TÜRK FUTBOL FEDERASYONDAKİ ZAFİYET…
4 temmuz sonrası kaosunun ilk haftaları….
UEFA ultimatomu federasyona verdi. Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine katılmasını engelle, engellemezsen kararı ben alacağım, ben alırsam sana da yaptırım uygularım, ona göre haaaa….. dedi.
Şike iddiaları gündeme geldiğinden beri ne yapacağını bilemeyen federasyon, daha bir hafta evvel, hukuka saygılıyız, masumiyet karinesine bağlıyız, mahkeme sonuçlanmadan hiçbir karar almayız teraneleriyle esip gürlediğini bir anda unuttu ve zikzaklarına yeni bir kavis ekleyerek Fenerbahçe’yi kırk satırla kırk katır arasında bir tercih yapmaya zorladı. Bu pejmürdeliği elinin tersiyle geri çeviren Fenerbahçe yönetimi, federasyondan bu kararı aynen uefa’ya geri postalamasını istedi. İstedi, çünkü Türk futbolunun ve Fenerbahçe’nin haklarını savunması gereken tek merci Türkiye Futbol Federasyonu idi.
Meğer federasyon başkanı, FB yöneticilerine sabah uçağa atlayıp gidin, Cenevre’de uefa yetkilileriyle görüşün diye akıl vermiş. Bu adam bu kadar saf mı? Çocuk mu kandırdığını sanıyor yoksa? Kendisinin yapması gereken işi, resmen hiçbir yetkisi olmayan insanlardan nasıl isteyebilir? Akıl alacak gibi değil.
Daha o zaman anlaşılmıştı ki, bu Başkan son derece donanımsız, yetersiz ve bilgisiz biridir. Ligden çekilecek bir takımın başına neler gelebileceğini bile bilmiyor. Fatih Altaylı bu soruyu soruyor. Başkandan cevap yok. Kıvırıyor da kıvırıyor. Altaylı ısrar ediyor. Beyefendiden gelen son cevap şu oluyor: Gereken yazı kendilerine gönderilir!
Milan ve Porto takımları, şike yaptıkları resmen mahkeme kararıyla saptanmasına ve eksi altı puanla lige başlamalarına rağmen, o yıl şampiyonlar liginden tard edilmediler. UEFA’nın dişi İtalya ve Portekiz federasyonlarını ısıramamıştı ama bir höst demesiyle bizim federayona diz çöktürmeyi becerdi. İç işlerini idare edemeyen sömürgeye, beyaz adam el koydu ve kuralları saptayıp gitti. Evet bu tam anlamıyla bir sömürge muamelesidir. Avrupa ülkelerine vurulamayan şaplak, bizim federasyona yumruk gibi inmiştir.
Bu kadar ufuksuz ve donanımsız bir Federasyon başkanından, tipik bir sömürge valisi gibi efendilerinin emirlerini yerine getirmesinden başka ne bekleyebilirdik ki?
Oysa, çok soylu davranarak sömürgecilerin ültimatomunu yüzlerine çarpabilir ve kararı siz verin diyebilirdi. Aslında kararı veren zaten onlardı. Ama resmen kararı verme rezaleti bizim federasyonun üzerine yıkıldı. Federasyon bu görülmemiş kepazeliğe imza atmaktan ve böylece FB’nin şampiyonlar ligine katılmasını engellemekten çekinmedi.
Bu geri zekalılığın en korkunç sonucu nedir biliyor musunuz? Mahkeme Fenerbahçe lehine sonuçlanırsa, klübün ve şahısların açacağı tazminat davalarının muhatabının bizim Federasyon olmasıdır.
Bu tüm futbol tarihimizin en rezil kararına imza atan Federasyon istifa etmelidir.
Fenerbahçe ise, derhal federasyon ve UEFA aleyhine eşi görülmemiş bir tazminat davası açmalıdır.
Mahkeme süreci bitti, cezalar verildi diye kimse düşünmesin. Süreç bitmemiş devam etmektedir. Yeniden yargılanma yapılacaktır. Ve bu kez yapılacak adil bir yargılamada gerçek ortaya çıkacaktır. O zaman federasyon ve UEFA hangi resmi nihai belgeye dayanarak, FB’nin haklarını gaspettiklerinin hesabını vermek zorunda kalacaklardır.
FENERBAHÇE’YE KARŞI KİRLİ İTTİFAK
Sonra bu ağır etkiye bir karşı tepki geldi. Yavaş yavaş, abartılı ve hukuk dışı konuşmaların yerini daha makul tartışmalar almaya başladı. Çünkü akil adamlar ortaya çıktı ve üç ay boyunca ErmanToroğlu gibilere suçsuzluk karinesinin ne olduğunu öğrettiler. Savcının her mahkemeye yolladığı kişinin suçlu olmadığını, mahkemenin bunun için yapıldığını anlattılar. Polis araştırması sonucunda Savcı’nın hazırladığı iddianamenin, adı üstünde sadece bir “iddia” olduğunu gösterdiler. Mahkeme karar vermeden hiç kimsenin o suçu işlemiş sayılamayacağını örnekleriyle açıkladılar. Tutuklanmanın o suçun işlenmiş olduğu anlamına gelmediğini, bunun sadece bir tedbir olduğunu, istisnai olarak uygulanması gerekirken, bizim hakimlerin işin kolayına kaçıp bunu genel kural haline getirdiklerini ve başka davalarda da bu hatanın yapıldığını bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden fırça yediğimizi tüm kanıtlarıyla ortaya koydular.
Not: 2011 yılına ait bu değerlendirmede eksik yazmışız. Meğer, Cemaat polisde olduğu gibi, yargıda da etkiliymiş. Mahkemenin adaletsizliğine, cemaat etkisinin ortaya çıkmasına rağmen Yargıtay’ın kararı onaylaması bunun zaten yeterince kanıtıydı.Yazılarımızı beğeniyorsanız hemen aşağıda yer alan Twitter ve Facebook düğmeleri aracılığı ile çevrenizle paylaşmanızı rica ederiz. Desteğiniz için teşekkürler!
Yazar:
- Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.
En Son Yazıları
- Makale20 Mayıs 2024Femme Fatale Nedir? Edebiyat ve Sinemada Kötü Kadın Tiplemesi
- Agatha Christie15 Mayıs 2024Agatha Christie Kitaplarını Hangi Sırayla Okumalısınız?
- Makale14 Mayıs 2024Sharon Tate Cinayeti: Roman Polanski’nin Eşinin Korkunç Ölümü
- Polisiye Kitap Tanıtım6 Ağustos 2020J.W. Stephenson İle Sahte Banknot Dosyası Romanı Üzerine Söyleşi