Malum cemaat, Fenerbahçe’yi ele geçirmeye mi çalışıyordu?
Daha 3 Temmuz günü ilk gözaltılar başladığında akla gelen, ancak her nasılsa hasır altı edilen bu sorunun sanki bir yıl sonra ilk kez gündeme getirilmişcesine bazı sakallı televizyon yorumcularında şaşkınlık yaratmasına aslında gülüp geçmek lazımdı.
Ama yapamıyorduk.
Çünkü bu şike operasyonundan o kadar kötü kokular gelmeye başlamıştı ki, akla takılan sorulara akla uygun cevaplar bulmak kaçınılmaz olmuştu.
Sakallılardan biri olan Rasim Ozan’ın malum cemaati canla başla savunmasını anlayışla karşılayabilirdik. Ne de olsa varlığını mensubu olduğu cemaate borçluydu.
Ancak, ileri sürdüğü gerekçe o kadar yetersizdi ki, bir çocuğu bile kandırmaya yetmiyordu.Özetle şöyle diyordu Rasim Ozan: Bu cemaat denen topluluk, sınırları belli, dsipline edilmiş bir sivil toplum örgütü değil. Örneğin bir sendika, bir muhafazakarlar derneği ya da birmeslek örgütü olsa, herhangi bir kurumu ele geçirmesinden söz edilebilir. Ama bu cemaatin, başkanı yok, sekreteryası yok, amblemi yok,mühürü yok… Nasıl olup da bir derneğe el koyacak, onu ele geçirecek?
Rasim Ozan bizi aptal sanıyor olmalıydı. Anlattığı sistem zaten cemaatin çalışma sistemi değil miydi? Eğer cemaat, bir şirket, bir dernek, bir klüp gibi kendi varlığını ortaya koyacak araçlardan ama en önemlisi simgelerden yoksunsa, Zaman gazetesinin cemaatin yayın organı olduğu nasıl iddia edilebilmekteydi? Aynı şekilde Yazarlar Vakfı’nın Gülen tarikatıyla bağlantısı nasıl kurulmaktaydı? Açılan onlarca okulun cemaate ait olduğu nereden ve nasıl bilinmekteydi?
Rasim Ozan’a göre, herhalde Fethullah Gülen Fenerbahçe’ye başkan olmadıkça sorun yoktu. Oysa cemaatin faaliyetleri tam da kendisinin itiraz ettiği biçimde gerçekleşmekteydi. Yani cemaat, kurumları, kendisine biat eden etkili ve yetkili bireyler aracılığıyla kıskacı altına almaktaydı.
Bunun kısa bir süreç olmadığını herhalde farkındasınızdır. Zaten cemaatin en önemli özelliği sabırdır. Sabırla ilmik ilmik örmek ve son vuruşun yapılacağı günü beklemek…
Bu kararlar nasıl alınır, nerede alınır, görevler nasıl dağıtılır, onu bilemem. Ama şunu söyleyebilirim. Dünyanın hangi köşesinde okul açmaya, yurt yapmaya nasıl karar veriliyorsa, kimler nasıl bu işe girişiyorsa, mekanizma gene aynı şekilde çalışacaktır.
Fenerbahçe’nin cemaat tarfından ele geçirilme operasyonu da benzer bir süreci içeriyordu. Önce cemaatle ilgili olumlu mesajlar verildi. Arkasından cemaate, Fenerbahçe üyeleri arasından yeni katılımlar sağlandı. Bazı müritlerin yönetime girmeleri ve etkili olmaları temin edildi. Operasyon öncesine kadar bütün bu aşamalar tamamlandı.
Geriye, uygun bir zamanda başkanı devirip yerine cemaaten birini başkan seçtirmek kalmıştı. Hatırlarsanız, geçen yıl Temmuz’un ilk haftasındaki yoğun dedikodulardan biri de Sabri Ülker’in Fenerbahçe’ye başkan olacağı şeklindeydi. Sabri beyin hükümete ve Gülen’e çok yakın bir isim olduğunu, ve Fenerbahçe’ye sponsorluk yaptığını da unutmayalım.
Şike operasyonunun aslında Fenerbahçe Spor Klübünü ele geçirmeye yönelik olduğunun ve cemaat tarafından düzenlendiğinin en en saygın kanıtları arasında, polis’in ısrarlı ve aşırı gayretkeş tutumu yer almaktaydı kuşkusuz. Bu tutum, aynı zamanda Fenerbahçe yöneticilerini aşağılamaya, karalamaya kadar varan insanlık suçlarını da içermekteydi. Polisin,kendi araştırmalarına dayanarak, televizyonun keçi sakallı yorumcularına takla attırdığı “şike yapılmıştır ön yargısı” ise tam bir yargısız infazdı.
Oysa şimdi biliyoruz ki ortada ne 19 maçlık bir şike koleksiyonu vardır, ne de aldığı paraları sayan bir Emenike fotoğrafı. Bir milyon doların fotoğraftaki valize sığmayacağı ise mahkeme heyetinin gözleri önünde ispat edilmiştir.
Adaletin hükmü ne olursa olsun, burada daima hatırlanacak olan polisin yaptığı yargısız infazdır.
Öte yandan, Türkiye’de yaşayan bütün aklı başında insanlar gibi Fenerbahçeliler de biliyorlardı ki, Polis’te cemaatin etkinliği oldukça fazlaydı. Ne kadar inkar edilirse edilsin, polis örgütü içinde Fethullah Gülen’in etkili olduğunu gösteren bir çok kanıt vardı. Bu konuda yazılan kitapların işaret ettiği sorular cevapsız bırakılmış, bunun yerine yazarları hakkında davalar açılmış, tutuklama kararları çıkarılmış, işlerinden kovulmaları yolunda telkinler yapılmıştı.
Bu durumda, Fenerbahçe’yi ele geçirme operasyonunun bir parçası olan polisin amacın hasıl olması için sahte kanıtlar üretmediğini bize kim garanti edebilirdi.? Hiç kimse.
2013’ün sonlarına doğru baş gösteren hükümet-cemaat kavgası bütün bu kirli çamaşırları orta yere döktü. Hükümetin “devlet içinde paralel yapılanma” diye adlandırdığı cemaat etkinliğini sonunda Mısır’daki sağır sultan bile duydu. Polis ve yargıdaki bu etkinliğin “ortaya çıkışı” ve yasal kovuşturmaya uğraması, sürecin yeni baştan başlamasına ve yargılanmanın yenilenmesine kadar işi götürdü.
Keçi sakallı cemaat yazarlarının iddia ettiği gibi, bundan 2-3 yıl önce,Fenerbahçelilerin cemaate olan tepkisi durup duruken ortaya çıkmış değildi. Tam tersine, zaman içinde giderek güçlenen ve haklılık kazanan bir tezdi. O günlerde Fethullah Gülen’e en ılımlı yaklaşan Cengiz Çandar, Oral Çalışlar gibi yazarlar bile akıllarından geçen bu kuşkuyu açıkça ifade ediyorlardı.Ve onların özgürce yaptıkları bu beyana, bizim Rasim Ozan efendi yarı şaşkınlık yarı tehditkar bir ifadeyle, Ergün Babahan’ın başına gelenleri hatırlatmaktaydı.
Fenerbahçe-Galatasaray maçı sonrasında oğluyla birlikte polisin ağır bir gaz bombardımanına maruz kalan Ergün Babahan, olayın sıcaklığıyla ilk tepkilerini twitter da Fethullah Gülen’i suçlar biçimde vermiş, daha sonra özür dileyip nedemet getirmesine rağmen Star’dan kovulmaktan kurtulamamıştı.
İnsanın ‘ne cemaatmiş be’ diyeceği geliyordu.
“Dokunan yanıyordu” gerçekten.
Yazar:
- Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.
En Son Yazıları
- Makale20 Mayıs 2024Femme Fatale Nedir? Edebiyat ve Sinemada Kötü Kadın Tiplemesi
- Agatha Christie15 Mayıs 2024Agatha Christie Kitaplarını Hangi Sırayla Okumalısınız?
- Makale14 Mayıs 2024Sharon Tate Cinayeti: Roman Polanski’nin Eşinin Korkunç Ölümü
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ağustos 2020J.W. Stephenson İle Sahte Banknot Dosyası Romanı Üzerine Söyleşi