçta Yıldız öldürüldü.’ dedi Ateş. ‘Ben bunu kişisel olarak alıyorum. O orospu çocuğunu öldürmeden rahat yok bana.’
Sonra gazı kökledi.
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 11

‘Kurbanların bulundukları yerler.’ diye açıkladı Bora. Hepsini harita üzerinde işaretledikten sonra birleştirince bir beşgen çıktı ortaya. Ama Yaprak bu beş noktayla yıldız da çizilebileceğini söyleyince…’
‘İşte şimdi çok kişisel oldu!’ dedi Ateş Ece’ye. Sonra da tişörtünün kolunu yukarı çekerek omzundaki dövmeyi gösterdi. Hepsi bir bir dövmeye, bir de haritaya baktılar. Kesinlikle aynıydı.
‘Katil hiç şüphesiz beni ve Yıldız’ı tanıyan biri.’ dedi Ateş hırsla. ‘Eski sevgilimi öldürerek, dövmelerimize göre cinayet işleyerek kendince bana meydan okuyor.’
‘Öldürülen diğer 4 kadını da unutmayalım.’ dedi Yaprak.
‘Unutalım!’ diye bağırdı Ateş. ‘Çünkü bu tamamen benimle ve Yıldız’la ilgili. O kadınlar katil için sadece haritadaki yıldızı tamamlamak için birer nokta.’
‘Haklıymışsın.’ dedi Ece hayret dolu bir sesle. ‘Bu olay doğrudan seninle bağlantılı.’
‘O zaman düşün.’ diye araya girdi Bora. ‘İkinizi de dövmelerinize kadar bilen ortak bir tanıdığınız var mı?’ Bir süre düşündükten sonra ekledi. ‘Ya da ortak bir düşmanınız.’
Ateş cevap vermedi. Çekmeceyi açıp viskiyi aldı ve masaya oturdu, kafasına dikti. Sonra bir sigara yaktı, sonra bir tane daha, bir daha…’
Hava kararmaya yüz tutmuştu ve hiç birinin aklına kalkıp ışıkları yakmak gelmiyordu. Ateş’in acısı soğuk, kan rengi, koyu ve yoğun bir bulut halinde çökmüştü odaya….
‘Size bir hikaye anlatacağım…’ dedi Ateş uzun bir süre sonra.
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 12

‘Yaklaşık 10 yıl önce, görüp görebileceğiniz en sıcak yazdı.’ diye söze başladı Ateş, yorgun, çatallaşmış bir sesle. ‘Yıldız ve ben cinayet masasında beraber çalışıyorduk. Tabii Ece de.’ Ece’ye bakıp gözlerini kısarak hafifçe gülümsedikten sonra devam etti.
‘O yaz Yıldız’la iznimizi birlikte kullandık ve motosiklete atlayıp Yunanistan’a, Kavala’ya gittik. Her akşam sahilde ateş yakıp içki içiyor, orada burada sabahlıyorduk.’
‘Gideli yaklaşık bir hafta olmuştu. Bir gece yanımıza bir grup motosikletli genç geldi. Bir çeşit motosiklet çetesiydiler galiba. Hepsinin deri ceketlerinde aynı arma vardı. Ağzını açmış kırmızı bir aslan.’
‘Yaklaşık bizim yaşlarımızdaydılar. Türktüler. Ateşin çevresine oturmak, bizimle birlikte içmek istediler. Adamların tipini beğenmedim. Hepsi sarhoştu zaten. Ben de tersledim. Belki de Yıldız’ı kıskandım. Ayağa kalkıp ‘Siktirin başka yere gidin!’ diye bağırdım.’ Viskisinden kocaman bir yudum aldıktan sonra başını sallayarak devam etti.
‘Adamlar 4 kişiydiler. Bana saldırdılar. Ben de kendimi korumak için dövüşmeye başladım. O sırada Yıldız’ın çığlıkları sanki gökyüzünde yankılanıyordu. Bir an ona bakınca adamlardan birinin onun üstünde olduğunu gördüm. Ona tecavüz etmeye çalışıyordu.’
Odada şimdi ölüm sessizliği vardı. Tünel Meydanı’ndan odaya yansıyan ışık, Ateş’in öfke ve acı dolu gözlerinde yansıyordu.
‘Ve sen de onu öldürdün.’ dedi Ece, soru sormaktan çok, acı bir gerçeği dile getiren bir sesle.
‘Hem de hiç düşünmeden.’ diye cevap verdi Ateş, dişlerini sıkarak. ‘Pisliğin kafasının arkasına sıktım kurşunu, beyni kumsala aktı.’
Ateş’in sesinden yankılanan nefret ve memnuniyet üçünün de ürpermesine neden oldu.
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 13

‘Nasıl kurtuldun?’ diye sordu Yaprak merakla.
‘Nefs-i müdafaa.’ dedi Ateş kısaca. ‘Ayrıntıları boşver. Önemli olan diğer üç pislikten birinin bu işi yapmış olma ihtimali. Akıllarınca arkadaşlarının intikamını alıyorlar bizden.’
‘Seni nasıl bulacaklar ki burada?’ diye sordu Yaprak.
‘Kolay.’ diye cevapladı Bora, Ateş’in yerine. ‘Ateş’i geçen çözdüğümüz Baykuş davasında televizyonda ya da gazetede görüp tanımışlardır. Ayrıca motosiklet çetelerinin hemen hepsi o RockBar’a takılır. Orada da Yıldız’ı gördülerse…’
‘Onu dövmesinden tanıyıp bu iğren. planı yapmış olabilirler.’ diye tamamladı Ece. Sonra ayağa kalkıp ışığı yaktı, kahve makinesinin düğmesine bastı ve ‘Uzun bir gece olacak…’ dedi.
Ateş heyecanla ayağa kalktı. Bu sabahtan beri ilk defa kendini bu kadar canlı hissediyordu. Yaprak kağıdı kalemi kapıp yanına geldi.
‘Ateş, yüzlerini hatırlıyor musun? Robot resim çizelim.’ dedi.
‘Gerek yok.’ dedi Ateş. ‘Birazdan RockBar’a gideceğim. Bu gece orada zaferlerini kutluyor olabilirler.’ Sesindeki sakin ve soğukkanlı tını Ece’yi telaşlandırdı.
‘Ben de geliyorum.’ dedi.
‘Gel.’ dedi Ateş. ‘Cem’i de ara. Beraber barın önünde, çevresinde Kawasaki var mı diye bakarsınız. Varsa tekerlek izlerini alın, eşleştirme için laboratuvara götürün. Bir de motorların arkalarında, sisi barlarında halat izi, parmak izi ve DNA arayın.’
‘Hayır.’ diye itiraz etti Ece. ‘Bu işi Yaprak’la Cem yapsın. Ben seninle geliyorum.’
Ateş, Ece’ye döndü ve gözlerinin içine bakarak acı acı gülümsedi.
‘İnan bana Ece.’ dedi buz gibi bir sesle. ‘Ben o piçleri bulduğumda orada olmak istemezsin…’
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 14

‘Biz ne yapalım?’ diye sordu Bora.
‘Siz kendinize birer kahve koyup film izleyin.’ dedi Ateş. ‘Bundan sonrası benim.’
‘Siz benden haber bekleyin.’ dedi Ece, ters ters Ateş’e bakarak. ‘Adamların kimliğini tespit edersek araştırırsınız. Bir de 10 yıl önce, yazın Yunanistan’a motosikletle giriş çıkış yapmış kişilerin bir listesini hazırlayın. Sonradan işimize yarayabilir.’
Ateş aniden elindeki bardağı duvara çarptı. Hepsi korkuyla irkildiler.
‘Siktirin hepiniz!’ diye bağırdı. ‘Uzak dur Ece. Bulaşma bu işe. Bundan sonrası benim!’
Deri ceketini giyip hızlı ve öfkeli adımlarla çıktı. Yaprak, Bora ve Ece arkasından şaşkınlıkla bakakaldılar. Ateş’i hiç bu halde görmemişlerdi.
10 dakika sonra RockBar’daydı. Motosikletini giriş kapısının karşısındaki duvarın önüne park edip duvara yaslandı ve bir sigara yaktı. Hemen içeri girmeye niyeti yoktu. İşi ağırdan alacaktı. Ona yüzlerce kabusa, kendisini terk eden bir sevgiliye ve boktan bir hayata mal olmuş geceyi yaşatan pislikleri yok etmek için acele etmeye hiç gerek yoktu.
Yan gözle, oraya park edilmiş diğer motosikletleri incelemeye başladı. Aralarında üç Harley, iki Vespa, dört Yamaha ve iki tane de Kawasaki gördü. Adamlar içeride olabilirdi. Dikkat çekmemek için motorlara yaklaşmadı. Nasılsa Cem ve Ece hallederdi bu işi. Arkasını dönebileceği kadar güvendiği kişiler olması iyiydi.
Çünkü bu gece oyunu kurallarına göre oynamanın zamanı değildi.
Sigarasını bitirdi, derin bir nefes aldı ve girişe doğru başı önde yürümeye başladı. Diğerlerine söylemediği tek bir şey vardı.
O da adamların yüzünü kendi yüzünden bile daha iyi tanıdığıydı…
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 15

İçeri girdiğinde kendini her zamanki gibi evinde hissetti. O karanlık ortam, yüksek sesli sert müzik, alkol ve sigara kokusu ona acayip bir güven duygusu veriyordu. Bara doğru yürüdü. Rasta saçlı oradaydı. Onu görünce gözleri korkuyla büyüdü. Dik saçlı moron ortalarda görünmüyordu.
‘Sabah burnunu kırmış olmalıyım.’ diye düşündü Ateş. İşte bu iyiydi. Bu gece geri zekalıların ayağının altında dolaşmasını istemiyordu. Rasta saçlı yavaşça önüne 50′lik bir bira koydu.
‘Abi dün gece de burada olan bir sürü kişi yine burada.’ dedi eğilerek. ‘Hatırladıklarımı göstereyim.’
‘Gerek yok.’ dedi Ateş. ‘Sen işine bak.’ Birasını alıp barın arkalarına, en karanlık köşeye doğru yürüdü, duvara yaslanarak yere oturdu. Böylece en az dikkat çekeceği noktada oluyordu.
Bir süre hiç bir şey olmadı. Herkes içiyor, müzik dinliyor, tepiniyor, kafa sallıyor, sigara üstüne sigara içiyordu. Sahnede şarkı söyleyen grubun önünde yoğun bir kalabalık vardı. Tavanda gri bir duman bulutu asılıydı.
Adamlar ortalıkta görünmüyordu. Ateş oturduğu yerden çok fazla kişiyi görme imkanı olmadığını biliyordu ama yine de o adamları göremeden adamların onu görüp ortadan kaybolmalarını göze alamazdı.
Yaklaşık bir saat orada öylece oturduktan ve dördüncü birasını bitirdikten sonra tam kalkıp ortalığı kolaçan etmeye karar vermişken ağzını açmış kıpkırmızı bir aslan gördü ve gülümseyerek yavaşça ayağa kalktı.
İşte beklediği an sonunda gelmişti.
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 16

Ateş duvarın kenarından ayrılmadan, uzaktan onları izlemeye başladı.
Pisliklerin üçü de, ağzını açmış kırmızı aslan logolu deri ceketleriyle sahnenin sağ tarafındaki köşede duran ayaklı masada dikiliyorlardı. Oldukça neşeli ve keyifli görünüyorlar, her yudumdan önce kadehlerini tokuşturuyorlardı. Ateş ağızlarını okumayı denedi. Ne dediklerini tam olarak anlamasa da kadehi vurmadan önce, her seferinde söyledikleri kelimeyi çok net anlamıştı.
‘Mustafa.’ Bu Ateş’in öldürdüğü arkadaşlarının adı olmalıydı. Şimdi, yıllar sonra onun intikamını almanın sevinciyle, kadehler bu gece onun için kalkıyordu.
İçinde bir yerlerde derin ve yoğun bir öfkenin alev alarak yavaşça kanına karıştığını hissetti. Elini istemsizce silahına attı, çıkardı. Silahı o kadar sıkı tutuyordu ki parmaklarının eklem yerleri bembeyaz olmuştu. Sigarasını yere atıp üzerine dişlerini sıkarak üzerine bastı.
Derin bir nefes alıp kalabalığı yararak adamlara doğru yürümeye başladı. Üçüncü adımından sonra adamlardan tam karşısındakiyle göz göze geldiği an adamın gülüşü yüzünde dondu, öylece kaldı.
Diğerleri de dönüp Ateş’e baktıklarında aynı anda elleri silahlarına gitti. Ateş de hemen silahını tam karşısındakine doğrulttu, gözlerini kıstı, kafasına nişan aldı
Silahı ilk ateşleyen oyunu kaybedecekti. Ondan sonra olanların önemi yoktu. Ateş her şekilde kendini savunurdu ve bu pislikler yüzünden hapse girmeye hiç niyeti yoktu. O yüzden şimdilik sinirlerine hakim olmalıydı.
O an bardaki her şey herkes donmuştu sanki. Canlı müzik susmuş, grup elemanları ortadan kaybolmuş, bar bir anda çığlıklar eşliğinde boşalmıştı. Sadece Ateş ve üç adam kalmıştı. Baş başa.
Ve üçü Ateş’e, biri adamlara doğrultulmuş dört silah…
‘Tetiğe dokunmanla delik deşik olursun.’ dedi ortadaki. Ateş cevap vermedi.
‘O düşmeden hepiniz ölmüş olursunuz.’ dedi arkalardan bir ses. Ateş hemen tanımıştı Ece’nin sesini. En baştan beri burada olmalıydı. Ateş sözünü dinlemediği için Ece’ye bir kez daha kızdı. Ama şimdi sırası değildi. Sonra alacaktı hesabını. Tabii sonra olacaksa…
‘Silahlarınızı bırakın ve teslim olun.’ dedi bir başka ses, emreder bir tonda. Bu da Cem’di. Ece’yle birlikte gelmiş olmalıydılar. En azından şimdi eşitlik sağlanmıştı. Üçe üç.
Adamlardan biri silahını kaldırıp havaya Ateş etti ve ‘Geri çekilin!’ diye bağırdı. ‘Yoksa hepiniz ölürsünüz.’ Ama hiç biri yerinden bir milim bile kıpırdamadı.
Ama Ateş’in beklediği ilk kurşun buydu. Silahını adamlardan ona en yakın olana doğrulttu, nişan alıp tetiği çekti.
POLISIYE HIKAYE YILDIZ – 17 Polisiye Hikaye Oku Yıldız 1

Adam hayvani bir sesle haykırarak yere düştü. Sesi tavanda yankılandı, asılı duran duman bulutu bir anlığına dağılarak yayıldı. Ateş adamın kafasının yere vurduğu anda çıkan sesi ayrımsadı belli belirsiz ayrımsadı. Gülümsedi.
Yere düşen adamın hemen yanındakinin gözlerindeki şaşkınlığın yavaşça korkunç bir nefrete dönüşmesini izledi bir süre. Silahını bu sefer ona doğrulttu ve kafasına nişan aldıktan saniyenin onda biri sonra, adam silahını kaldıramadan tetiği çektiğinde yüzündeki gülümseme hala silinmemişti.
Az önce arkadaşlarının intikamını kutladıkları masanın altı kan gölüne dönmüştü.
‘Üçte iki.’ diye düşündü gözünü son kalan adamdan ayırmadan. ‘Kaldı bir.’
Çoktan onun da beynine nişan almıştı bile. Ama dikkate alması gereken bir nokta vardı. Adam ondan önce silahını doğrultmuş, dişlerini sıkarak ona bakıyordu. Ateş dikkatlice bakınca küçük bir ayrıntıyı fark etti. Adamın eli titriyordu.
‘Bu işte elin titriyorsa baba…’ dedi soğukkanlı ve oldukça sakin bir sesle ‘çoktan öldün demektir…’
Sonra da ani bir hamleyle kendini yere attı. Adam şaşkınlıkla daha ne olduğunu anlayamadan Ateş yattığı yerden nişan alıp iki el ateş etti. Birini adamın göğsüne denk geldi. Diğerini ıskaladı.
Ve bir anda barın içini silah sesleri doldurdu. Adamın arka arkaya yediği kurşunlarla sarsılarak yere, arkadaşlarının yanına düştüğünü gören Ateş hızla yerinden kalktı.
Masanın yanına gitti, şarjörü çıkarıp yeniledi ve arka arkaya, şarjör boşalana kadar ateş etti. Sonra nefes nefese durdu, silahını indirdi ve adamların üçüne de tek tek baktı.
İşte şimdi bugün güzel bir güne benzemeye başlamıştı çünkü pisliklerin üçü de birer karga leşi kadar ölü görünüyorlardı. Tekrar gülümsedi.
Ece ve Cem’in yanına koşup ona bir şeyler söylediğini, telefonla bir yerleri aradıklarını, birilerinin etrafta telaşla koşturduğunu duydu ama kulaklarındaki uğultu yüzünden hiçbirini anlamadı.
Silahını cebine atıp hızlı adımlarla çıktı ve barın önünde duran Harley’ine atlayıp boş ve karanlık sokakta uzaklaşarak gözden kayboldu.
Bu onları ve İstanbul denen lanetli şehri son görüşüydü…
– ATEŞ SERİSİNİN SONU –
Diğer polisiye hikayelerimize göz atmak için tıklayınız.

Yazar:

Kara Şapka

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum