Cinayet mi İntihar mı?

Cinayet mi İntihar mı?

Türkiye’de suç, demokratik yöntemlerle soruşturulmuyor…
Türkiye’de polis ifadeleri
işkence ve baskı altında alınıyor. Adli Tıp işlevi gören kurumlar Tübitak,
Üniversiteler, Hastaneler ağır ve keyfi çalışıyor. Bu kurumlar, siyasi yapının
ve bürokrasinin her türlü baskısına çoğu kez boyun eğmek zorunda kalıyor. Devletin
bazı kurumlarının adeta dokunulmazlıkları var. Askeriye, polis gibi kurumlar
aleyhinde bir mahkeme kararı çıkması neredeyse imkansız. Mahkemeler sanık
lehine olan tanıkları dinlemiyor. Aleyhte tanıkları ise baş köşeye oturtuyor. Yargıçlar,
savcılara karşı daha nazik ve en azından belli bir resmiyet sınırları
içindeyken, sanık avukatlarına karşı adeta düşmanca davranıyorlar. Bütün
bunlara, toplumsal çürüme ve yozlaşmayı da eklerseniz, Türk adalet sisteminden
adalet beklemek, Mısır’a kar yağdırmaktan farksız.

Muş’taki şüpheli ölüm

Örnek olayımız 2 Mart 2013’de
Muş’un Hasköy ilçesinde meydana gelmiş.  Hasköy İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı
Merkez karakolunda bir asker “şüpheli
bir biçimde
” yaşamını kaybetmiş. Şüpheliden kasıt, olayın cinayet ya da
intihar olup olmadığının anlaşılamaması. Tezkeresine iki ay kala ölen asker
Abdurahman Çiftçi’nin cenzesi otopsi için Elazığ’a gönderilmiş.  Gene bu şehirdeki Askeri Mahkeme’de görülen
dava, 20 Ekim 2013 tarihinde sonuçlanmış ve Abdurahman Çiftçi’nin intihar
ettiğine karar verilmiştir.
Abdurahman’ın ailesi farklı görüşte
Buraya kadar herşey normal. Otopsi yapılmış,
tanıklar dinlenmiş,mahkeme kararını vermiş. Kuşku duymayı gerektirecek bir şey
yok gibi. Ama Abdurahman Çiftçi’nin ailesi farklı düşünüyor. Oğullarının
intihar etiğine inanmıyorlar.  Hatta daha
da ileri gidip bunun organize bir cinayet olduğunu, olayın o dönem orada
bulunan komutanlar eliyle örtbas edildiğini iddia ediyorlar.
Gerçek
Bütün bunları da acılı bir ailenin hezeyanı
olarak görmek mümkün. Ancak baba Çiftçi’nin yaşadığı bir durum var ki, iddaları
hezeyan olmaktan çıkartıp muhtemel bir gerçeğe dönüştürüyor. Bakın ne oluyor
biliyor musunuz? Abdurahman’ın cesedi otopsi için Elazığ’dayken, babasını da
teşhis için çağırıyorlar. Tabii, Zübeyt Çiftçi de kalkıp gidiyor. Tezkeresine
iki ay kala intihar ettiği söylenen oğlunun morgdaki cesedine bakıyor. Ve ne
görüyor dersiniz? Çene civarında birden
fazla kurşun izi.
Şimdi söyler misiniz, bir insan kafasına en fazla kaç
kurşun sıkabilir?
Askeri Mahkemeler Güvenilir midir?
Kuşkuları artıran bir diğer neden de Çiftçi’nin
ölümünün aynı karakolda yaşanan üçüncü
şüpheli ölüm vakası
olması. Ayrıca davanın Askeri Mahkeme’de görülmesi de
işi karanlık hale getiriyor. Bir kurumun kendi mahkemesi, o kurumu ne kadar
yargılayabilir? O kurumun içindeki dejenerasyonu ve artan suç eğilimini,
kamuoyuyla paylaşmayı ne kadar göze alabilir? Ayrıca, Askeri Mahkeme’lerin
yargıçları  en fazla Albay rütbesindedirler.
Emirin demiri kestiği yer olarak tarif edilen askeriyede,bir Albayın üstlerinden
gelecek telkin ve emirlere karşı çıkması ne derceye kadar mümkündür? Uzun lafın
kısası, Askeri Mahkemeler, bağımsız mağımsız değildir. Çoğu kez emirle karar
veren, işi kılıfına uydurma platformlarıdır. Verdikleri kararlara güven duymak
için (istisnalar hariç) insanın aklından zoru olması gerekir.
Değerlendirme
Belli ki, otopsiyi ayarlayan komutanlar, Zübeyt
Çiftçi’nin, oğlunu teşhis ederken kurşun izlerini görebileceğini hesaba
katmamışlar. Ya da görse de anlamaz demişler. En kötü ihtimal ise, görse de
anlasa da biz bildiğimizi okuruz, diye düşünmüş olmaları ki, bu da askeri
mahkemelerin ne kadar kolayca hukuk dışı yollara sapabileceğini işaret eder
bize. Sonuç olarak, er Abdurahman Çiftçi görev yaptığı karakolda kurşunla
yaralanarak ölmüştür. Mahkemeye gore, merhum asker once 10 el havaya, bir kere
de kafasına kurşun sıkmış. Yani tek kurşunla kendisini vurmuş. Askerin babası
ise, oğlunun çenesinde birden fazla kurşun izi olduğunu, bir insanın birden
fazla kafasına kurşun sıkamayacağını, hele 3-4 el sıkmasının imkansızlığını
dile getirerek, bir cinayetin örtbas edildiğini iddia ediyor.

 

Şimdi, sivil bir savcının, bu iddiaları bir suç
duyurusu kabul ederek, Abdurahman Çiftçi’nin cesedine ikinci bir otopsi
yapılmasını istemesi, hukukun gereği değil midir?

Yazılarımızı beğeniyorsanız hemen aşağıda yer alan Twitter ve Facebook düğmeleri aracılığı ile çevrenizle paylaşmanızı rica ederiz. Desteğiniz için teşekkürler!

Yazar:

Gencoy Sümer
Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum