“Dünya üstünde en güçlü silah, ateşlenmiş insan ruhudur.” der Montesquieu. Mühim olan, bu silahı hangi amaçla ateşlediğinizdir. Eğer amacınız insanlığa faydalı olmaksa, işte o zaman işiniz zorlaşıyor. Selçuk Yılmaz da ruhunu, kutsal bir görev için ateşleyenlerdendi. O, emniyet teşkilatında görev yapan, üniversite mezunu bir polis memuruydu. Görevini hakkıyla yerine getirmek, ne olursa olsun dürüstlükten ödün vermemek onun yaşam felsefesiydi.
Bir gece görev dönüşü, şüphelendiği şahsın kimlik kontrolünü yapar. Şüpheli şahsın ismi Erkan Zelyurt’tur. Bu sırada Selçuk, bir inleme sesi duyar ve ne olduğunu anlamaya çalıştığı esnada Erkan kaçar. Selçuk, tazı gibi kaçan şüphelinin ardından silahını çeker. Amacı onu vurmak değildir. Silahını, Erkan’ın sırtına isabet ettirecek şekilde atmak ve onu etkisiz hale getirmektir. Selçuk amacına ulaşmıştır ama Erkan ölmüştür.
Selçuk, çocuk tacizcisi ve yasa dışı terör örgütü üyesi Erkan Zelyurt’u öldürmekten yargılanır ve dokuz ay tutuklu kalır. Olay gecesi Erkan Zelyurt’un, uyuşturucu ve uyarıcı madde alması sebebiyle damar yolu tıkanmış, ani ve yüksek tempoda hareketinden kan basıncına dayanamayan atar damarın yırtılmasından dolayı öldüğü anlaşılmıştır. Ve mahkeme Selçuk Yılmaz’ın berat etmesine karar verir.
Selçuk özgürdür. Ama yasadışı terör örgütünün ölüm listesine alınmıştır. Selçuk’un bundan sonraki hayatı artık yeni bir kimlik ve yeni bir yüzle devam edecektir. Çünkü emniyet teşkilatı, onu koruma programına almıştır.
Annesi, babası ve kız arkadaşı Violet’ın dışında hiç kimseyle görüşmesine izin verilmez. Onlarla da belirli gün ve saatlerde görüşebilir.
Tek dostu ve meslektaşı Yusuf, Selçuk’u her zaman kollar ve tedbiri elden bırakmaması için onu uyarır. Selçuk bu uyarıları kulak arkası etmez ama örgüt militanlarının karşısına çıkacak cesareti bulamayacağını da bilir. Çünkü onlar, pusu kurup kalleşçe arkadan vuran insanlardır.
Selçuk ve Yusuf bir gece yürüyerek evlerine giderken, Selçuk’un telefonu çalar, arayan Violet’tir. Bir süre konuşurlar.
Dokuz ay önce, o talihsiz olayın gerçekleştiği yere geldiklerinde, Selçuk’un bütün yaşadıkları gözlerinde canlanır. Kendini çabuk toparlasa da, o gün olan biten ne varsa hafızasına kazınmıştır bir kere.
Selçuk ve Yusuf, evlerinin önüne geldiklerinde korkunç bir patlama olur ve arkasından kurşun yağmuruna tutulurlar. Saldırı… dokuz yönünde!
Selçuk’un tek dostu ve meslektaşı Yusuf, gözlerinin önünde can verir.
Selçuk olayın şokunu henüz atlamadan, kendini bir başka çıkmazın içinde bulacaktır.
İstihbarat müdürü Selçuk’u, gizli bir göreve atamak için neden ısrar etmektedir?
Yeni görevinde Selçuk’u neler beklemektedir?
Her şeyden önemlisi, dostu ve meslektaşı Yusuf’un kanı yerde mi kalacaktır? Yoksa bu görev, Yusuf’un intikamını almak için bulunmaz bir fırsat mıdır?”
Kitabın yazarı Gürkan Karahan, bir emniyet mensubudur. Kitabında bize, terör örgütlerinin gençleri nasıl tuzağına düşürdüğünü, o gencecik fidanların, beyinleri yıkanarak hayatlarını nasıl ziyan ettiklerini en ince ayrıntısına anlatmış. Ayrıca terör örgütlerinin, dış mihraklar tarafından nasıl organize edildiğini de gözler önüne sermiş.
Emniyet teşkilatımızın bu güçlerle, kahramanca nasıl mücadele ettiğini en ince detayına kadar yazmış.
Keyifli okumalar diliyorum.
- Kitabın Adı: Dokuz Yönünde
- Yazarın Adı: Gürkan Karahan
- Türü: Suç/Macera
- Sayfa sayısı: 272
- Yayınevi: Gözgü Yayıncılık
Yazar:
En Son Yazıları
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ekim 2019Dokuz yönünde
- Polisiye Kitap Tanıtım20 Şubat 2019BİR CİNAYET SENFONİSİ