John Dickson Carr Hikayesi: Diğer Cellat

John Dickson Carr Öyküsü

Pensilvanya’da suçluları asmak yerine niye elektrikle öldürürler? dedi yaşlı arkadaşım Hakim Murchison, ayağıyla tükürük hokkasını becerikli bir şekilde kapatarak.

Bu yeni hukuk okulları size ne öğretiyor? Bak,evlat bir cinayet işlenmişti.Dava,son kararın verilmesi için Yüksek Mahkeme hakimlerinin önüne gitti.Bu konuda karar vermek onları çok zorladı ve bu olay,otuz yıl boyunca,buradan Pasifik’e kadar bütün salonların arka odalarındaki avukatlar tarafından tartışılan bir olay oldu. Olay,tam burada,bu ilçede,Randall Fraser’in cinayetinden dolayı Fred Joliffe’yi astıkları zaman oldu.
92 ya da 93’ün içindeydi sanırım.Mahkeme binasına ilk telefonun konduğu yıldı ve teller koptuğu zaman ancak Pittsburgh’a kadar uzaktakilerle konuşabilirdiniz.Kasabamız ilçedeki en büyük kasaba olduğu için gurur duyuyorduk (Nüfusu 3,500 idi). Kasabanın ileri gelenleri her zaman,kasabamızın gelişmesi ve büyümesiyle böbürleniyordu ve biz her on yılda bir yapılan nüfus sayımında nüfus kaydı yapanların bizim nüfusumuzun yarısını unutmuş olduklarını düşünürdük.O zaman Bugle Gazett’in sahibi olan ihtiyar Mark Sturgis bastığı almanaktaki bir makalede bizim, sadece 3,263 bir nüfusumuz olduğunu söylediğinde ona çok kızmıştık

Biz,ayrıca, diğer birçok şeyimizle de gurur duyardık.İlçemizin en iyi oteli olan McClellan House böbürlenmemiz için iyi sebebti Ve ben, haftada iki kere odanda ya da pansiyonda sabahları elmalı turtayla kahvaltı yaptığın zamanları hatırlarım.Biz,1775’te Braddock’un ordusundakilerin kızılderililer tarafından kafa derisini yüzüldüğü zamanda, ahşap kulübelerinde onların yaralarını sarmak için dağlardan gelen,ilçemizin eski aileleriyle gurur duyduk.Ama biz hepsinden çok bizim yasalarımızdan dolayı gururlu olduk.

John Dickson Carr Hikayesi: Diğer Cellat

Evlat,muhteşem bir topluluktuk! Dikkat et, ben, onların hepsinin,”Blackstone’s Commentaries” ve “Greenleaf on Evidence” gibi kanun kitapları hakkında çok bilgilerinin olduğunu söyleyemem.Ama onlar,güçlü kanıtın ne olduğunu bilirlerdi ve güçlü konuşmacılardı.Bazıları vardı ki ,en üst-düzeyde idiler,kitabi bilgileri fazlaydı ve saygındılar ama kanun kitabına göre cehennemliktiler. İskoç-İrlandalı Presbiteryen kilise üyeleri dahil hepimiz,güzel bir tartışmayı ve bir şişe viskiyi severdik.Ve bölgemizde, davalarını çoğunlukla kaybetmesine rağmen,jüriye dokunaklı nutuklar çeken,güzel elleri olan,yüksek bir yaka takan,Charley Connell isimli Harvard mezunu bir avukat vardı.İnsanlar onun konuşmalarını duymak için millerce öteden buraya akın ederdi.Bir de Abe Lincoln’a benzemekten gurur duyan, her zaman, bir frak ve zarif bir şapka giyen,Yargıç Hunt vardı.Ve tabi bunlardan başka kütüphanesinde iki yüzden fazla kitabı bulunan büyükbaban vardı.İnsanlar, ansiklopedi ödünç almak için geceleri bile ona giderlerdi
Sen, caddenin üstündeki,etrafı çiçeklerle çevrili, hapishanenin bitişiğindeki büyük taş mahkeme binasını biliyorsun? İnsanların,şimdilerde oraya bir resim sergisine gider gibi gitmeleri çok iyi.Şey,oradan,sadece iki dakika yürüyerek otlağın karşısındaki Jim Riley’in salonuna varırsınız.Bütün kanun adamları,orada toplanır — tabii,duvarda George Washington’un bir resmi ve Jim’in,yaptırtmaktan her zaman gurur duyduğunu söylediği zarif bir pirinç tükürük hokkası bulunan arka odada.Otlağın üzerine bina inşa edilmeden önce,karşıda boylu boyunca uzanan patika yolu görebilirdin.Kuru kalabalığı saymazsan,iri yarı ve yakışıklı,yaptığı işe karışılmasına kızan, şerif Bob Moran vardı.Ve içmeye başlamadan önce doktorluk yapan,muhteşem,sessiz, kırmızımsı-gözlü bir kişi olan, zavallı,yaşlı Nabors vardı.Her zaman parasızdı.Onun biri veremli iki kızı vardı, Jim Riley, ona o kadar acırdı ki hiçbir şey içmek istemese bile ona herşeyi verirdi O günler o kadar güzel ve mutlu günlerdiki karılarımız gelip bizi eve götürünceye kadar,arka odada,akıl ve teorinin gücüyle milletin sorunlarını çözerdik.

Sonra Randall Fraser öldürüldü ve sorunlar başladı. Daha doğrusu kıyamet koptu.

Şimdi, eğer onu Fred Joliffe’den başka herhangi birisi öldürmüş olsaydı, doğal olarak, onu suçlu bulmayacaktık.Evlat,sen küçük dahi olsa bir gurubun olmadan hiç birşey yapamazsın Gücün, adaletin büyüklüğü hakkında nutuk atmak kolaydır. Ama,birilerini yıllar boyunca hergün bu caddelerde yürüyerek işine gittiğini görmek,onun çocuklarının doğduğunu hatırlamak,ölen birinin arkasından ağlamasını izlemek.Ve az da olsa biraz paraya ihtiyaç duyduğun zaman sana o parayı nasıl ödünç verdiğini anımsamak..Şey..Şafak sökerken,ayazda o kişiyi dışarı çıkarıp, ölüne kadar boynundan asılı olarak bırakacağını hiç düşünemezsin. Sonra bakışları gözlerinin önünden hiç gitmez..Yaptıklarını düşünmeksizin ona özürler bulursun.

Ama Fred Joliffe farklıydı. Fred Joliffe, bizim şimdiye kadar gördüğümüzün en kötüsüydü. Randall Fraser’den başka ona olumlu bakan yoktu.Şimdiye kadar hiç bir mokasen yılanının, düz bir taşta kıvrıldığını gördün mü? Bir mokasen yılanının bir çıngıraklı yılandan daha kötü olduğunu biliyor musunuz? —eğer sen,saldırıp onu kışkırtmazsan o da sana saldırmaz. Fred Joliffe de aynı mokasen yılanı gibi kahverengimsi renkliydi ve kaypak hareketleri vardı.Onun at arabası,hergün şehri boydan boya dolaşırdı — bir çeşit paçavra ve kemik işi yapardı biliyorsun — Arabanın üstünde otururken onu görecektin, kahverengi paltosuyla sıska küçük bir adamdı, dedikodu yapacak birşey bulmak için sinsi sinsi etrafı dikizlerdi ve sırıtırdı.

İnsanlar arkalarından söyledikleri önemli şeyler değildi.Dövmeye değmeyecek kadar küçük olduğuna güvenerek söylediklerini onların yüzlerine karşı da söylerdi..Kurnazdı.Olaylara sebep olan mektupları onun yazdığına inanılırdı..Fakat bunu boş ver. Neyse,bir keresinde Will Farmer onun bu sırıtmasına çok kızmıştı ve bu olay Will’in yaşamına büyük bir darbe vurdu.Bir ay sonra bir geceyarısı Will’in on bir at barındıran ahırı yakıldı.Ama kimin yaktığı şimdiye kadar hiçbir şekilde kanıtlanamadı.

Bana Fred Joliffe’nin tek ortağını var mı söyle —arkadaşı demek istemiyorum.Randall Fraser’in, pazar caddesinde, pencerede büyük bir yapma at bulunan, tozlu bir koşum ve eyer deposu vardı.Sanırım Randall’ın dünyada sevdiği tek şey gaddarca bakan cam gözlü benekli yapma attı.Onun yelesinin, tarardı.Randall, gür bıyıklı,kravatında bir at nalı iğne bulunan,şık-ütülenmiş giysili iri bir adamdı.Çok nazikti ve günaha inanırdı.Üçkağıt veya dolandırıcılığın şimdiye kadar duyduğu en kötü şey olduğunu düşünürdü.Ama kadınların çoğu onu beğenirlerdi.Kadınların koşum deposunun arka kapısından içeri girmelerini uygun bulmazdı. Randall, berber dükkanında onların ne kadar aptal olduğunu ve bu işi yapmanın erkekçe birşey olduğunu anlatmak için can atardı. Ama dikkatli olmak zorundaydı. O ve Fred Joliffe,çoğunlukla birlikte içerlerdi .

Sonra o olay oldu. Ekim’deydi sanırım.Ben,olayı ofisime henüz girip şapkamı asarken duydum.O zaman kasaba polisi Yaşlı Withers’di.O gün,hiç gereği yokken sabah erkenden kalkmıştı.Tahminen saat beş civarında,sisli havada, Market Street’ten aşağı doğru giderken,Randall’ın deposunun arka odasında gaz lambasının hala yandığını gördü.Ön kapı, tamamen açıktı. Withers içeri girdi ve Randall’ı bir köşesi keskin bir tokmakla yüzü ve alnı yamyassı edilmiş bir halde,üzerinde bir gömlekle, bir koşum yığını üstünde yatıyor olarak buldu, Yüzünün sol yanının çoğu yoktu.Onu ancak bıyığı ve at nalı iğnesinden tanıyabildiler.

Ofisimde otururken birisinin,caddeden yukarısına doğru koşarken bağırdığını duydum.Fred Joliffe’yi bir un değirmeninde,cebinde Randall Fraser’den alınmış ve içilerek bitirilmiş boş bir viski şişesiyle,elleri kanlı,sarhoş ve uyur halde bulduklarını söyleyordu.Daha önce size bahsettiğim Şerif Bob Moran,onu alıp hapishaneye götürdüğü zaman o,hala körkütük sarhoştu,yürüyemiyordu ve nereye gittiğini bilmiyordu.Bob,onu hapishaneye kendi hurdacı arabası ile götürmek zorunda kaldı.Onları yağmur altında Market Street’den yukarı doğru at arabasında giderlerken gördüm, Fred,at arabasının arkasında,her tarafı beyaz unla kaplı,yuvarlanıyor ve herşeye lanet okuyordu. İnsanlar,çok sakindiler,memnundular ama bunu belli etmiyorlardı

Yanmış olan kiralık ahırının sahibi Will Farmer’dan başka herkes tabiki..

“Şimdi, onu asacaklar”, dedi Will,”Tanrının izniyle onlar şimdi,onu asacak”.

Gülünç bir durumdu evlat, ben, Yargıç Hunt’ın duruşmadan sonra telaffuz ettiği cümleyi işitene kadar durumun güçlüğünü fark edememiştim.Frerd’i benim savunmam kararlaştırdı,.Çünkü ben,hiç deneyimi olmayan bir gençtim ve birisi,bu işi yapmak zorundaydı.Fred’le konuşma fırsatı bulamadan önce,aleyhindeki deliller bütün şehre yayılmıştı.Bunun sebebini anlayabilirsin. Caddenin karşısında yaşayan bir bıçak-makas-bileyicisi (şimdi onun ismini hatırlamıyorum.), saat on bir civarında Fred’i Randall’ın yerine girerken görmüştü. Deponun üzerinde oturan yaşlı çift,onu aşağıda içerken ve avazı çıktığı kadar bağırırken görmüşlerdi.Onlar gece yarısına yakın,birilerinin dövüştüğünü ve birisi düştüğünde çıkan gürültüye benzer sesler duymuşlardı.Ama hiçbir şeye karışmamanın daha iyi olacağını düşünmüşlerdi.En son olarak ,gece yarısı,arabalarıyla kasabadan evlerine dönen bir çift çiftçi, Fred’i, kapının önünde, delirmiş gibi gibi paltosuna ellerini silip,elbiselerine vururken tökezleyerek düştüğünü görmüşlerdi

Hapishaneye Fred’i görmeye gittim.Çok sarsılmasına rağmen, ayılmıştı.Soluk gözleri,hiç olmadığı kadar kötü bakıyordu.Hücresinde ranzada otururmuş,boynunu bükmüş,kahverengi kağıt bir sigarayı içine çekerkenki hali hala gözlerimin önünde.Bu hali bende gülme hissi uyandırmıştı.Benim,onun anlattıklarını gidip yargıca söyleyeceğimi zannettiğinden bana herhangi bir şeyi anlatmaya niyeti yoktu.

“Beni asın”? diyordu burnunu çekerek ve tekrar gülüyordu. “Asın beni? Bundan endişe etmiyor musunuz bayım.Onlar,beni asla asamazlar.Çünkü onlar benden çok korkarlar. Bu sebebten de bunu yapamazlar bayım?”
Ve zavallı,kararı duyana kadar ne olduğunu anlayamadı.Yargıcı ilk adıyla çağırarak ve herkesi onların hakkında ne bildiğini söylemekle tehdit ederek, bazı garip hareketler yaparak, mahkeme içinde kurumla oradan oraya yürüyordu.Şık görünmek için satın aldığı yeni bir kumaş gömlek giymişti.

Herkesin,onu bu kadar sakin bir şekilde seyrettiğini görünce şaşırdım. Duruşmaya gelen insanlar,ne birbirini dürttüler ne de fısıldadılar.Yalnız,sessizce oturdular ve onu izlediler. Onların nefes alıp verişlerini işitebilirdin. Mahkeme salonları eğlencelidir,evlat.Oranın,rahatsız etmeyecek kendine özgü bir kokusu vardır,Duvarları çatlamış,yerleri aşınmıştır.

Büyük salonda Charley Connell’in ince sesiyle yaptığı konuşma ve ayak sesleri duyulmaktadır.Dinleyicilerin öksürükleri,kadınların elbiselerinin hışırtısı ve gaz lambalarının çıkardığı ıslık gibi sesler işitilmektedir.Hava yağmurlu ve karanlık olduğundan öğleden sonra saat ikiden itibaren gaz lambalarını yakmışlardı. Benim, yapabildiğim tek savunma, Fred’in, fazla sarhoş olduğu, o geceden hiçbir şeyi hatırlamadığı bu nedenle yaptıklarından dolayı sorumlu olamayacağı idi.Ama kanuna gore böyle bir savunma olamazdı.Kendi sesimi tanıyamıyordum.Jürinin altısının favorili,altısının favorisiz olduğunu hatırlıyorum.Yargıç Hunt,şimdiye kadar olduğundan daha fazla Abe Lincoln gibi görünüyordu.Başının arkasındaki duvarın yukarısında sallanan bir bayrak vardı.Hatta bu Fred Joliffe’nin dikkatini çekti.Huzursuzlandı.Etraftaki halka bakmaya başladı.Sonra jüriye doğru döndü ve çığlık çığlığa: “Bir şeyi söyle, cantcha? Bir şeyi yap, cantcha?”
Onlar da yapacaklarını yaptılar !!

Jürinin başkanı “Birinci derecede cinayetten suçlu”dediği zaman,sadece dinleyicilerden biraz gürültü çıktı.Ne bir alkış veya ne de başka herhangi bir şey,oldu.Yalnız bir kez nefes verir gibi ıslıklandı.Ama onu duymak korkunçtu.Yargıç Hunt kararın yarısına okuyuncaya kadar Fred aldırış etmedi. Yargıç Hunt “Ve Tanrı,merhametini üzerinden eksik etmesin.” diyene kadar Fred, etrafına vahşi bakışlar atarak oturdu.Sonra,şaka olmadığı belli bir şekilde,yalvarır gibi patladı. “Şimdi beni dinle,bana bu cezayı veremezsiniz,yapmazsınız? Beni kandıramazsınız. Sen,yalnızca Jerry Hunt’sın. Ben, senin kim olduğunu biliyorum.Bana bunu yapamazsın.” Aniden, masayı yumruklamaya ve haykırmayı başladı, “Siz gerçekten, beni asmayacaksınız,değil mi”?

Ama biz onu asacaktık !!

İnfaz tarihi, Kasım’ın on ikinci günü olarak tespit edildi.Karar imza altına alındı.”Frederick Joliffe,adı geçen kasaba hapishanesinin sınırları içinde,sabah saat sekiz ile dokuz saatleri arasında,asılarak idam edilecektir.Bu maksatla şerif tarafından bir cellat görevlendirilecek,infazda ve defnedilirken bir doktor orada hazır bulundurulacaktır

“Herkes, sinirliydi.Uzun zamandan beri bir idam olmamıştı ve hiçkimse bir sorun çıkmadan bu işin nasıl tamamlanacağını bilmiyordu. Savcı olarak yaşlı Doc Macdonald, orada olacaktı,Tabiki, muhterem vaiz Phelps ve son kahvaltı için sosis ve gözleme yapacak olan Bob Moran’ın karısı da idamda hazır bulunacaklardı.

Belki, aptalca bir fikir olduğunu düşünebilirsin.Bütün yaşamını bildiğin birisinin,sabah ayazında kollarını arkadan bağlamak ve bir iple boynunu kırmak sonra onu orada bırakarak geri dönmek; bütünüyle dini veya yasal da olsa istenecek birşey değil.Sonra sen yaşamın ve ölümün güçlerinden korkmaya başlarsın,Arada ince bir çizgi vardır.

Bob Moran,işlerin yolunda gitmeyeceğinden korkuyordu. Cellat olarak şişman, yavaş-hareketli, çakırkeyf Ed Nabors kararlaştırılmıştı.Ed Nabors’un, elli dolara ihtiyacı vardı,Bob’un, sağlıkla ilgisi olmayan bir adamın,bu işi daha iyi yapabileceği konusunda belirsiz bir fikri vardı. Ed, ayık olacağına yemin etmişti. Bob Moran, ayık olmaz ise ona 10 sent bile vermeyeceğini söyledi.

Nabors, ciddi görüyordu.Büyükbabandan ödünç aldığı eski bir kitapta bilimsel asılmanın nasıl yapılacağını okumuştu.O ve marangoz, hapishanenın avlusunda büyük,salllanır gibi duran baştan savma ,garip bir alet yapmışlardı..Yiyecek torbalarıyla denemede iyi çalıştı.Alta açılan kapak kalp hoplatan bir gürültü ile düştü. Ama bir keresinde ipi o kadar fazla gerdilerki torba yırtıldı.Sonra yaşlı Doc Macdonald,darağacını İngiltere’de John Lee civarında yaptırdı ve geri kalan kısımlarını da Bob Moran bitirdi.

İnfazdan önceki gecenin ilerlemiş saatleriydi.Biz, Bob’un ofisinde lambanın etrafında oturmuş poker oynuyorduk.Atlamak için ipler,topaçlar,çeşit çeşit oyuncaklar ofisin her yerine saçılmışlardı.Bob, orada çocukların oyun oymasına izin veriyordu.Kapının dışanda,sonunda Fred Joliffe’nin kaldığı hücrenin olduğu bir koridor vardı.Tabii,birkaç mahkum,tavuk-hırsızı, yukarıya taşınmıştı.Birisi, vahşi hayvanların kafesindeki gibi bu infazın onları etkilediğini Bob’a söylemişti,.Kim söylemişse doğru söylemişti.Biz, bütün gece boyunca onların başımızın üzerinde ayaklarını yere vurduklarını,bir zencinin ilahi söylediğini duyduk.

Çok yağmur yağıyordu.Yağmurun ince çatıda sesleri duyuluyordu.Belki de Doc Macdonald’ın aklına o düşünceyi getiren oydu..Doc,yaşlı bir şeytandı. Bob’un, hala oturmadığını görünce nerdeyse elindeki kartları bakmadan elinden fırlatacaktı.Doc:”Evet,umarım,işler yolunda gider.Ama yağmura dikkat etmelisiniz.İngiltere’deki bir idamda neler olduğunu okumuşsunuzdur.Yağmur, tahtaları şişirmişti,bundan dolayı alt kapak açılmamıştı.Üç kere açmaya çalıştılar, ama açılmadı..”dedi.Ed Nabors,sinirlenmişti.Masanın altında ellerini birbirine vurdu.Sanırım kendini kötü hissediyordu.Onun kızlarından biri, kaçıp onu terketmişti,diğeri,veremden ölüyordu.Gözleri kıpkırmızıydı ve göz kapakları seğiriyordu.Masada bir şişe olmasına rağmen iki gündür içmemişti.

“Sus,yoksa seni öldürürüm.Allah seni kahretsin, Macdonald” dedi. Ve masanın kenarını kavradı.”Hiçbir şeyin, yanlış gitmeyeceğini sana söyledim.Senin boynuna bir ip takmama izin verirsen ,dışarı çıkıp herşeyi yeniden test edebiliriz.”

Ve Bob Moran,”Ne demek istiyorsun.Doc.Hava o kadar kötü değil.dedi.”Beni lüzumsuz yere endişelendiriyorsun.” “Ona bakmak için biraz önce aşağı gittim ve benim şimdiye kadar Fred Joliffe’den duyduğum en komik şeyi işittim.” dedi.”O çıldırmış.Kıkırdayarak Tanrının onu asmalarına asla izin vermeyeceğini söylüyor.Fred Joliffe’nin o şekilde konuştuğunu işitmek,korkunçtu.Biriniz saatin kaç olduğunu söyleyebilir mi ?”

O gece hava çok soğuktu.Bir sandalyede uyuyakalmıştım,Yukarıdaki hayvan kafeslerinden gelen ayak sesleri ve yağmur tıpırtlarını dinleyerek kestiriyordum.Renkli oğlan, daha yakındaki akan sular,fırtınanın gelmesi ile ilgili ilahi söylüyordu.

Sekiz buçukta,Yargıç Hunt ve bütün tanıkların,dışarıda,hapishane avlusunda olduğunu söyleyerek beni uyandırdılar.İdama başlamak için hazırlanmışlardı.O zaman ,onların gerçekten, onu asacak olduğuna kanaat getirdim.İnfaz ekibinin en sonundaydım.Fred Joliffe’nin yüzünü görmedim,görmeyi de istemezdim.Ona iyice yıkanmış,temiz bir gömlek giydirmişlerdi. Hücreden dışarı zorlukla çıkarılmıştı.Gitmemek için direnmişti.Ama Bob Moran ve polis memuru her biri, bir kolunu tutmuşlardı.Soğuk, karanlık ve rüzgarlı bir sabahtı.Onun elleri, arkasından bağlanmışlardı.Vaiz, benim,duyamadığım bir şeyler söylüyordu. Oldukça büyük olan hapishane avlusunun yarısına gelinceye kadar her şey,yolunda gidiyordu.Ben, ortadaki garip makineye bakmadım. Tanıklar şapkalarını çıkarmış,ötede, duvarın karşısında duruyorlardı.Fred Joliffe,darağacına baktı ve dizlerinin bağı çözüldü.Onu yeniden ayağa kaldırdılar.Ona yürümesini söylediklerini duydum.Ve onu gıcırdayan merdivenlerden yukarı çıkardılar. Rahatsız edici bazı sesler duyuncaya kadar darağacına bakmadım.O zaman hepimiz, bir şeylerinin yanlış gittiğini anladık.Fred Joliffe,başında çuval ve bacakları kayışla bağlı olmasına rağmen alttaki kapak açılıp aşağı düşmemişti. Onun yüzü pembe gökyüzüne doğru çevrilmişti ve gözleri kapalıydı.Ed Nabors, ipi her iki eliyle sıkı sıkı tutuyordu,etrafta döndürüyor,ayaklarıydarağacının alt kapağına vuruyordu. Kapak kıpırdamıyordu.Ed ağlayarak yağmurun tahtaları şişirmiş olduğunu söylüyordu.Önce ben sonra Yargıç Hunt darağacının altına doğru koştuk. Bob Moran,ağza alınmayacak küfürler savuruyordu.”Onu tekrar dene”dedi.Fred’in kolunu kavradı.”Başındaki çuvala dokunma,bir kere daha deneyelim.”. “Onun ismiyle”diye durmadan tekrarlıyordu vaiz ” Eğer,yardım edersem,onu yapmayacaksın” Bob, deli gibi fırladı ve her iki ayağıyla kapağın üzerinde zıpladı. Hızla vurdu.Sonra Bob, etrafta döndü, ve arka cebinden 45 lik bir Ivor Johnson çıkardı.Yargıç Hunt korkudan dudakları titreyen Fred’in önüne geçti. “O, yasanın koruması altında ve yasanın dışında ona birşey yapılmayacak.”dedi Yargıç Hunt. “Silahını yerine koy,Delilik yapma.Herşeyi düzeltene kadar onu hücresine geri götür.Şimdi sorun çıkarma.”

Bugün baktığımda,bu sırada Fred Joliffe’nin,ne olduğunu anlamış olduğunu sanmıyorum. Ben,sadece,onların onu asamayacakları konusundaki inancını kuvvetlendirdiğine inanıyorum. O,adımlarını yeniden merdivenlerden aşağı atarken kendine gelerek,gözlerini açtı.Yüzü solmuş ve sersemlemiş gibiydi.Aniden,rengi açıldı “Ben, bundan dolayı onların beni asla, asmayacaklarını biliyordum. “,diyordu. Yargıç Hunt’a tükürmeye çalıştı.Fakat boğazı kurumuş olduğundan, başaramadı.Avlunun karşısında doğru giderken kıkırdıyordu. ” Ben, onların beni asla, asmayacaklarını biliyordum “diye tekrarlayıp duruyordu. Hepimiz, bir dakika oturmak ihtiyacı duyduk. Bizim, çok istemememize rağmen, Bob,acele ettiğinden Ed Nabors’a bir içecek verdi.Mahkeme binası kapıcısının,Bob’un ofisinden koşarak gelirken,tuzağı yeniden ayarlaması bitiriyordu

“Telefonda.sizi çağırıyorlar.”dedi.

“Defol Lemme”diye bağırdı Bob. “Şimdi hiç telefonla konuşacak zamanım yok.Yukarı çık, bize yardım et.”

“Ama telefon Harrisburg’dan.”dedi kapıcı. “Valilikten.Cevap vermelisiniz.”

“Burada kal, Bob” dedi Yargıç Hunt. “Burada kal.ben,telefona cevap vereceğim”Bana gidelim diye işaret etti. Biz,Sighs köprüsünün karşısındaki bozuk yolda giderken birbirimize baktık. Mahkeme binasının saati, dokuzu vuruyordu,aşağıdaki avluya baktım,tuzağa çekiçle vuran insanları gördüm. Yargıç Hunt,telefonla konuştuktan sonra,alıcıyı yerine koymakta zorlandı.

“Ben her zaman,kadere inandım.”dedi.”Ama ben asla,onun gibi birisinde bunun gerçekleşeceğini düşünmedim,Fred Joliffe, masummuş.İdamı iptal etmeliyiz.”” Valilikten bir emir geliyor..Bir kadın bir kanıt getirmiş… Neyse, biz, onu az sonra öğreneceğiz.”

Şimdi, ben,o zamanki ruhsal durumumuzu tarif edemem.Bundan dolayı sana bizim, sonradan tam olarak neler hissettiğimizi söyleyemem.Hepsinden çok,onların hemen Fred’i dışarı çıkarıp asmış olabilecekleri korkusuyla bizi ateş bastı ve dehşete düştük. Sighs köprüsünden aşağı baktığımız zaman Ed Nabors ve marangozu tuzağın üzerinde tartıştıklarını gördük Kutsal sabah ışıkları bizim, parçalara çirkin garip düzeneğimize vurmaya başlamıştı.
Koridor boştu.Yargıç Hunt,fırladı.Bir yandan yanlış birşey olmamaması için dua ediyordu. Fred Joliffe’nin hücresinin kapısının, açık olduğunu görünce kendine geldi.

“Joliffe,haberi ilk olarak benden duymayı hak etti.”diye düşünüyordu Yargıç Hunt.
Ama Fred iyi haberleri asla öğrenemedi.Onun, çok küçük ve hafif olduğu sana söylemiştim. Topukları,yerden 45 cm yukarıda, hücrenin duvarındaki demir bir askıda boynundan asılmış bir vaziyette duruyordu.O,çocukların ip atlamak için kullandıkları bir sicimle asılmıştı.Yüzü morarmıştı.Gözlerinin beyazları görünüyordu.Ayaklarının altında tekmelenmiş bir tabure vardı..

Hayır, oğul, biz, olayın intihar olduğunu düşünmedik.Biraz biz, sersemlemiştik.deliye dönmüştük,doğal olarak.Sabah saat üçte sıkıntıların hakkında düşünmek gibiydi.

Fakat,Fred’in ellerinin hala arkasında bağlı olduğunu görmüştük.Başının arkasında,taburenin yanında duran çekiçle yapıldığı anlaşılan bir şişlik vardı.Birisi,çekiçle,Fred’in arkasından-görmediği yerden- ona yaklaşmış,darbeyi indirip onu bayıltmış ve atlama-ipine sıkı bir düğüm atarak,Fred’i asmak için birden yukarı çekmişti. İşin en tüyler ürpertici yanı ,biz darağacı ile uğraşırken ki kargaşalıkta bunun olmasıydı.Birbirimize yüksek sesle kargaşa esnasında ne olduğunu anlatmaya çalıştık.Hiç kimse,ne olduğunu fark etmemişti. Ben,çok korkmuştum.

Bob’un ofisinde masanın etrafında toplandığımız zaman,Yargıç Hunt,sinirine hakim olarak işleri yürüttü.Bob Moran’a,Ed Nabors’a, Doktor Macdonald’a ve bana baktı.İçimizden birimiz, diğer cellattık.

“İşler kötü,baylar”dedi başlamadan önce sinirli bir şekilde iki kere boğazını temizlemek için öksürerek.”Bilmek istediğim şey, bizim darağacında yapmayı tasarladığımız şeyi kimin aynı şekilde düşünerek yapabildiği? ”

Sonra sert bir şekilde Doktor Macdonald’a,döndü. “Pekala”,dedi, “sen,ilk olarak o atlama-ipinin nereden geldiğini sorabilirsin”.

“Seni anlayamıyorum.”dedi Bob Moran şaşırmış gibi.

“Oh,anlamıyor musun”dedi Doktor,favorilerini çekiştirerek.”Pekala o zaman,bu infazda tuzak çalışmadığı zaman,silahla bu işi yapmayı o kadar isteyen kimdi?”

Bob,birisi midesine vurmuş gibi bir ses çıkardı.Bir an Doktora bakıp kaldı elleri aşağıya sarktı.Sonra, ona doğru gitti. O,masanın arkasındaki Doktora bir kafa attı.Odadakiler bağırdılar. Çok komikti.İdamın, iptal edilmiş olduğu söylenmediği için oldukça üzgün olan hapishane marangozu da içerideydi

“Niçin kavga etmek istiyorsun.? dedi üzüntüyle. O, Bob’dan daha iriydi ve doktorun iki katı ağırlıktaydı.. “Bana ne olduğunu neden söylemedin? Onlar,idamın iptal edildiğini söylüyorlar.Bu doğru mu?”

Yargıç Hunt eğildi, ve marangoz Barney Hicks(Hatırlıyorum.o oldukça öfkeli bir şekilde bakıyordu.)

“Pekala,pekala.Kavga etmeyi bırakmalısın.”. Sonra, Ed Nabors’a baktı.”Ben çekicimi istiyorum.Çekicim, nerede,Ed? Her yere baktım. Sen, onunla ne yaptın?”

Ed Nabors,oturdu.,kendine dört parmak çavdar viskisi aldı ve içti.
“Beni affet ,Barney”dedi şimdiye kadar, duyduğum en sakin sesle.” Fred Joliffe’yi astığım zaman onu hücresine yeniden bırakmalıydım.”.

Sessizlik oldu.Opera binasındaki sihirbaz silahı ateşlediği ve altı güvercin boş bir kutudan dışarı uçtuğu zamanki gibi bir sessizlikti bu.Ben,ona inanamamıştım.Parmaklıklı pencerenin yanında köşede iriyarı, parlak siyah paltosu ile Ed Nabors’un oturup ipi bağlamasını gözümün önüne getirdim.Elleri,dizlerindeydi.Masum masum bakıyordu.Epey içki içtiğinden gözleri seğiriyordu.Sakince oturmuş tütününü sarıyor ve gülümsüyordu.

“Yargıç.Harrisburg’dan valinin seninle görüşmek istediğini duydum.Hı Uh. Ben, onun,seni ne için aradığını anladım.Bir kadın Fred Joliffe’nin masum olduğunu,Randall Fraser’i onun öldürmediğini kanıtlamıştı..Değil mi ?Arayan benim kızımdı.Jessie, burada onu söyleyemezdi.Biliyorsun.O, benim yanımdan bunun için kaçtı ve valiye gitti.Sen, Fred’i suçlu bulmamış olsaydın o bunu yapmayacaktı

“Ama niye?…” diye bağırdı yargıç. “Niye?…”

Ed,yavaşça devam etti.
-Jessie,Randall Fraser’le çok samimi olmuştu,Ve hem Randall hem de Fred,şehrin her yerinde,onun hakkında bazı şeyleri söylemekle onu tehdit ediyorlardı.O, çıldırmak üzereydi,sanırım.Biliyorsun,cinayet gecesi,Fred Joliffe,herhangi bir şeyi hatırlayamayacak kadar çok sarhoştu.O,Randall’ı kendinin öldürmüş olabileceğini sanıyordu.

Sanırım o uyandığı zaman Randall’ı ölü buldu ve ellerinde kan olduğunu gördü. Fred’in, hatırlamadığı şey üçü arka odada iken ne olduğuydu.Onlar,Fred ve Randal bir yandan Jessie’yi tehdit ederlerken,şimdi döğüşüyorlardı.Fred,ona tokmakla o kadar sert vurmuştu ki Randall’ın gözüne kan oturdu. Jessie… Jessie, Fred kaçıp gidince işi bitirdi.Hepsi bu.

Ama, sen, aptalı temizledin.”diye bağırdı, Bob Moran.Masayı yumruklamaya başladı. “Jessie suçunu itiraf etmişken sen niye gidip Fred’i öldürmek ihtiyacı duydun?

“Arkadaşların, Jessie’yi suçlu bulmayacaklardı,değil mi?diye devam etti Ed’e bize bakarak.”Hayır. Ama, eğer Fred, onun itirafından sonra yaşamış olsaydı,bunu sizde yapmak zorunda kalırdınız çocuklar. Sanırım,Fred ne olduğunu anladı.O suçlu değildi, Suçlu kızdı.Olayı üst mahkemeye götürünceye kadar senin elinden kurtulmasına imkan olmadığını biliyordu.Onlar ya onu asacaklardı ya da kızı.O zaman duramadım.Dediğim gibi,sarhoş olmama rağmen benim anladığım buydu.İşte böyle.”dedi tükürük hokkasına nişan alarak eğildi.”Telefona çağrısını duyduğum zaman,Fred’in hücresine gittim ve işimi bitirdim”

“Ama sen, anlamıyor musun”dedi Yargıç Hunt delice bir akıl yürütme ile.”Bob Moran, seni cinayetten tutuklamak zorunda ve…”

Sonra bizi korkutan Ed’in ifade verirkenki huzurluluğuydu.O,sandalyesinden kalktı,Parlak siyah paltosunun tozunu aldı ve bize gülümsedi.
“Oh hayır”dedi anlaşılır şekilde.”Sizin,anlamadığınız şey.Siz,bana lanet olası şeyi yapamazsınız. Hatta, beni tutuklayamazsınız.”

“O,delirdi.”dedi Bob Moran

“Ben mi? dedi cana yakın bir şekilde Ed’e . “Beni dinle. Ben,sana, mükemmel bir cinayetin nasıl işleneceğini gösterdim.Çünkü ben,bunu yasaya uygun şekilde yaptım… Yargıç,siz vali ile ne zaman konuştunuz,idamın iptal edilme emrini ne zaman aldınız? Şimdi dikkat edin.”

Ve ben,aniden beynimden vurulmuş gibi:
“Herhalde dokuzu beş dakika geçiyordu.Değil mi, Yargıç? Ben, mahkeme binasının saatinin dokuzu vurduğunu hatırlıyorum.”

“Ben de,hatırlıyorum”dedi Ed Nabors.Fakat Doktor Macdonald, Fred Joliffe’nin,saat dokuzdan önce öldüğünü sana söyleyebilir.Benim cebimde “paltosunun düğmesini çözerek”Fred Joliffe’yi asarak öldürmem için bana yetki veren bir mahkeme emri, var.-ki benim yaptığım da bu- sabah sekiz ve dokuzun saatlerinin arasında- ki benim yaptığım da bu- Ben,tam yasal bir şekilde onu yaptım, emir, iptal edilmeden önce.Öyle değil mi.”dedi.

Yargıç Hunt,silindir şapkasını çıkardı ve bir fularıyla yüzünü sildi. Hepimiz, ona bakıyorduk.
“Sen, bununla kaçıp kurtulamazsın.”dedi ve masadan şerifin emrini kaptı. “Bu şekilde yasayla oynayamazsın. Ve sen, bu cümleyi yalnız,bu şekilde uygulayamazsın. Buraya bak! ‘Nitelikli tıbbi bir pratisyenin varlığında’. Ya buna ne dersin?”

“Pekala,bende benim tıp diplomamı gösterebilirim.”,dedi Ed yeniden eğilerek.”Ben,alkolik ve çok güvenilmez biri olabilirim,ama sicilim temiz…. Siz avukatlar yasanın üslubuyla-kelimeleriyle çok ilgilenirsiniz.”dedi takdir ederek

“Ve bu sefer kelimeler senden yana değil.Sen, kanun adamı olana kadar yasada, bazı süslü sözcükler değişti.O dokümanda doktorun ve cellatın, aynı kişi olamayacağına dair hiçbir şey yok.”

Bir anda Bob Moran,yüzünde komik bir ifadeyle yargıcın etrafında döndü.Sırıtıyordu.

“Bu, ahlaki değil”dedi.”Fred gibi iyi bir vatandaş,bu şekilde öldürülmemeliydi.Bu korkunç birşey Onun ilgili yapılacak şey.Senin, bu sabah kendinin dediğin gibi,Yargıç.Yasa ona hiçbir şeye yapamaz. Doğru mu Ed.? Yargıç?”

“Açık söylemek gerekirse bilmiyorum.”dedi Yargıç Hunt,yeniden yüzünü silerek. “Ama,bildiğim kadarı öyle.Yapacak birşey yok.Sen, neyi yapıyorsun, Robert?”

“Ben, o elli dolar için bir makbuz yazıyorum”dedi Bob Moran şaşırmış gibi”Biz, onu bütünüyle güzel ve yasal bir şekilde yaptık,değil mi”?

Yazar:

Polisiye Durumlar

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum