Polisiye Hikaye Oku Hayalet

Polisiye Hikaye Oku Hayalet

Polisiye Hikaye: HAYALET – 1

Saatler süren baygınlıktan sonra kendine gelip gözlerini zorlukla araladığında, bileklerine değen metalin tanıdık soğukluğunu hissetti. Yaşadıklarının kâbus değil gerçek olduğunu anladığı o kısacık anda, içini tekrar ani, dehşetli ve derin bir korku sardı. Yutkunmaya çalışarak kıpırdandı.Uyuşan kollarını hareket ettirmeye çalışmasıyla bileklerindeki yaralar biraz daha kanadı. İçini çekip endişeyle sol tarafındaki giysi dolabına baktı. ‘Onlar’ gibi olmak istemiyordu. Burada kalmak, burada kokmak, bu odada sonlanmak istemiyordu. Kilitte dönen anahtarın sesiyle paniğin o iğrenç paslı tadı tekrar, hızla yayıldı diline. Korkusunu belli etmemek için yutkunarak gözlerini sımsıkı kapattı. Katil, sigara kokusuyla beraber yavaş ve sessiz adımlarla içeri girdi. Yere ağır bir şey koydu. Fermuar sesini duyunca gözlerini hafifçe araladı. Katil çantasından kalın, demir bir boru çıkarmış, iğrenç bir gülümsemeyle ona bakıyordu.

Ağzındaki kocaman, kirli bezin izin verdiği ölçüde ses çıkarmaya, itiraz etmeye, gözleriyle yalvarmaya çalıştı. Ama hepsi boşunaydı.Katil, kadının çırılçıplak bedenine gözleri parlayarak eğildi, ağzındaki sigarayı eline aldı ve göbek deliğine var gücüyle, dişlerini sıkarak bastırdı. O anda kadının içinden binlerce parça kopmuş, katil sigarayı her çevirdiğinde beyin hücreleri biraz daha oyulmuştu sanki. Gözlerinden akan yaşlarla sadece baktı. Katil birden, kadınla göz göze gelince boruyu kaldırdı ve bütün gücüyle sağ koluna indirdi. Kadın gözlerini sımsıkı kapattı. Kırılan kemiğin çatırtısı kadının sessiz çığlığıyla birleşti. Sonra da hiç tereddütsüz sol koluna… Acı artık anlamını ve varlığını aşmış, bambaşka bir seviyeye çıkmıştı. Katilin vahşi kahkahasıyla beraber sonraki darbe yüzünün tam ortasına şiddetle indi. Ve sonra bir daha, bir daha…

Polisiye Hikaye: HAYALET – 2

Zil uzun uzun çaldığında Ateş, dün gece beraber olduğu kadının adını hatırlamaya çalışarak camın önünde dikiliyordu. Ayılmak için içtiği sabah kahvesinden bir yudum aldı, bilgisayarın başına geçti ve güvenlik kamerası görüntülerine baktı. Kapıda oldukça endişeli görünen siyah, kısa saçlı, takım elbiseli, genç bir adam vardı. Yavaş adımlarla yürüyüp otomatiğe bastı, dairenin kapısını açtı ve adamın merdivenlerden çıkan ayak seslerini dinledi bir süre. Adam yukarı çıktığında, içeri girmesini engellemek için kapının önünde durdu.‘Ateş Karal?’ dedi adam saklayamadığı bir gerginlikle. Ateş’in başını sallaması üzerine devam etti. ‘Ben Kaya Arcan. Arcan Reklam Ajansı Kurucusu ve Genel Müdürü.’ Elini uzattı. Adamın eline bir süre tereddütle bakan Ateş aceleyle tokalaştı.‘Ne istiyorsunuz?’‘Lütfen içeri girmeme izin verin. Sadece size anlatabileceğim ve sadece sizin çözebileceğiniz bir olay var.’ Adam çok gergin, endişeli ve korkmuş görünüyordu. Ateş geri çekildi, adam gözle görülür bir rahatlamayla içeri girdi, yuvarlak toplantı masasına oturup cebinden bir mendil çıkardı ve alnını sildi. ‘Felaket.’ dedi üzüntülü gözlerle Ateş’e bakarak. ‘Ailemden kalan her şeyimi yatırdım ben bu ajansa. Bir de onlarca çalışan… Nasıl böyle bir şey olabilir? Hem de hepimizin burnunun dibinde! Mahvoldum!’‘Sakin olup baştan anlatırsanız iyi olur.’ dedi Ateş bir yandan acıyıp diğer yandan kızdığı adamın karşısına otururken.‘Haftalardır ajansta garip bir koku vardı, tuvaletleri, lavaboları suçladık ama bu sabah ne olduğu ortaya çıktı. Metin yazarımız Cihan Yakar’ın odasındaki giysi dolabında üç çıplak kadın cesedi bulduk. Üçü de yemyeşil, çürümüş.’ Kaya Arcan kokuyu tekrar duymuş gibi yüzünü buruşturdu.‘Cihan Yakar’ın odasında niye giysi dolabı var?’ diye sordu Ateş.‘Cihan işe başladığından beri, yani geçen yıldan beri orada kalıyor. Çok yetenekli bir metin yazarı ama işte biraz… nasıl desem… serseri, sorumsuz, dünyayı umursamayan biri. İşe başladığında evsiz barksız bir adamdı. Kısa sürede gerçekten başarılı oldu, ben de ona kalması için o odayı verdim.’‘Yani katil size göre Cihan Yakar?’ dedi Ateş gözlerini kısarak. Sonra kendinden emin bir sesle ekledi. ‘Ki yüksek ihtimalle öyledir ya da çalışanlarınızdan biridir. Büro bu tür davalarla ilgilenmez. İyi günler.’ Ateş konuşmanın bittiğini göstermek üzere ayağa kalktı.‘Lütfen Ateş bey.’ dedi adam yalvaran bir sesle. ‘Polislerin ajansa doluşmasını bizim sonumuz olur. Zaten günlerdir işe gelmeyen üç çalışanımı dolabın içinde bulmak bana yetti…’Ateş şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. ‘Bulduğunuz üç ceset ajans çalışanlarına mı aitti?’‘Evet.’ dedi adam yenik ve yorgun bir sesle. Sonra Ateş’i ikna etmek için son bir hamle yaptı. ‘Bu davayı sadece siz çözebilirsiniz çünkü…’ Ateş kaşlarını çatarak adama baktı. Kısa bir tereddütün ardından Kaya Arcan başını ellerinin arasına alarak devam etti.‘Şu an hala kayıp olan dördüncü bir çalışanımız var…’

Polisiye Hikaye: HAYALET – 3

Bunun üzerine Ateş kabul ettiğini belli etmek için başını sallayarak Kaya Arcan’a baktı ve tekrar karşısına oturdu. Kabul etmek zorundaydı çünkü bir insanın hayatı söz konusuydu. Bu işi kesinlikle polise bırakamazdı çünkü Büro, olayı gereksiz prosedür ve yazışmalardan uzak bir şekilde daha çabuk çözebilir; şimdilik düşük bir ihtimal de olsa dördüncü kurbanı canlı olarak bulabilirdi. Hemen telefona sarıldı ve Ece’yi aradı. ‘Toplantı. Hemen.’Yirmi dakika sonra hepsi toplantı masasının etrafında oturmuş, Kaya Arcan’ın anlattıklarını dinliyorlardı. Kaya Arcan’ın özeti bitince ‘Çalışanlarınız ne zamandır işe gelmiyor?’ diye sordu Ece.‘İlk çalışanımız, Müge Bilginsoy kaybolalı 3 hafta oldu. Ondan sonra, bir hafta arayla Zehra Doğanca ve Ceren Tekinol işe gelmemeye başladı.’‘Peki, çalışanlarınız işe gelmeyince cep telefonlarını, evlerini, ailelerini aramadınız mı?’ diye sorguya devam etti Ece.‘Hepsinin telefonu kapalıydı. Müge’nin ailesi, kimsesi yoktu. Yalnız yaşardı. Onun için çok endişelendim. Bir hafta sonra Zehra da işe gelmemeye başlayınca endişelerim artık ciddi boyutlara ulaştı. Ancak ertesi gün Zehra’dan bir e-posta aldım. Müge ile birlikte başka bir şirkette iş bulduklarını, en kısa zamanda gelip istifa işlemlerini yapacaklarını belirten bir e-postaydı. Sonra endişem öfkeye dönüştü tabii.’‘Peki ya Ceren?’ diye merakla sordu Yaprak.‘Sonraki hafta da Ceren iki gün boyunca ortalarda görünmedi. Ardından yine bir e-posta geldi. Müge ve Zehra ile birlikte, başka bir yerde işe başlayacağını söylüyordu.’Kaya Arcan bir süre susup üzüntülü gözlerle önüne baktıktan sonra kendi kendine mırıldanır gibi konuştu.‘Meğer bütün onunla işi hala bitmemiştir.’

‘Öyledir değil mi?’ diye umutla sordu Kaya Arcan.‘O zaman plan şu.’ dedi Ateş, Kaya Arcan’ı duymazdan gelerek. ‘Önümüzdeki iki gün boyunca gece-gündüz çalışacağız. Aslı’yı sağ ele geçirmek için elimizden geleni yapacağız.’

‘Umarım onu bulmamız o kadar sürmez…’ diye mırıldandı Yaprak üzgün bir sesle.

Polisiye Hikaye: HAYALET – 4

‘Görev dağılımı yapalım.’ diye önerdi Ece.

‘Tamam.’ dedi Ateş. ‘Sen, Yaprak ve ben olay yerine gidiyoruz. Yaprak, gitmeden önce bol bol delil torbası ve üç ceset torbası al. Kurbanlara otopsi yapman gerekecek.’

Yaprak’ın gözlerini heyecanla parladı. Neredeyse bir yıldır otopsi yapmamıştı ve bu dava şimdiden sıra dışı olmaya başlamıştı bile. Hemen ayağa kalkıp laboratuvara çıktı. Ateş Bora’ya bakarak devam etti.

‘Bora, sen de Kaya Bey’den kızların ve onun e-posta adreslerini al. Bir bak bakalım, o postaların nereden, kim tarafından gönderildiğini bulabilecek misin? Sonra da bu üç kızın ailelerini, gittikleri okulları, internet hesaplarını, telefon konuşmalarını, aklına gelebilecek her şeylerini araştır. Mutlaka katili onlara çeken ortak bir yönleri olmalı. Bir sürü çalışan varken neden bu üç kız?’

Ateş bir süre kaşlarını çatarak düşündükten sonra fısıltıyla devam etti. ‘Şu an şüphelimiz Cihan Yakar. Onun da tüm bilgilerini, her şeyini, donunun rengine kadar istiyorum.’ Bora sessizce başını salladı ve Kaya Arcan’ın yanına gidip bir takım sorular sormaya başladı.

‘Bu sefer polisle başımız büyük belaya girecek.’ dedi Ece gergin bir sesle fısıldayarak.

‘Şu an beni tek ilgilendiren Aslı Yaylacı’yı sağ bulmak.’ dedi Ateş. ‘Merak etme, Komiser Nihat bu sorunu halleder. Hatırlasana, sayemizde pek çok olayı kendi çözmüş gibi yaparak tüm alkışları toplamıştı.’ diye alaycı bir sesle ekledi.

‘Haklısın. Beğenilmeyi her şeyin üstünde tutan bir adam.’ dedi Ece. Bir süre sonra ekledi. ‘Ben çıkıp otoparktan panelvanı getirsem iyi olur. O üç cesedi taşımak için en uygun araç o olacak galiba.’ Ateş onaylarcasına başını salladı ve kilitli bir çekmeceden anahtarları çıkarıp Ece’ye uzattı.

Yarım saat sonra Levent’te, Arcan Reklam Ajansı’nın kapısından içeri giriyorlardı. Burası bir alışveriş merkezinin üstündeki iki geniş kattan oluşan büyük ve modern bir şirketti. ‘Kaya Arcan endişelenmekte haklı.’ diye düşündü Ateş. ‘Gerçekten de her şeyini buraya yatırmış olmalı.’

İçeri girdiklerinde onları uzun boylu, sarışın ve oldukça yakışıklı bir adam karşıladı.

‘Kaya Bey yolda olduğunuzu haber verdi.’ dedi gülümseyerek. ‘Ben Mesut Mert Demirci. Müşteri Birimi Müdürü.’

Herkes kendini tanıttıktan sonra Mert Demirci ‘Buradan.’ diyerek onları asansörle üst kata çıkardı. Asansörden indikleri anda başlayan koku, sol taraftaki geniş ve uzun koridora girmeleriyle her adımda biraz daha arttı. Mert, cebinden bir anahtar çıkararak koridorun sonundaki kapıyı açtı, ‘İyi günler.’ diyerek gözden kayboldu.

İçeri girmeden önce Yaprak’ın verdiği steril maske ve eldivenleri taktılar, nefeslerini tuttular.

Ve gördükleri manzara karşısında bir süre konuşmadan oldukları yere çakılı kaldılar.

Polisiye Hikaye: HAYALET – 5

Bomboş odanın tam ortasında kocaman, iki kişilik bir yatak vardı. Yatağın üzerindeki beyaz çarşaf, pislikten bej rengine, yer yer de kan lekeleriyle kahverengiye dönük koyu bir kırmızıya dönüşmüştü. Yatağın demir başının her iki yanından açık kelepçeler sarkıyordu. Odada ceset kokusunun haricinde hafif bir eter kokusu da vardı. Yatağın sol tarafındaki büyük giysi dolabının bir kapısı açılmış ve içinden, olması gerekenin tam tersi bir açıyla yeşille mor arası bir kol ve kaskatı bir bacak sarkmıştı.

‘Umarım kimse hiçbir şeye dokunmamıştır.’ dedi Yaprak odadaki her ayrıntının fotoğrafını çekerken. Sonra çantasından delil torbalarını çıkardı ve ilk önce yatak başındaki kelepçeleri aldı, ayrı ayrı torbalara koydu. Yatağın üzerindeki çarşafı dikkatlice toplayıp katladı büyükçe bir delil torbasına yerleştirdi. Sonra kapıdan, yatağın başından, pencerelerden ve dolap kapılarından parmak izleri aldı.

Bu iş bitince DNA analizi için aynı yerlerden bir kez daha, bu kez pamuklu çubukla örnek topladı. Sonra yere eğildi ve tüm zemini taradı. Yatağın altında bulduğu, eter kokan bir gazlı bezi ve ahşap parke zeminin farklı yerlerinde bulduğu bir kaç saç telini de alıp delil poşetine koyduktan sonra ayağa kalkıp kapının yanında sessizce bekleyen Ateş ve Ece’ye döndü.

