Polisiye yazarı Ahmet Ümit

Ahmet Ümit Polisiyesi – Sultanı Öldürmek

Ahmet Ümit Polisiyesi – Sultanı Öldürmek, Polisiye mi Tarih Kitabı mı?

Ahmet Ümit’in son eseri Sultanı Öldürmek, dayanılmaz ölçüde sıkıcı, ağır aksak ilerleyen, gizem ve entrika yönünden fakir, finali ise doyurucu olmaktan uzak bir polisiye roman. Aslında bu kitaba polisiye demek ne derece doğru bilemem. Bana kalırsa, polisiye olmaktan çok, bir tarih kitabı. Tarihsel anlatımı ilginç kılmak için orta yerine bir cinayet iliştirilmiş bir roman. Önce şu tarihsel kısma bir bakalım.

Kitap bir cinayet romanı gibi başlasa ve bitse de neredeyse yarısında Fatih Sultan Mehmet’in iktidara gelişi, İstanbul’u fethi ve ölümü tafsilatıyla anlatılıyor. Yani roman, iç içe girmiş iki metinden oluşmuş. Biri, bir cinayet vakasına ait, diğeri Fatih’e. Romanın baş kahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı bir tarih profesörü, ölen kişi ve diğer şüpheliler tarihçi olunca bu uzun tarih anlatımını bir dereceye kadar makul olduğu düşünülebilir. Ancak bu anlatının, asıl olayla, yani cinayetle hiçbir ilgisi yok. Sayfalar dolusu tarih anlatısına katlanan okurun, çözüm sayfasında sabrının karşılığını görememesi romanın en büyük sürprizi olsa gerek.

Ahmet Ümit kitaplarından Gereksiz Bilgi Yığını

İşin kötüsü, tarihi bilgi ve iddiaların hiçbir orijinakllik taşımaması ki, az çok tarihe meraklı okurlar için bu sayfaların onlara verebileceği fazladan hiç bir şey yok. Yani, Ahmet Ümit, tarihsel metinde yeni olan hiçbir şey söylemiyor. Ayrıca, yukarda değindiğim gibii bu bayat konuların cinayetle, cinayetin çözümüyle en ufak bir bağlantısı yok. Oysa Çehov’un dediği ve Ahmet Ümit‘in de romanın bir sayfasında yazdığı gibi, “Eğer oyunun birinci perdesinde duvarda asılı bir silah varsa, o silah üçüncü sahnede patlamalıdır.
Yani bir oyunda gereksiz hiçbir aksesuar, kelime ve rol olamaz. Roman da böyledir. İyi ve tutarlı bir eserde, onu oluşturan bütün parçalar zorunlu olarak oradadırlar. Bir romandan her hangi bir karakteri, bir olayı çıkartıp atamazsınız. Atarsanız, romanın yapısı bozulur. Bozulmuyorsa, o roman kötü yazılmış demektir.
Tıpkı, Sultanı Öldürmek gibi. Romandan bütün tarihsel bölümleri çıkartın, tekrar okuyun. Anlamda, yapıda en ufak bir bozulma meydana gelmeyecektir.

Sultanı Öldürmek Bir Polisiye Roman Değil

Tarihle ilgili sayfaların gereksizliği apaçık belli de olsa ben asıl başka bir konunun üzerinde durmak istiyorum.
Sultanı Öldürmek, polisiye bir roman değildir. Cinayet soruşturmasının ortasına zaten herkesçe bilinen bir Fetih öyküsü ekleyerek romanı ağırlaştıran yazar, bununla da yetinmemiş, sürekli tekrarlarla okuyucuyu bunaltarak garip bir yazım tekniğine girişmiştir. Fatih öldürüldü mü, tarih yaşananlar mıdır yoksa tarihçilerin anlattıkları mıdır gibi  bir zamanların populer ama şimdi demode sorularla ilgiyi ayakta tutmaya çalışması, sıkıcılığı bertaraf etmeye yetmemiştir. Ancak, baş kahramanın kendisi ve ailesiyle ilgili gereksiz tekrarlamalarının kitabın sayfa sayısını artırmaktan başka bir işe yaradığı konusunda kuşkuluyum.

Kahramanımız olan tarih profesörünün, zaman zaman yaptığını hatırlamamak gibi ender bir hastalığa sahip olması, onun 21 yıl sonra ilk kez karşılaştığı eski karısının cesedi karşısında, cinayeti kendisinin işlemiş olabileceğinden şüphelenmesine yol açar.

Komik ama, bu şüphe bütün kitap boyunca sürer gider. Bir paragraf önce suçsuz olduğuna emin olan profesör, daha sayfa bitmeden “Hayır, cinayeti ben işledim,” demeye başlar. Suçluyum, suçsuzum şeklinde süren bu papatya falına, olağan şüpheliler de katılır. Profesör, iki satır önce komplocu olduklarından emin olduğu bazı meslektaşlarının iki cümle sonra masum ilan ediverir. Şaka değil, bu vesveseli hal, bütün polisiye metin boyunca sürer gider. Ve bir de, profesörümüzün Kadıköy’deki eski yaşamı, ölmüş aile bireyleri, sürekli sayfaların arasında dolaşır ve gerekli gereksiz konuya müdahale ederler. Üstelik bunların da, polisiye metin içinde hiç bir işlevleri yoktur. Ne entrikanın çözümüne, ne ipuçlarının verilmesine, ne de soruşturmaya en ufak bir katkıda bulunmazlar. Sadece profesörün hezeyanları olarak ortalıkta gezinirler.

Katil Uşak Olamaz

Entrika dedik te, aslında ortada doğru dürüst bir entrika olduğu bile söylenemez. Okuyucunun katili keşfetmesine yardımcı olacak en küçük bir bilgi bile yoktur. Yazar, herşeyi bir sır gibi saklamıştır.
Ve hepsinden kötüsü, katilin kimliğidir. Yazar Van Dine tarafından belirlenen Polisiye Romanın Altın Kuralları‘na göre katil uşak olamaz! Bu romanda bu kural çiğnenmiştir. Üstelik, 511 sayfalık romanda katilin adı yalnızca iki kere geçmektedir. Polisiye roman açısından bu tam anlamıyla bir fiyaskodur. Şu talihsizliğğe bakın ki, katil parmak izlerini bırakacak kadar da cömerttir. Yani, bizim profesör hezeyan ve vesveseyle bunalırken, polis çoktan cinayeti çözmüştür. Tabii, biz herşeyi profesörden duyup öğrendiğimiz için, ancak son sayfada onunla birlikte bu şaka gibi duran gerçeği yakalayabiliriz. Ne bir muamma, ne bir gizem, ne dişe dokunur bir entrika. Ortada okuyuculara meydan okuyan zekice düzenlenmiş bir son da yok. Çözüm o kadar kof ve zayıf ki, adeta geçiştirilmiş izlenimi uyandı bende. Oysa, bir polisiye romanın, en önemli, en iddialı ve doyurucu bölümü burasıdır.

İnceden inceye hesaplanarak yazılmış bir kurgudan çok tarihi araştırma yapar gibi yazılmış bir roman bu.

Ama kesinlikle bir polisiye roman değil.

Yazar:

Turgut Şişman
Turgut Şişman
Turgut Şişman, PolisiyeDurumlar.com ve Dedektifdergi.com sitelerinin kurucuları arasında yer aldı ve halen polisiyeseverlerin ilgi ile takip ettiği bu iki projede aktif olarak görev almaktadır. Çeşitli kitaplarda ve online platformlarda hikaye ve makaleleri yayınlanan Turgut Şişman, Polisiye Yazarlar Birliği üyesidir ve 2005 yılından bu yana İngiltere'de yaşamaktadır.

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum