“Hayat zamanlamadan ibarettir, Serhat.”
Polis, aracın kapısını açtı ve şoför koltuğuna kuruldu. Sigarasının son dumanını ortağının sevmedigi biçimde aracın içine üfledi. Ortağı çamurlu ayakkabılarını, birkaç defa yere vurduktan sonra araca bindi. Dumanın kokusu daha kapı eşiğindeyken burnuna yaktı.
“Mehmet sen, şu zıkkımın son fırtını yine mi içeri üfledin?”
“Hayat zamanlamadan ibarettir diyorum sana Serhat.”
“Ya arkadaş çalıştır şu arabayı da yolda ne bok yiyorsan ye, ne söylüyorsan söyle. Yemin ederim Kubilay Komiser yukarıdan bizi kesiyor sanki.”
Kafasını kaldırdı. Karakolun en üstteki katına doğru baktı. Gergin bir şekilde direksiyon başındaki ortağına döndü.
“Yemin ederim bize bakıyordu lan. Sür sür… Bu da iyice bize taktı ha… Neymiş efendim, bizim devriyemizde kimse paket olmuyormuş da… Aksama kadar lak lak yapıyormusuz da, falan da filan da… Ne yapayım, milleti suça mı teşvik edeyim?”
Mehmet aracın vitesini yükselterek devriye alanına giriş yaptı. Adana/Denizli polis karakolunun devriye alanı beş kilometrekarelik bir genişliğe sahipti. Sabah yedi akşam yedi ve akşam yedi sabah yedi olmak üzere iki devriye aracı sürekli bu alanda turlardı. Bahcelievler, Yeşilevler ve Denizli mahallesine bakan karakol, genelde tren hattı çevresindeki vukuatlarla uğraşırdı.
“Ne diyordun lan sen? Zamanlama filan… Sen gene belgesel filan mı izledin?”
“Yok ortak. Dün yatarken düşündüm. Bütün hayatın zamanlamadan ibaret olduğunu fark ettin mi? Yani doğum-ölüm, zenginlik-fakirlik, hastalık-sağlık, düşünebileceğin her şey zamanlamadan ibaret.”
“Valla ben sana bir sey söyleyeyim mi, gözünü iyi aç da bugün karakola paketlenmiş birini götürelim. Yoksa o zamanlama bizim için pek de iyi işlememiş olacak.”
***
Can, elindeki telefonu açtı, internet bağlantısına tıkladı. Önce Google’a girip görsellere baktı, başladı, sonra arama sekmesinde alışverişe girdi. Iphone 11’e ait fiyat listesi bir anda gözünün önüne serilince, ağzından “si*tir..” kelimesi usulca çıktı. Yavaş yavaş listenin altına bakmaya devam etti.
Önce sırtını verdiği duvar sarsılmaya başladı. Demiryollarının yaptırmış olduğu bu iki metrelik duvarlar, adeta Berlin Duvarı gibi Denizli ve Sakarya mahallelerini birbirinden ayırıyor, tren hattı güzergahındaki olası kazaları en aza indiriyordu. Sonrasında ise tren rayları zangırdamaya başladı. Can trenin geldiğini görünce kapüşonunu iyice kafasına geçirdi. Trenin çıkardığı önce ugultuya, makinistin kornasına sağlam bir “siktir..” daha çekti.
“Nerde kaldın Kaplan?” diye geçirdi içinden. Üşümüştü. “Hadi ya, karanlık da iyice çöktü.”
Telefonuna baktı tekrar. Youtube uygulamasına tıkladı. Iphone 11 inceleme videolarından birini açıp izlemeye başladı. İzlemesi yirmi dakika sürdü. Videoyu çeken çocuk, garip tepkiler gösterip, saçma sapan hareketler ile tanıtım yapıyordu.
Birden yukarıdan bir çanta düştü. Önce kafasına, sonra eline çarptı. Telefonu elinden kaydı, kırık olan cam iyice tuzla buz oldu.
“Be geri zekalı, o çanta öylemi atılır?”
Kaplan duvardan atlamak üzere hamle yapıyordu ki kafasını tutarak söylenen Can’ı gördü.
“Oğlum ruh hastası mısın sen? Gelmeden önce bir haber versene. Kafama geldi lan çanta, telefonu da düşürdüm.”
“Yemişim telefonunu, telefonun tillahını alacağız biz sana. Çekil şuradan da aşağıya atlayayım.”
***
Mehmet, dönerinin kalan son parçasını yedikten sonra ortağına döndü.
“Ortak bak, saatlerdir gömüldün şu telefona. Kripto mudur nedir bilmiyorum ama, işin zamanlama kısmını çözersen aslında ne para ne de mutluluk sıkıntın kalacak.”
“Ya Mehmet… Allah rızası için, sabahtan beri ne dediğin anlaşılmıyor. Nasıl bir ruh halindesin sen ya? Zamanlama diye bir şey yok. Biz varız ve bizim hür irademiz var. Senin polis olman zamanlama mı? Hayır…Benim polis olmam ve Adana’da yaşamam, zamanlama mı? Hayır…İkimizin de iki çocuk sahibi olması, benim kumar ve kolay para hastalığım ya da senin sabahtan akşama karı kız peşinde olman, darbeli matkap gibi herkese yüklenmen… Bunların hepsi zamanlama mı? Hayır…”
“Oğlum bak, olaya saçma sapan bir açıdan bakma…Bak, Kennedy’nin öldürülmesi tamamen bir zamanlamadır. Dünyanın en güçlü ordusuna, polisine ve istihabaratına sahip Amerika’nın başkanı nasıl öldürüldü? Tamamen tetikçinin kolladığı iyi bir açı ve ona bu iyi açıyı sunan zamanlama ile oldu. Milli piyango bileti ile milyonları kaldıran şanslılar, tamamen zamanlamanın onlara verdigi telkin ile ilerlediler ve bir anda muhteşem bir servete eriştiler. Gecen yıl şampiyonluğu bir gol averajı ile kaybeden Galatasaray, Beşiktaş’ın yakaladığı bol gollü bir maçın mağduru oldu. Beşiktaş iyi bir zamanlama ve bu zamanlamanın onlara sunduğu fırsatla kupaya erişti. Düşünsene, futbolda golü de, ofsaytı da ne belirler?”
“Hakem mi?”
“Yok oğlum yok, tamamen zamanlama. Düşünsene, pozisyonunu bir saniye önce ya da sonra alırsan ofsayta düşüyor ya da düşmeden golünü atabiliyorsun. Bu neyin sonucu? Zamanlamanın.”
“Üffffff… Konu nereye geliyor, anlamadım ki…”
“Zamanlama hayatımızda. Onu bence ehlileştirmeli, kendimiz için kullanabilmeliyiz.”
Telefonunun ekranına bakan Serhat birden yüksek sesle bağırdı. “Ya bi s*ktir git ya…”
“Oğlum, ben felaket sıkıştım. Etraf karanlık iken şuraya işeyeyim…”
“Al su ıslak mendili, yemin ederim devriye bitene kadar o direksiyona asla elimi sürmem.”
Mehmet, Serhat’ın alaycı bakışlarına aldırmadan araçtan çıktı, duvara doğru döndü, fermuarını indirdi.
***
Can çantayı açtıktan sonra kafasındaki acıyı unuttu. Hızlı bir şekilde Kaplan’ın boğazına sarıldı. Dişlerini sıkıyor, garip bir sinir hali ile söyleniyordu.
“Ulan sen bizi iyiden iyiye miktirecen herhalde…Saatlerdir seni burada bekliyorum. Geldin…Geldin belan ile mi geldin? Hani lan biz sadece bir kaç tane hap taşıyacaktık? Ulan burada esrarı da, eroini de, silahı da var.”
“Lan bırak beni…Keyfimden mi bekledim ben? Adamın karıyla işini bitirmesini bekledik. Hem senin o peşinde olduğun Şule var ya… Bence sen artık eskisi gibi ona sarma… Ayrıca adam verdi elime baba teker teker listeleri… Bir bir bu malları dağıtacağız. Yoksa sen Iphone 11’i, ben de Yamaha mobileti unutuyorum.”
“Allah’ım ya, ben nasıl bir belanın içine düştüm böyle?..”
“Çok konuşma da şunu atalım duvarın ötesine, daha çok işimiz var.”
Kaplan hızlı bir hamle ile çantayı duvarın diğer tarafına attı. Kısa boylu olduğu için gerildi ve çabuk bir hamle ile çantanın olduğu yere doğru sıçradı. Duvarın diğer tarafına adımını attığı anda kaydı ve yere düştü. Can, Kaplan’ın sesini duyar duymaz hızlı hızlı duvara tırmandı. Arkadaşının aşağıda olduğunu görünce ani bir refleks ve heyecanla onun yanına atladı. Kaplan’ın ayak bileğine uzandığı anda, boynuna uzanan silahın soğukluğunu hissetti. Yavaşça başını cevirdi ve fermuarı açık bir vaziyette kendisine gülümseyen polisi gördü.
Mehmet iki liseliye kelepçeleri takarken, Serhat çantanın içindekilere göz atıyordu.
Mehmet, “Zamanlama ortak, zamanlama…” dedi.
Serhat ona tiksinerek baktı. “Ortak, fermuarın açık…Bir de sanırım üstüne işemişsin.”