‘Cesetleri çıkarmama yardım eder misiniz?’

Ateş ve Ece dolaba doğru yürüdüler. Ateş’in dolabın kapağını yavaşça ve dikkatlice açmasına rağmen üç ceset de aniden, tuhaf bir şapırtıyla ayaklarının dibine yuvarlandı. Üçü de dehşetle geri çekildiler. Böyle bir manzarayı daha önce hiç görmemişlerdi.

Her üç cesedin de her yeri kıvranan küçük kahverengi kurtçuklarla kaplıydı…

İlk düşen, yani az önce dolabın kapısından kolunu ve bacağını gördükleri ceset diğerlerine oranla nispeten daha iyi durumdaydı. Daha az çökme, yeşerme ve morarma. Bu en son kurban Ceren Tekinol olmalıydı.

En son düşen cesedin ise, ki muhtemelen ilk kurbana, Müge Bilginsoylu’ya aitti, karnı patlamış; diğer kurbanların üzerine ve zemine yayılan bağırsaklarını milyonlarca kurt kaplamıştı.

Üç cesedin de yüzü parçalanmış, hatta bir tanesinin kemikleri korkunç bir şekilde dışarı fırlamıştı.

Bütün bu gördüklerinden sonra hepsi tiksinti ve şaşkınlıkla birbirlerine bakakaldılar…

Polisiye Hikaye: HAYALET – 6

İlk toparlanan Ateş oldu. ‘Elimizi çabuk tutmalıyız.’ dedi gergin bir sesle. ‘Aslı Yaylacı da bu hale gelmeden katili bulmalıyız.’

Yaprak ve Ece hemen harekete geçti, Ateş de yardımcı olmak için eğildi. Mümkün olduğunca yavaş ve dikkatli bir şekilde, cesetleri ceset torbalarına koymaya başladılar. Yaklaşık on beş dakika sonra işleri bittiğinde üçü de derin bir nefes aldı.

‘Şimdi bunları panelvana koyup laboratuvara götürmem gerek.’ dedi Yaprak. Üçü hep beraber delil torbalarını ve cesetleri teker teker taşıyıp aşağı, otoparka indirdiler. Ateş anahtarları Yaprak’a verdi.

‘Bora’yı ara, sana yardım etsin. Biz de buradan gerekli bilgileri alıp sorguları tamamlayalım.’

‘DNA ve parmak izi eşleştirmesi için çalışanların parmak izlerini ve DNA örneklerini unutmayın.’ dedi Yaprak. ‘Ben de gidip bir an önce işe başlayayım.’ Kapıyı hızla kapattı ve gaza basıp uzaklaştı.

Ece ve Ateş asansörü beklerken Kaya Arcan otopark tarafından yanlarına geldi.

‘Merhaba.’ dedi kıpkırmızı gözler ve yorgun bir sesle. ‘Nasıl gidiyor? Bir şeye ihtiyacınız var mı?’

‘Evet.’ dedi Ece. ‘Kurbanların bilgilerine. Parmak izlerini almamız için odalarını incelememiz gerek. Ayrıca çalışanları tek tek sorgulamak, parmak izi ve DNA almak için izine.’

‘Ne isterseniz.’ dedi Kaya Arcan. ‘Yeter ki bu iş bir an önce bitsin.’ Sonra gözlerini kırpıştırarak devam etti. ‘Bu baş ağrısı beni öldürecek.’

Asansör geldiğinde yukarı, Kaya Arcan’ın geniş odasına çıktılar. Kaya, buraya geldiklerinde onları karşılayan Mesut Mert Demirci’yi aradı ve hemen odasına çağırdı. Sessiz ve gergin geçen ilk bir kaç dakika boyunca Ece ve Ateş Kaya’nın odasını incelemeye koyuldular. Sessizliği ilk bozan Ateş oldu.‘Cesetleri bulduğunuzda odaya kimler girdi?’

‘Ben, Mert Bey, ve yaratım grubundan Aysun Hanımla Nejat Bey. Kimsenin bir şeye dokunmasına izin vermedim. Hepsine ağızlarını sıkı tutmalarını tembihledim ve o katı hemen boşalttım. Sonra da size koştum zaten.’

‘Cihan Yakar’ı en son ne zaman gördünüz?’ diye sordu Ece.

‘İki gün önce. Son aldığımız reklam kampanyasının metinlerini getirdi. Biraz kahve içip sohbet ettik. Sonra da çıkıp gitti.’

‘Neden?’ diye sordu Ateş kaşlarını çatarak.

‘Dediğim gibi…’ diye cevapladı Kaya Arcan şakaklarını ovuşturarak. ‘Cihan biraz garip bir gençtir. Çok yaratıcı ve zekidir ama bir ofise kapanıp çalışamaz. Onu burada tutmamız mümkün olmadı. Ben de zamanla bazı şeyleri göz ardı etmeye karar verdim çünkü tek başına neredeyse tüm yaratım ekibinin yaptığı işi yapıyor ve fazla para da istemiyor. Ayrıca onun sayesinde pek çok büyük firmayla anlaşma yaptık.’

‘Anladım.’ dedi Ece başını sallayarak.

O sırada kapı hafifçe çaldı ve Mesut Mert Demirci ceketinin önünü ilikleyerek içeri girip Ateş ve Ece’nin karşısındaki koltuğa oturdu.

‘Siz Cihan Yakar hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye vakit kaybetmeden konuya girdi Ateş.

‘Cihan çok yaratıcı bir insan bence. Yani kimsenin aklına gelmeyen şeyleri bulmakta üstüne yok.’ Ece, Mert’in sesindeki hafif kıskançlık tınısını aklının bir kenarına not ettikten sonra sordu;

‘Peki, Müge, Zehra ve Ceren hakkındaki düşünceleriniz neler?’

‘İyi kızlardı.’ dedi Mert omuzlarını silkerek. ‘Çok yakından tanımıyorum, özel hayatlarını falan bilmem ama çalışkan ve becerikliydiler. Yani tuhaf bir sözlerine ve davranışlarına tanık olmadım. Sıradan insanlardı işte.’

‘Siz de aynı şeyleri söyleyebilir misiniz?’ diye sordu Ece, Kaya Arcan’a dönerek.

‘Kesinlikle evet.’ diye onayladı Kaya Arcan. ‘Burada çalıştıkları süre boyunca hiç bir sorun yaşamadık.’

‘Bize bu üç çalışanınızın yanı sıra Aslı Yaylacı’nın ve Cihan Yakar’ın bilgilerinin olduğu bir dosya hazırlatabilir misiniz?’ diye sordu Ece.

Kaya Arcan. ‘Hemen’ diye cevap verdikten sonra telefona sarıldı.

Yaklaşık on dakika sonra dosya önlerine geldiğinde, Ateş ve Ece çok garip bir şey fark etti.

Polisiye Hikaye: HAYALET – 7

Gördüklerinden emin olmak için dört kurbanın da resmini yan yana koyup bir kez daha baktılar.

‘Burada Cihan Yakar ile ilgili hiç bir bilgi yok.’ dedi Ateş.

‘Yok mu? Bir saniye.’ diye cevap verdi Kaya Bey ve yine telefona sarılarak Aysun Hanım’ı aradı. Bir süre şaşkınlıkla dinledikten sonra telefonu kapattı.

‘Cihan Bey’in sistemdeki tüm kayıtları ve bilgileri silinmiş.’ dedi hayret dolu bir sesle. Söylediğine kendi bile inanmamış bir hali vardı.

Ece ve Ateş sessizce birbirlerine baktılar.

‘Cihan Yakar’la yakın olan biri var mı şirkette?’ diye sordu Ece.

‘Yok.’ dedi Kaya Arcan. ‘Daha önce de söylediğim gibi arada bir gelir, metinleri verip gider. Kimseyle konuşup arkadaşlık ettiğini görmedim.’

‘İki ihtimal var.’ dedi Ece gözlerini kısarak. ‘Ya birisi suçu Cihan Yakar’ın üstüne atmaya çalışıyor ya da ajansta bir suç ortağı, onu kollayan birileri var.’

Uzun süren derin sessizliği Ateş’in telefonu bozdu. Bir kaç dakika dinleyip kaşlarını çatarak ‘Hmmm’ dedikten sonra telefonu kapatıp Kaya Arcan’a döndü.

‘Bize boş bir oda lazım. Çalışanlarını sorgulamamız gerek.’ dedi ayağa kalkarak

‘Bu odayı kullanabilirsiniz.’ dedi Kaya Arcan da ayağa kalkarak. ‘Aysun Hanım’a söylerim, çalışanları tek tek gönderir.’ Mert’e bir baş işareti yapıp birlikte dışarı çıktılar.

Yalnız kalınca Ece Ateş’e dönüp sordu. ‘Bora ne dedi telefonda?’

‘Cihan Yakar’la ilgili hiç bir şey bilgiye ulaşamamış. Adam sanki hayalet. Hiçbir yerde kaydının, kimliğinin, resminin, bilgisinin olmadığını söyledi.’

‘Mümkün değil.’ dedi Ece kaşlarını çatarak. ‘Böyle bir şey nasıl olabilir?’

‘Bu hayaleti gün yüzüne çıkarmalıyız.’ dedi Ateş kararlı bir sesle. ‘Arkasında çok güçlü birileri olmalı. Yoksa bu kadar kolay yok olamaz.’

‘Bu dava gittikçe çıkmaza giriyor.’ dedi Ece endişeli bir sesle. Sonra devam etti. ‘Farkındasın değil mi? Dört kurban da birbirine aşırı derecede benziyor.’

İkisi beraber tekrar dönüp sehpanın üzerindeki Müge, Zehra, Ceren ve Aslı’nın resmine baktılar.

Siyah, uzun düz saçlar, çıkık elmacık kemikleri, iri gözler, bembeyaz bir ten… Ateş kaşlarını çatarak başını salladı.

Dört kurban da birbirine kardeş kadar benziyordu…

Polisiye Hikaye: HAYALET – 8

Yaklaşık iki saat sonra, sorguladıkları son çalışan da kapıdan çıktığında Ateş derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. ‘Elde var sıfır.’

Tüm çalışanlar benzer şeyleri söylemişlerdi. ‘Evet, Cihan Yakar yaratıcı ve zeki bir adamdı, buraya pek uğramazdı. Hayır, onu çok iyi tanımıyorlardı, şahsen tanışmamışlardı. Evet, Müge, Zehra, Ceren ve Aslı çalışkan ve iyi kızlardı. Hayır, tuhaf ve sıra dışı bir söz ya da davranışlarına tanık olmamışlardı. Evet, koku yaklaşık on gündür vardı, hayır hiç kimse hiçbir şeyden şüphelenmemişti…’

‘Şimdi ne yapıyoruz?’ diye sordu Ece yorgun ve yenik bir sesle.

‘Büro’ya dönelim.’ dedi Ateş. ‘Bir bakalım Bora ve Yaprak neler bulmuş?’ Sonra ekledi. ‘Burada ya şu an anlayamadığımız çok tuhaf, çok büyük bir şeyler dönüyor ya da gerçekten de kimsenin hiçbir şeyden haberi yok.’

Kaya Arcan’a teşekkür edip bir taksiye atladılar ve Büro’ya döndüler. Ece, Bora ve Yaprak’ı arayıp Ateş’in odasına çağırdıktan sonra kurbanların bütün resimlerini duvardaki panoya astı. Karşılarına geçip bir kez daha dikkatle incelemeye koyuldu.

Odaya ilk giren Yaprak oldu ve panodaki resimleri görünce hafif bir çığlık attı.

‘Bunlar kurbanların resimleri, değil mi?’

‘Evet.’ dedi Ateş.

‘Ama bunlar birbirinin aynı!’ dedi Yaprak hayret dolu bir sesle, gözlerini kocaman açarak. ‘Yani birbirlerine çok benziyorlar.’ Ece şüpheci bir şekilde, gözlerini resimlerden ayırmadan kafasını salladı.

O sırada Bora asık bir yüzle içeri girdi. Herkes oturduktan sonra Ateş Bora’ya sordu.

‘Neler buldun?’

‘Telefonda da söylediğim gibi,’ dedi Bora sıkkın bir sesle, ‘Cihan Yakar hakkında hiçbir şey. Adam tam bir hayalet.’ Bu durum istediği her bilgiye bir kaç dakika içinde ulaşmaya alışık olan Bora’nın hiç hoşuna gitmemişti. ‘Kızlar hakkında ise pek çok şey buldum ama önemli bir bilgi yok. Hepsi İstanbul’a sonradan gelmiş, aileleri burada yaşamıyor ama bu bize pek bir şey ifade etmez. İstanbul’daki gençlerin büyük çoğunluğu böyle zaten.’ İçini çekerek devam etti. ‘Dört kız hakkında da sıra dışı bir bilgiye rastlamadım. Ne internet hesaplarında, ne telefon kayıtlarında, ne de iş veya özel hayatlarında. Sıradan insanlarmış.’

‘Evet. Bunu bugün pek çok kez duyduk.’ dedi Ece başını iki yana sallayarak.

‘Ama katil bu kızları rastgele seçmiş olamaz. Mutlaka bir sebebi olmalı.’ diye itiraz etti Yaprak.

‘Rastgele olduğunu sanmıyorum.’ dedi Ece kendinden emin bir sesle. ‘Sen neler buldun?’

‘Üç kurban da dövülerek öldürülmüş.’ diye cevap verdi Yaprak. ‘Ölüm sebepleri künt travma; ölüm zamanları bir hafta arayla. Hepsinin vücutlarının pek çok yerinde sigara söndürülmüş. Bileklerinde kelepçeyle oluşmuş yaralar var. Her iki kolları da kırılmış. Yüzleri sert bir cisimle vurularak parçalanmış. Cinsel istismara rastlamadım. Ayrıca her üç kurbanın da kanında zehir, alkol veya uyuşturucu madde yoktu.’

‘Bu sıradan bir vaka değil.’ dedi Ece kendi kendine konuşur gibi. ‘Katilin kurbanların yüzüne vurduğu davalarda olay genellikle kişiseldir. Yani katilin kurbanlarla çok büyük bir derdi vardır.’

‘Peki ya deliller?’ diye sordu Ateş.

‘Her yerde kurbanların parmak izi ve DNA’sına rastladım. Onun dışında bir kaç iz ve örnek de vardı. Onları da sizin getirdiğiniz, çalışanların parmak izleri ve DNA örnekleriyle karşılaştırmam gerek. Gazlı bezdeki maddenin eter olduğu kesinleşti. Katil kurbanları eterli gazlı bezle bayıltıp bağlıyor olmalı. Yerde ve çarşafta bulduğum saç tellerinin biri hariç diğer hepsi kurbanlarla eşleşti. Eşleşmeyen saç telinin kayıp kurbana, Aslı Yaylacı’ya ait olduğundan şüpheleniyorum. Aslında elimde eşleşme için Cihan Yakar’ın parmak izi ve DNA’sı olsa harika olurdu.’

Yaprak’ın cümlesinin bitmesiyle Büro’nun telefonunun çalması bir oldu. Yaprak hemen fırlayıp açtı ve sesi hoparlöre verdi.

‘Ateş Detektiflik Bürosu.’ dedi. Nefes nefese kalmış bir ses ona yanıt verdi.

‘Ben Kaya Arcan. Ateş Bey’e söyler misiniz az önce ajansın etrafında Cihan Yakar’ın arabasını gördüm. Plakası 34 DBC 1218. Kırmızı bir Peugeot. Ah, işte şimdi yine geçti!’ Sesi çok heyecanlı ve korkmuş geliyordu. Ateş gitmek üzere ayağa kalktı.

‘Tamam, Kaya Bey. Siz ajanstan ayrılmayın. Ateş Bey hemen geliyor.’ deyip telefonu kapattı.

Ateş ve Ece hemen dışarı fırladı. ‘Motorla gidip senin Subaru’yu alalım.’ dedi Ateş merdivenlerden inerken.

Motora binip son hız uzaklaştılar…

Polisiye Hikaye: HAYALET – 9

Bir süre sonra Levent’teki Arcan Reklam Ajansı’na yaklaşmışlardı. Hava yavaş yavaş kararmaya, sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Ece ajansın önünden geçerlerken yavaşladı ve yukarı, Kaya Arcan’ın odasına baktı. Işıkları yanmıyordu.

Ajansın etrafında yavaşça bir kaç tur attıktan sonra ‘Orada.’ dedi Ateş sol taraftaki yolu göstererek. Ece hemen ilerden sert ve ani bir U dönüş yaptı ve gaza basarak kırmızı Peugeot’un arkasına takıldı. Aralarında beş-altı araba vardı. Hızla sağa, güvenlik şeridine giren Ece’nin kırmızı Peugeot’un önüne geçmesine ramak kalmıştı ki araba aniden önüne kırıp güvenlik şeridine girdi.Ece ve Ateş acı bir sesle sarsılıp ileri doğru ani bir frenle savruldular Ateş bağırarak bir küfür savurup pencereyi açtı. Peugeot’ya arkadan vurmuşlardı ve arabanın ön tamponu parçalanmıştı. Daha da önemlisi Peugeot biraz yavaşlayıp yola devam etmişti ve hemen hızlanmazlarsa adamı gözden kaybedeceklerdi.‘Yüzünü görebildin mi?’ diye nefes nefese sordu Ece, tekrar var gücüyle gaza basarken. ‘Görmedim. Başında şapka vardı.’ dedi Ateş burnundan soluyarak.Adam birazdan Etiler istikametine girdi. Aralarındaki mesafe oldukça fazlaydı ama yine de en azından araba hala görüş mesafelerindeydi.Tam o sırada, kırmızı Peugeot ani bir hareketle kırmızı ışıkta geçerek Nispetiye Caddesi’nden sola, Tepecik Yolu’na saptı.Ece ve Ateş yeşil ışığın yanmasını bekleyen arabaların arasında kalmışlardı. Ece direksiyona vurarak okkalı bir küfür savurdu. Yeşil ışığın yanmasıyla gaza bastı ama öndeki araba çoktan Tepecik Yolu’ndan son hız aşağı inip ara sokakların birinde gözden kaybolmuştu bile…
‘Siktir! Elimizden kaçırdık…’ dedi Ateş torpidoya sağlam bir yumruk atarak.

Polisiye Hikaye: HAYALET – 10

Tepecik Yolu’nda, ara sokaklarda, Nispetiye Caddesi’nde hatta Ulus ve Akatlar’da pek çok tur atan Ece ve Ateş yaklaşık bir saat sonra kırmızı Peugeot’dan umudu kesip ajansa gitmeye ve Kaya Arcan’la konuşmaya karar verdiler.İkisi de suratları asık içeri girdiklerinde Kaya Arcan odasında, karanlıkta, bir gölge gibi sessizce oturuyordu. ‘Yakalayamadınız…’ dedi hayal kırıklığıyla dolu bir sesle.‘Maalesef.’dedi Ece. ‘Çok yaklaşmıştık ama son anda elimizden kaçırdık.’Kaya Arcan cevap vermedi.‘Cihan Yakar ile ilgili hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz. Telefonu, plakası, faturaları, internet ve banka hesapları… Hiçbir şeyi yok.’ dedi Ateş.‘Bilemiyorum, hattını iptal ettirmiştir, sahte plaka almıştır, yanlış bilgi vermiştir, hesaplarını kapatmıştır…’ dedi Kaya Arcan omuzlarını silkerek. ‘Her şeyi düşünen bunları da düşünmüştür.’ Sonra kızgın bir sesle ekledi. ‘Benim iyi niyetimi suistimal etti. Beni aptal yerine koydu.’‘O zaman mutlaka bir planı olmalı.’ diye fısıldadı Ece Ateş’e bakarak.‘Buraya en son geldiğinde koridorda telefon konuşmasını duydum.’ diye söze girdi Kaya Arcan. ‘Saçmalama, Silivri’de, hatun, akşam, elimde gibi bazı kelimeleri anlayabildim. Sizce bunlar ne anlama geliyor?’‘Kesinlikle bir suç ortağı olduğuna…’ diye cevapladı Ece.‘Bu kızlarla ilgili iğrenç planları olmasından korkuyorum.’ dedi Ateş.‘Ne gibi?’ diye sordu Ece kaşlarını çatarak.‘Tutsak ettiği, işkence yaptığı zamanları ve öldürdüğü anları videoya çekip satıyor olabilir, hatta internet üzerinden canlı yayınlıyor olabilir.’‘Haklısın ama öyle olsaydı Bora mutlaka izini bulurdu.’‘O zaman neler dönüyor?’ diye Sordu Ateş ayağa kalkarak. ‘Göz göre göre elimizden kaçmasına izin mi vereceğiz?’‘Ve Aslı hala elindeyken.’ diye tamamladı Ece. ‘Bu şekilde gözden kaybolmaya, yok olmaya çalışıyorsa olay sandığımızdan daha büyük ve derin olabilir.’O da ayağa kalkıp loş odada, elleri cebinde dolaşmaya başladı. Bir süre sonra aniden durdu. Gördüğü şey karşısında dehşete düşmüştü.Kaya Arcan’a belli etmeden kitaplıktan bir şey alıp hızla ceketinin cebine attı ve telaşla Ateş’e döndü.‘Büro’ya dönmeliyiz.

Polisiye Hikaye: HAYALET – 11

Kaya Arcan’a aceleyle ‘İyi akşamlar.’ deyip hızla ajanstan ayrıldılar. ‘Neler oluyor?’ diye sordu Ateş asansörle aşağı inerken.‘Büro’da anlatırım. Önce Yaprak ve Bora’yla konuşmamız lazım.’ diye cevap verdi Ece elleri cebinde, az önce Kaya Arcan’ın kitaplığından aldığı şeyi sıkıca tutarak.Büro’ya döndüklerinde Bora ve Yaprak panonun başında onları bekliyorlardı. ‘Panoyu yeniden düzenledik.’ dedi Yaprak. ‘Dört kurbanın da resimlerini, otopsi raporlarını, bilgilerini ayrı ayrı astık. Ayrıca sizin ajanstan getirdiğiniz parmak izi ve DNA örneklerinde çok ilginç bir şeye rastladım.’‘Nedir?’ diye sordu Ece merakla. Yaprak eliyle panodaki olay yeri fotoğrafını göstererek anlatmaya başladı.‘Cihan Yakar’ın odasında, yani olay yerinde ajansta çalışan herkesin ya parmak izi ya da DNA örneği vardı!’‘Bu mümkün değil…’ dedi Ateş kafası karışık bir halde. Bir süre sonra ekledi. ‘O zaman iki ihtimal var. Ya ajanstaki herkes bu işin içinde ve tehlikeli bir oyun oynanıyor ya da katil ve suç ortağı kendilerini korumak için odaya delil yerleştirmişler.’‘Bu işlere yaklaşık bir ay önce başladıklarını düşünürsek delil toplamak ve yerleştirmek için yeterli bir süre.’ dedi Ece. ‘Bence ikincisi.’‘Bence de ikincisi. Ortada bizim bilmediğimiz hesaplar varsa bile ben Kaya Arcan’ın işin dışında tutulduğunu düşünüyorum.’ diye yorum yaptı Yaprak. ‘Yoksa neden gelip bizden yardım istesin ve olayı çözmemizi hızlandırmak için elinden geleni yapsın?’‘Mantıklı.’ diye başını salladı Bora.‘Sen ne düşünüyorsun?’ diye sordu Ece Ateş’e. Ateş bir süre camdan dışarı bakarak düşündükten sonra cevap verdi.‘Bazen ondan o kadar çok şüpheleniyorum ki kelepçeyi takasım geliyor. Bazen de gözüme öyle masum ve her şeyden habersiz görünüyor ki… Hiç bir şeyden emin değilim.’‘Ben en çok ajansa gittiğimizde bizi karşılayan Mesut Mert Demirci’den şüpheleniyorum.’ dedi Yaprak. Herkesin şaşkınlıkla ona bakmasından sonra açıklamaya koyuldu. ‘Bana sanki her şeyi o planlamış ve suçu Cihan Yakar’ın, hatta Kaya Arcan’ın üzerine atıyormuş gibi geliyor. Hayır, elimde bir delil yok, sadece içgüdü diyelim ama yine de yaptığınız sorguya göre cesetlerin bulunduğu sabah işe geç kaldığını unutmayalım.’

‘Ama o zaman bu mantığa göre ajanstaki herkes suçlu, suç ortağı ya da katile yardımcı olmuş olabilir.’ dedi Ece kaşlarını kaldırarak.
Hiçbiri cevap vermedi. Herkesin derin düşüncelere daldığı uzun sessizliği Bora bozdu.
‘Aranızda bir kişi bile Cihan Yakar’dan şüphelenmiyor mu?
‘Aslında haklısın.’ dedi Ateş. Yaprak heyecanlı bir sesle devam etti. ‘Cesedi bulan Aysun Hanım ve Nejat Bey de onunla ortak olabilir çünkü sadece kokudan şüphelenip kapıyı açtıklarını ve dolaptan sarkan kolla bacağı gördüklerini söylemişler ki ben buna hiç inanmadım. Niye durup dururken o odaya girdiler? Belki de artık cesetlerin bulunması gerekiyordu.’

Polisiye Hikaye: HAYALET – 12

‘Tabii ki elimizdeki delillere göre Cihan Yakar şu anda baş şüphelimiz.’ dedi Ateş.‘Hangi delillere göre?’ diye sordu Yaprak. ‘Elimizde onu somut olarak suçlayabileceğimiz tek bir delil yok. Onu olaya bağlayan şeyler olay yerinin onun odası olması, iki gündür ortalıkta görünmemesi ve sizi fark ettiğinde arabayla kaçması.’‘Haklısın.’ dedi Ateş. ‘Bunlar bir insanı katil yapmaz.’‘Bence bir şüpheli listesi yapalım.’ diye önerdi Bora ve tablet bilgisayarını çıkarıp önüne koydu.Yaklaşık on-on beş dakika sonra ellerinde, Yaprak’ın çıktısını alıp panoya astığı dört kişilik bir şüpheli listesi ve iki olası senaryo vardı.Şüpheliler: 1. Cihan Yakar 2. Mesut Mert Demirci 3. Aysun Yakacıoğlu 4. Nejat AkkayaSenaryo 1: Katil Cihan Yakar. Ona yardım eden bir suç ortağı ya da onu kollayan biri var.Senaryo 2. Katil diğer üçünden ya da ajanstan başka biri. Suçu Cihan Yakar’ın üzerine atıp sıyrılmaya çalışıyor.‘Tüm bunlara rağmen’ dedi Ece içini çekerek ‘Bu olayda kilit nokta yine de Kaya Arcan.’ Hepsi merakla ona baktılar. Bunun üzerine Ece cebinden çıkardığı nesneyi masanın üzerine koydu. Ateş ve Bora aniden nefesini tuttu. Yaprak hafif bir çığlık attı.Masada küçük, ahşap bir fotoğraf çerçevesinde genç bir kadınla adamın fotoğrafı vardı. Adam iri yapılı, kalın kaşlı, sert bakışlıydı. Ama kadın… Siyah, uzun, düz saçlı, iri gözlü, çıkık elmacık kemikli, beyaz tenli…‘Bu kurbanların aynısı!’ dedi Yaprak hayret dolu bir sesle.‘Sıradaki kurbanın bu kız olduğunu mu düşünüyorsun? diye sordu Bora. Ece gülümseyerek ‘hayır’ anlamında başını salladı.‘Bayanlar baylar, Kaya Arcan’ın yıllar önce vefat etmiş anne-babasıyla tanışın!’

Polisiye Hikaye: HAYALET – 13

Bir süre hiç kimse ne söyleyeceğini bilemedi. Hepsinin şaşkınlıktan adeta dili tutulmuştu.‘Kurbanların ortak noktalarını sonunda bulduk.’ dedi Yaprak. ‘Kaya Arcan’ın annesine benzemeleri.’‘Tüm bu olanlar Kaya Arcan’ın geçmişiyle ilgili…’ dedi Ateş.‘Birisi annesine benzeyen kadınları öldürerek ondan intikam alıyor olmalı. ‘ diye ekledi Bora.‘Bu kadar güçlü ve acımasız bir intikam neyin intikamı olabilir ki?’ diye sordu Yaprak.‘Kaya Arcan katilin annesine çok büyük bir kötülük yapmış olabilir mesela.’ dedi Ateş.Ece tüm konuşulanları bir süre sessizce dinledikten sonra konuştu.‘Belki de Cihan Yakar gerçek bir hayalettir…’‘Nasıl?’ dedi Yaprak. Ece soruya cevap vermek yerine başka bir soru sordu.‘Bora, Kaya Arcan’ı araştırdın mı?’‘Hayır.’ dedi Bora. ‘Davayı o getirdiği ve araştırma bilgilerinin çoğunu ondan aldığım için gerek duymadım.’‘O zaman hemen araştırır mısın?’ dedi Ece. Bora, bunun üzerine bilgisayarını alıp sessizce bir kenara çekildi. En geç bir saat içinde Kaya Arcan’ın tüm sırlarını öğreneceklerdi.‘Kafanda ne var?’ diye sordu Ateş Ece’nin yanına gelerek.‘Kafamdakileri bilseniz benim deli olduğumu düşünürsünüz.’ dedi Ece şaşkın bir sesle. ‘Ama içimden bir ses doğru yolda olduğumu söylüyor.’ Bir süre sonra ekledi. ‘Sanırım katili biliyorum.’‘Kim?’ diye sordu Yaprak ayağa kalkarak heyecanla.‘Kaya Arcan, nam-ı diğer Cihan Yakar!’‘Bir dakika…’ dedi Yaprak. ‘Tam olarak anlayamadım.’‘Cihan Yakar’a dair hiç bir şey bulamadık çünkü bilgileri saklanmış, silinmiş ya da korunmuş değildi. Sadece hiç var olmamışlardı. Zaten Cihan Yakar diye biri de hiç olmamıştı.’ diye bir solukta açıkladı Ece.‘Yani?’ dedi Ateş gözlerini açarak.‘İlk defa Kaya, Cihan’a kalması için bir oda verdiğini söylediğinde şüphelenmeye başladım. Sonra ajanstaki çalışanları sorgularken kimsenin Cihan’la şahsen tanışmadığını fark ettim. Varlığını herkes biliyor ama Kaya Arcan hariç hiç kimse onunla görüşüp konuşmamış. Sadece çalışmalarının çok iyi olduğu biliniyor. Ajansta yaşamasına rağmen kimsenin onu görmemesi aşırı tuhaf…’Düşüncelerini toparlamak istercesine boğazını temizleyip bir yudum su içti.‘Sonra Kaya Arcan’ın sürekli ağrıyan başı, ajansa biz tüm olay yerini inceleyip işimizi bitirdikten sonra gelerek geç kalması, sigara içmemesine rağmen çevresindeki belli belirsiz sigara kokusu, bir defasında Cihan’dan ‘genç’ diye bahsetmesi ve bugün bulduğumuz annesinin resmi… Bütün bu ipuçları bizi tek bir sonuca götürür.’ Bora dahil hepsi pür dikkat Ece’yi dinliyordu. Ece kendinden emin bir şekilde gülümseyerek devam etti.‘Kaya ve Cihan aynı kişi.’

Polisiye Hikaye: HAYALET – 14

Ece’nin Kaya ve Cihan’ın aynı kişi olduğunu söylemesiyle hepsinden hayret nidaları yükseldi.‘Bu imkansız bir şey.’ dedi Yaprak büyük bir şaşkınlıkla. ‘O zaman Kaya Arcan niye arayıp size onun plakasını verdi? Niye onu yakalatmaya çalıştı? Yani aslında o kişi kimdi? ‘‘Cihan Yakar’dı.’ dedi Ece. Yaprak gözlerini kırpıştırarak baktı. Hiç bir şey anlamamıştı.‘Kaya Arcan. Cihan Yakar.’ dedi Ece. Yaprakla bir an göz göze geldiler.‘Evet.’ diye bağırdı Yaprak. ‘Cihan Yakar adının içinde bir Kaya Arcan gizli!’‘Kesinlikle.’ dedi Ece başını sallayarak.‘Kaya Arcan’ın Dissosiyatif Kişilik Bozukluğu var. Diğer adıyla kişilik bölünmesi. Kişinin iki veya daha fazla kişiliği vardır ve bu hastalıkta kişi unutkanlık, zaman atlamaları ve şiddetli baş ağrıları yaşar. Kişilikler birbirinden habersizdir ve her birinin kendine ait bir geçmişi, dış görünümü ve yaşı vardır.’‘Aslında Kaya Arcan bize hep doğruyu söylüyordu ve gerçekten de Cihan Yakar’ı bulmamızı sağlamaya çalışıyordu.’ dedi Ateş hayret dolu bir ses tonuyla.‘Evet.’ diye onayladı Ece. ‘Geç kalmaları, zaman atlamaları yaşadığını gösteriyor olabilir, ayrıca baş ağrıları, Cihan’dan genç diye bahsetmesi, üzerindeki sigara kokusu… Anlaşılan Cihan Yakar ondan daha genç, serseri, sorumsuz, acımasız ve sigara içiyor. Ayrıca kırmızı bir Peugeot kullanıyor.’‘Yani iki farklı kişilik tek bedende ve birbirlerinden haberleri yok?’ dedi Yaprak. ‘Bu inanılmaz bir şey.’‘Kaya’nın Cihan’dan haberi olmadığından eminiz. Ama bazı vakalarda birinci kişiliğin ikinciden haberi yokken, ikincinin birinciden haberi olabilir.’‘Peki neden?’ diye sordu Yaprak omuzlarını kaldırarak.‘Nedenini şimdi bize Bora anlatacak.’ dedi Ece Bora’ya bakarak. Bora bir baş işaretiyle hazır olduğunu haber verdi. ‘Neler buldun?’‘Korkunç bir geçmiş.’ dedi Bora. ‘Babası, Kaya üç yaşındayken ölmüş. Onu az önce resmini gördüğümüz kadın, annesi büyütmüş. Ancak kayıtlarda onlarca kırık kol raporu buldum. Yani bir çocuğun kolu bu kadar çok kırılamaz.’‘Devam et.’ dedi Ece.‘Hatta doktorun birinin Sosyal Hizmetlere Kaya Arcan ile ilgili yazdığı mektubu buldum. Çocuğun bileklerindeki kanlı izleri, sert bir cisimle dayak yediğini, vücudundaki sigara yanığı izlerini ayrıntılı bir şekilde tarif ettikten sonra onlardan çocuğu aileden almalarını rica etmiş. O zamanki sistemi bilmiyorum ama Sosyal Hizmetler bu mektuba cevap bile vermemiş. Zaten annesi o on dört yaşındayken onu bırakıp başka bir adamla evlenmiş. Beş yıl sonra da vefat etmiş.’‘Çok kötü…’ dedi Ece başını iki yana sallayarak. ‘Başka kayda değer bir şey?’‘Sadece okul hayatında çok fazla devamsızlığı var ama çalışkan bir öğrenciymiş. Sebebi az önce bahsettiğin zaman atlamaları olabilir.’‘Sonuç olarak, dedi Ece ayağa kalkarak. ‘Kaya Arcan hem katil, hem de kurban. Annesinin ona yaptığı işkencelerin aynısı o da annesine benzeyen kadınlara yapıyor. Annesinden bir çeşit intikam alıyor. Ancak tüm bunları yaparken Cihan Yakar kişiliğine dönüştüğü için sonradan hiçbir şey hatırlamıyor ve bir sabah Kaya Arcan olarak, Cihan Yakar’a verdiğini zannettiği odada cesetler görünce bize koşuyor. Cihan Yakar onun için gerçek biri ve onu kendinden başka bir insan olarak algılıyor.’‘Cihan Yakar’ın Kaya Arcan’dan haberi var. Yani aynı kişi olduklarının farkında.’ dedi Ateş gözlerini kısarak. ‘Ondan şüphelenmesin diye odanın her yerine delil yerleştirdi ve kurbanların bilgisayarlarından başka bir yerde iş bulduklarına dair mailler attı.’‘Peki Aslı’yı niye öldürmedi? Niye onu alıp götürdü?’‘Çünkü artık çember daralmıştı. Kaya Arcan onları bulmaya çok yaklaşmıştı ve koku gittikçe artıyordu. Bir çözüm bulmak zorundaydı ve bir gece Aslı’yı alıp kaçtı.’‘Bora ajansın güvenlik kamerası görüntülerine bak.’ dedi Ateş. Bir kaç dakika sonra ‘Silinmiş!’ dedi Bora. ‘Hiçbir şey yok. Ajanstan, asansörden, otoparktaki kameralardan… Hiç birinde tek bir kayıt bile yok.’‘Cihan yakar silmiş olmalı.’ dedi Yaprak. ‘Yani siz şimdi aslında arabayla Kaya Arcan’ı mı takip ettiniz?’‘Maalesef.’ dedi Ece. ‘Bize telefon ettiğinde Kaya’ydı. Sonra kontrolsüz bir geçişle Cihan oldu ve bizden kaçtı ve sonrasında ajansa döndü. Ancak biz bir kaç saat önce odasına girince bence hala Cihan’dı ve Kaya rolü yapıyordu.’ Ateş onaylarcasına başını salladı. O da Kaya Arcan da bir gariplik fark etmiş ama ne olduğunu bulamamıştı.‘Hepsi bu kadar.’ dedi Ece. ‘Peki şimdi ne yapacağız?’‘Cihan’ı yakalamaya gidiyoruz.’ dedi Ateş deri ceketini giyerken.‘Olamaz.’ Mümkün değil.’ ‘Sanmıyorum.’

Polisiye Hikaye: HAYALET – 15

‘Ajanstan buraya geleli yaklaşık iki saat olmuş.’ dedi Ateş saatine bakarak. ‘Şu an Cihan mı, yoksa Kaya mı olduğunu bilemeyiz ama ajansta olma ihtimali fazla.’ Ece cevap vermeden telefonunu çıkardı.
‘Kaya Bey? Merhaba. Ben Ece. Hala ajanstaysanız gelip sizinle önemli bir konuda konuşmam gerek.’ dedi masum ve sevimli bir sesle. ‘Öyle mi? Pekala. Yarın konuşuruz o zaman. İyi geceler.’ Heyecanla Ateş’e döndü.

‘Acele et. Ajanstaymış ama müsait değilmiş. Gidip yakalayalım şunu.’

Son hızla, gelebilecekleri en kısa sürede geldikleri ajansta otoparka girdiler. Arabayı park etmeleriyle otoparktan çıkan kırmızı bir Peugeot’yu fark etmeleri bir oldu. Ece hemen arabayı tekrar çalıştırdı ve çıkış kapısına yöneldi.

‘Bizi gördü mü acaba?’ diye sordu Ece heyecanla. ‘Sanmıyorum ama uzaktan takip et. Arabayı tanıyor.’ dedi Ateş.

Kırmızı araba Leven’ten çıkıp Maslak yönünden TEM otoyoluna girmişti. ‘Silivri’ye gidiyor.’ dedi Ateş. ‘Kaya’nın anlattığı telefon konuşmasını hatırla, Cihan Silivri’den bahsetmiş. Oralarda bir ev ya da çiftlik satın almış olabilir.’

Uzak mesafeden yaklaşık bir saatlik bir takipten sonra kırmızı Peugeot Selimpaşa civarında yavaşlayıp sağ tarafta toprak bir yan yola saptı. Karanlık gecede arkasından hızla aynı yola girmek çok riskli olduğundan Ece patikanın girişinde yavaşladı, farlarını söndürdü ve birinci vitese takıp sessizce takibe devam etti. Şu an sadece öndeki arabanın kırmızı stop lambaları görünüyordu. Araba yaklaşık bir on dakika sonra farlarını söndürüp durdu. Ece de durup kontağı kapattı.

‘Bundan sonrasını yürüyeceğiz.’ diye fısıldadı Ateş arabadan inerken. Karanlık yolda ellerinde silahlarıyla sessiz ama hızlı adımlarla yürümeye başladılar. Peugeot’ya yaklaştıklarında bir ağacın arkasına girip izlemeye başladılar. Adam arabadan inmiş, bagajı açıp eğilmişti. Ateş’in bir baş işaretiyle aniden ağacın arkasından çıktılar.

‘Cihan Yakar!’ diye seslendi Ece silahını doğrultarak. ‘Ellerini kaldır ve bize dön!’ Adam bir an dondu. Sonra yavaşça onlara doğru döndü ve yüksek sesle bir kahkaha attı. Kahkahası sessiz gecede, etrafta yankılandı.

‘O geri zekalı Kaya söyledi değil mi burada olduğumu?’ diye sordu Kaya Arcan’ınkine benzeyen ama daha kalın, kaba ve garip bir sesle.

‘Ellerini başının arkasına koy ve yere diz çök!’ dedi Ateş sert bir sesle. Cihan onları hiç duymamış gibi elini ceketinin cebine soktu ve küçük bir tabanca çıkardı.

‘Bırak onu.’ dedi Ece sakin bir sesle. ‘Şu an yapabileceğin en iyi şey teslim olmak. Artık bitti. Yakalandın. Kurtuluşun yok!’

‘Siz öyle sanın kuş beyinliler!’ dedi Cihan Yakar alaycı bir sesle. Ani bir hareketle silahı şakağına dayadı. Ateş hemen öne atlayıp yetişmeye çabaladı ama Cihan çoktan tetiği çekmişti bile. Patlayan silahın sesiyle beraber ikisi de yere yuvarlandı. Ateş’in tek gördüğü adamın şakağından yerdeki tozlu toprağa süzülen kandı.

‘Siktir yetişemedim!’ diye bağırdı hızla ayağa kalkarak öfkeli bir sesle. Ece silahını beline geri koyup Ateş’in yanına koştu. ‘İyisin, değil mi?’ Ateş cevap vermedi. O sırada arabanın bagajından gelen hafif bir sesle ikisi de dönüp az önce Cihan Yakar’ın açtığı bagaja eğildiler.

Bagajın içinde gözleri kapalı, elleri ve ayakları bağlı, ağzına bir bez tıkılmış, çıplak vücudu kan içinde, siyah uzun saçlı bir kadın yatıyordu.

‘Aslı Yaylacı.’ dedi Ece heyecanla.

Ateş hemen eğilip nabzına baktı. ‘Yaşıyor.’ dedi rahatlamış bir sesle. ‘Tam zamanında yetiştik.’

Hemen telefonuna sarılan Ece Komiser Nihat’ı aradı. ‘Çok acele bir ambulans ve bir ekip alıp Selimpaşa tarafına gelir misiniz?’ Tam olarak bulundukları yeri tarif etti ve telefonu kapatmadan önce ‘Gelince anlatırım Nihat bey. Tuhaf bir vaka.’ deyip telefonu kapattı.

Aslı Yaylacı’yı ambulansa ve Cihan Yakar-Kaya Arcan’ı da Komiser Nihat’a teslim edip bütün sorulara cevap verdikten, hatta tüm olayları baştan sona iki kez tüm ayrıntılarıyla anlattıktan sonra Komiser Nihat’ı hayretler içerisinde bırakarak İstanbul’a geri döndüklerinde vakit gece yarısı olmuştu.

‘Bora’yla Yaprak’a haber ver Nevizade’ye gelsinler.’ dedi Ateş arabayı park ettiklerinde. ‘Bir-iki tek atıp öyle yatalım.’

– Son –

Yazar:

Kara Şapka

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum