Polisiye Dizi: Sherlock

Polisiye Dizi: Sherlock

Sherlock Holmes, taksiye el kaldırdı. İngiltere’nin yağmurlu sabahında taksi bulması büyük bir şanstı. Cep telefonunun mesaj kutusuna düşen adresi taksi şoförüne söylerken, hareket etmeye başlamış olan taksinin camına vuruldu. Watson elindeki laptopu heyecanla sallıyor, bloğuna düşmüş olan bir mesajı Sherlock’ a göstermeye çalışıyordu…”

Böyle başlayan bir Sherlock romanı ne kadar ilginç gelirdi değil mi? Gülerdik belki de. Ama bunları bir dizi olarak izlemek hiç de garip gelmiyor. Bilenleri için efsane yeni sezonu ile yayında.

Sherlock, Mark Gatiss tarafından televizyon için geliştirilen, efsanenin yazarı Sir Arthur Conan Doyle‘ın romanına dayalı bir Britanya dizisi. BBC kanalında ilk yayınlandığı 2010 yılından bu yana da takipçileri için bir görsel ziyafet. Steven Moffat ismine “Coupling” dizisi ile duyduğum hayranlık, Sherlock’un senaryosunun altındaki imzasını görmemle bir kere daha arttı. Her sezonu, en azı 90 dakikalık üç bölümden oluşan dizi, tabiri caizse beklerken yaşlanılan cinsten. Ancak bu gözünüzü korkutmasın çünkü, güzellikler beklemeye değenlerde gizlidir.

Alışılagelmiş Sherlock uyarlamalarından farkı, dizinin 2010’lu yıllarda geçiyor olması. Yani Sherlock İngiltere sokaklarında gezerken rastlayacağınızı düşündüğünüz bir karaktere bürünüyor dizide. Meraklanmayın yine keman çalıyor, koltuğunda geriye yaslanarak yine piposunu tüttürüyor, siyah paltosunun eteklerini savurarak, elleri arkasında bağlı gezmekten de geri durmuyor ve ne yazık ki yine bir bağımlı ama zihninin dehlizlerinde gezebilmek için elbette.

Başrol oyuncusu Benedict Cumberbatch‘ ı, ilk bakışta bu nasıl Sherlock diye yadırgadığımı itiraf edebilirim. Kıvırcık saçları ile öyle toy bir görünüşü vardı ki romanlarda zihnimde canlanan Sherlock‘a hiç uyduramamıştım. Ancak bölümler ilerledikçe farkettim ki rolle bütünleşmiş, Robert Downey Jr., Matthew Frewer, Jeremy Brett gibi usta isimlerin yerine, artık zihnimdeki tek Sherlock; Benedict Cumberbatch olmayı başarabilmişti.

Sherlock‘un dostu, yardımcısı, maceralarının yazarı Dr. John Watson‘ı canlandıran Martin Freeman için ise söyleyebileceğim tek şey; bu rol için biçilmiş kaftan olduğudur. Jude Law gibi bir rakibe karşın benim için tek geçilecek Watson; Martin Freeman’dır. Mimikleri ile harikalar yaratan oyuncunun o şaşkın, yer yer muzip ifadeleri, ünlü dedektifimizin tipik çıkarımları karşısında ağzı açık kalışı, kendince Sherlock‘a karşı dik durma çabaları diziye yadsınamaz bir tat katıyor.

221B Baker Street adresine sadakatte kusur yok, ancak hani şu antikalarla süslü, geniş merdivenli, kadife perdeli ev ortamı hayalinize bir ara verin. Çünkü mutsuz anlarında kendini attığı eski kanepesi, Watson’la karşılıklı oturup mütalaa yaptıkları koltuklar haricinde pek de bir ayrıntı yok bu adreste. Elbetteki 221B‘nin en önemli öğesi Bayan Hudson tüm meraklılığı ama ince zekası ile karşınızda olmaya devam ediyor.

Dizi de en beğendiğim detaylardan ilki; Sherlock tespitler yaparken yanda beliren yazılar, ağır çekimde beliren düşünsel görüntüler, teknolojik nimetlerin yansımaları ki bu geçişler diziyi bambaşka bir boyuta taşıyor. İngiliz aksanı diziye sanki ayrı bir kalite ekliyor. Diğer bir detay, günümüze uyarlama sayesinde hani şu İngiltere ile özleştirdiğimiz; siyah taksiler, kırmızı iki katlı otobüsler sahnelerde sağımızdan solumuzdan akıp giderken bir Londra gezisi yapıyormuşuz hissi. Sigaranın yerini alan nikotin bandı, GPS, Watson’un maceraları bir blogda yazıyor olması, Irene Adler ile olan cep telefonunda mesajlaşma detayları ise sanki Sherlock’ ta hep bunlar vardı diye düşündürecek kadar doğal. Adler demişken, bakalım Lara Pulver sizi de bu roldeki performansı ile benim kadar etkileyebilecek mi?

Son olarak ezeli düşman James Moriarty, şimdiye kadar gelmiş geçmiş en genç Moriarty olmalı. Ancak Moffat, size öyle güzel bir sunum yapıyor ki bu kadar genç Sherlock için böyle bir rakip yeğdir dedirtiyor.

Yayınlanmış son bölüm olan The Abominable Bride ile bize yılbaşı sürprizi yapan yayıncılar, bizi yeni sezon için fazla bekletmeyecekler anlaşılan. Herbiri film tadında üç bölümü yayınlayıp yine bizi bu ikiliye hasret bırakacak olsalar da beklemek, beklenenin değeceğine emin olunca katlanılabilir birşey oluyor.

“Watson televizyonu aç, izlememiz gereken önemi birşey var…”

Yazar:

Funda Menekşe

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum