POLİSİYE HİKAYE: AİLE YADİGARI 2

POLİSİYE HİKAYE: AİLE YADİGARI

Aybars Bey, karşısında oturan genç kadına baktı. Yüzünde bir tebessüm vardı. Genç kadın, gözlerini odanın içindeki eşyalarda gezdirdi. Şık bir şekilde düzenlenmiş odada çeşitli antika eşyalar vardı. Bir müddet onları izledi. Aybars Bey hâlâ gülümseyerek bu genç kadına bakıyordu. Yüzünü çevirip Aybars Bey’le göz göze gelince, o da gülümsedi.

Genç kadın tatlı bir ses tonuyla, “Aybars Bey,” dedi. “Beni tanıyor musunuz bilmiyorum ama babamın çok yakın bir ahbabıydınız.”

Aybars Bey bir an düşüncelere daldı.

“Bu meslekte insanın ahbabı çok oluyor. Bana babanızın ismini bahşeder misiniz?”

Genç kadın gülümsedi.

“Yalçın Yılmaz. Benim adım da Ayten.”

Aybars Bey bir an boşluğa daldı. Sonra o da gülümsedi.

“ Babanız esnaf mıydı?”

“Evet.”

“Hafızam beni yanılmıyorsa, iki tane abiniz olmalı hatta en büyüğünün adı İhsan.”

“Demek hatırlıyorsunuz. Buna çok sevindim. Diğer abimin adı da Mert.”

“Babanız şimdi ne yapıyor? Görüşmeyeli bir on yıl oldu.”

Ayten üzgün bir şekilde, “Babam vefat edeli beş yıl oldu Aybars Bey,” dedi.

Aybars Bey’in gülümsemesi kayboldu. Hüzünle genç kadına baktı.

“Çok üzüldüm gerçekten. Anneniz nasıl peki?”

“Biraz rahatsızlığı var tabii. Bir de son olaylardan sonra sinirleri bozuldu. Ben de aslında bunun için geldim. Babam sizi hep anlatırdı. Doğrusu böyle bir konu için size geleceğimi hiç düşünmemiştim.”

Aybars Bey gözlüklerini çıkarıp sehpanın üstüne koydu.

“Lütfen bana her şeyi anlatın. Aile dostunuz sayılırım. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.”

Ayten derin bir nefes aldı.

“Annem, ben, iki abim bir de İhsan abimin oğlu Efe’yle aynı evde yaşıyoruz. İhsan abim bosanalı altı ay oldu. Babam bize bir dükkan bırakmıştı. Dükkanın başında İhsan abimle Mert abim duruyordu. Yaklaşık bir sene önce iflas ettik.”

“Bir senedir hiç çalışmıyorlar mı?”

“Çalışıyorlar fakat kısa süreli işlerde. Sizin anlayacağınız durumumuz pek iyi değil. Bu anlaşmazlıklardan dolayı abimle eşi boşandı. Küçük Efe de artık bizimle kalıyor.İki abim de suçu birbirlerinin üzerine atmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Her gün evde bir kavga bir kıyamet, tabii annem de bu duruma artık dayanamıyor.”

“Siz ne yapıyorsunuz peki?”

“Ben de işe başlayalı iki ay oldu. Öğretmenim.”

Aybars Bey gülümsedi.

“En azından bir kişinin maaşı var. Peki benim anlamadığım şey, buraya kadar bir sorun göremedim.”

Ayten içini çekerek “O zaman size son mevzuyu anlatayım,” dedi. “Dedem çok zengin bir insanmış. Fakat sonradan onun da işleri bozulmuş. Sanırım bizim ailede iflas etme durumu bir gelenek. Babama bir altın saat bırakmış. Babam da onu zor günlerimiz için hep saklardı. Babam hayattayken onu satmaya ihtiyaç duymadık. Yani anlayacağınız en az altmış  yıllık ömrü var o saatin. Bu zamana kadar da hiç birimizin aklından geçmedi onu satmak. Geçen gün annem saate bir göz atmak istemiş. Fakat sakladığı yerde bulamamış. Evde her yere baktık , ama yok. Aile yadigarı altın saat çalınmış.”

Aybars Bey ciddi bir şekilde, “Bu durumda sizin aklınıza ilk ne geldi?” diye sordu.

“Açıkçası abilerimden biri almış olabilir diye düşündük. Çünkü durum ortada; gerçi o saatten alınacak para bile borçları kapatmaya yetmez. Ama o saatin bizim için bir değeri var. İnsan üzülüyor. Abimlere bu durumu söyledik. Ama inkar ettiler, saati almadıklarını söylüyorlar.”

Aybars Bey düşünceli bir şekilde, “Peki başka bir ihtimal var mı?” dedi.

“Amcam almış olabilir diye düşünüyorum. Çünkü o saatde hep gözü vardı.“

“Amcanızın durumu nasıl? Ne iş yapar?”

“Amcam da esnaf, durumu da gayet iyi.”

Aybars Bey bir süre düşündü.

“Bu saate ihtiyacı yok yani. Ama bunun bir aile yadigarı olması işleri değiştiriyor.”

“Annem, arayıp durumu anlattı. Fakat o da almadığını söylüyor.”

“Saatin saklandığı yeri kim biliyor?”

“Bizim ev halkı biliyor”

“Peki ya amcanız? O biliyor mu?”

“Hayır bilmiyor. Ama diğer ihtimali düşünmek istemiyorum. Abilerim bize sormadan asla böyle bir şey yapmazlar.”

“Ama abileriniz borç batağında.”

Ayten hüzünle Aybars Bey’e baktı;

“Dışarıdan biri çalmış olabilir mi?”

“Bilmem olabilir mi? Bunu yapacak biri var mi?

Ayten derin bir iç çekti.

“Bu zamana kadar hiç böyle bir şey olmadı. Güvenli bir mahallede yaşıyoruz.  Herkes de bizi tanır. Böyle bir saate sahip olduğumuzdan haberleri bile yoktur.”

Aybars Bey bir müddet sessiz bir şekilde düşündü. Ayten Hanım kolundaki saate baktı. Sonra telaşla, “Benim gitmem gerekiyor,” dedi.

Elindeki kağıdı Aybars Bey’e uzattı.

“Burada adresimiz yazıyor. Yarın akşam sizi yemeğe davet ediyorum. Gelin lütfen. Ev halkı sizi görünce çok mutlu olacak. Hem onları da dinleme şansınız olur.”

Aybars Bey ayağa kalktı, genç kadını kapıya doğru geçirdi.

“Peki o zaman, davetinize icabet ederim. Hem dediğiniz gibi ev halkını da dinlemiş olurum.”

Ayten gülümseyerek evden çıktı. Aybars Bey elind ki kağıda baktı. Sonra bir an boşluğa daldı.

Yağmurlu bir akşamüstü kendisine adreste tarif edilen evin kapısını çaldı. Kapıyı genç bir adam açtı.

Aybars Bey gülümseyerek “Sen Mert olmalısın,” de.

Mert de gülümsedi.

“Evet ta kendisi, içeri buyrun lütfen.”

Aybars Bey merdivenlerden yukarı çıktı. Geniş, büyük bir evdi. Üst kata gelince bütün ev halkını ayakta buldu. Leyla Hanım ayakta gülümseyerek duruyordu.

Aybars Bey elini sıkarak “Hanımefendi nasılsınız?” dedi. “Sevgili dostum Yalçın’ın vefat ettiği haberini üzüntüyle aldım. Tekrar basınız sağolsun.”

Leyla Hanım derin bir iç çekerek “Dostlar sağolsun,” dedi. “Ne yaparsınız hayat işte. Sizin adınızı o kadar çok anardı ki, çocuklar sizi görmediği halde çok iyi tanıyorlar.”

Aybars Bey gülümseyerek İhsan’a döndü.

İhsan hemen atıldı.

“Aybars Bey sizi görmek ne güzel”

Aybars Bey, İhsan Bey’in elini sıktı.

“ İhsancığım seni çok net hatırlıyorum. Çok yaramaz bir çocuktun.”

Leyla Hanım alaylı bir şekilde, “Sormayın Aybars Bey,” dedi. “Onun yaramazlığı şimdi de oğluna geçmiş. Bir saniye olsun durmuyor.”

Aybars Bey gözlerini odanın içinde gezdirdi. Koltuğun üstünde arabasıyla oynayan Efe’ye baktı.

“Sen de Yılmaz ailesinin en küçük üyesi Efe olmalısın.”

Efe ciddi bir şekilde Aybars Bey’e baktı. Başında bir şapka vardı. Aybars Bey, Efe’nin elindeki arabayı gördü.

“Sevgili Efe. Bu araba böyle gitmez. Baksana bir tekeri yok.”

Ayten masanın son hazırlıklarını yaparken “Teker kaybolmuş,” diye açıkladı. “Hiç yerinde durmuyor ki. Allah bilir nerede düşürdü?”

Aybars Bey “Durumlar nasıl İhsan?” dedi.

İhsan Bey memnuniyetsiz bir şekilde konuştu.

“Durumlar nasıl olsun. Mert’in sayesinde iflas ettik. Borç batağında sürünüyoruz işte.”

Mert, İhsan’a sert bir bakış attı. Sonra öfkeyle “Bugün borç batağındaysak sebebi sensin,” diye bağırdı. “İkide bir bana suç atıp durma!”

Olay büyümeden Aybars Bey müdahale etti.

“Beyler sakin olun. Kavgayla bir yere varamayız. Lütfen şimdi bana doğruyu söyleyin. Saati hanginiz aldı?”

Efe kıkır kıkır güldü.

“Ben aldım.”

Aybars Bey’in ciddiyeti kayboldu, gülümsedi.

Ayten Efe’ye döndü.

“Araya girme lütfen. Büyüklerin burada önemli bir şey konuşuyor.”

Mert asabi bir ses tonuyla “Ben Aile yadigarı bir saati çalacak bir insan değilim,” diyerek devam etti sözlerine. “Onu bu evde tek bir kişi yapar.”

İhsan, “Ben yapsaydım yaptım derim,” dedi. “Neyse ki bazıları gibi yalancı değilim.”

Aybars  derin bir nefes aldı.

Ayten Aybars Bey’e gülümseyerek “Lütfen yemeğe buyrun,” dedi. “Yemekten sonra konuşuruz.”

Aybars Bey ve ev halkı yemek masasına geçerek yemeklerini yediler. Yemekten sonra Aybars Bey ev halkının bitmek bilmez dertlerini dinledi. Sonra Leyla Hanım’a bakarak “Hanımefendi, bana bu Aile yadigarını sakladığınız yeri gösterir misiniz?” dedi.

“Tabi buyrun lütfen.”

Aybars Bey Leyla Hanım’ın arkasından küçük bir odaya girdi. Odayı bir müddet inceledi. İçi tıka basa eşyalarla doldurulmuştu. Leyla Hanım küçük bir dolabı göstererek “Bunun içindeydi,” dedi.

Dolabın kapağını açtı. İçinde ufak bir sandık vardı. Sandığı eline aldı. İçine baktı. Sonra Leyla Hanıma geri verdi.

“Bir aile yadigarı için çok da güvenilir bir yer değil doğrusu. Kilidi olmayan dolap, kilidi olmayan sandık. Ve dolabın boyu çok kısa.”

Leyla Hanım üzgün bir şekilde “Daha güvenli bir yerde saklamalıydım,” diye sızlandı. “Benim hatam.”

Aybars Bey odanın içinde gezindi. Neredeyse her yere dikkatli bir şekilde baktı. Tam odadan çıkıyordu ki, yerde duran bir şey gözüne ilişti. Eline alıp baktı. Bir müddet düşündükten sonra gülümsedi.

“Hanımefendi, endişeleriniz birazdan son bulacak.”

Odadan çıkıp ev halkının yanına geldi. Efe bir köşede oturmuş oyuncak arabasıyla oynuyordu. Aybars Bey sevecenlikle yanına yanaştı. Gülümseyerek “Anlaşılan araba hâlâ gitmiyor,” dedi. “Bunun için sana yardım etmemi ister misin?”

Efe’nin gözleri parladı.

“Nasıl olacak peki?”

“Önce ben sana ihtiyacın olan şeyi vereceğim. Sonra da sen bana ihtiyacım olan şeyi vereceksin.”

Cebinden küçük odada bulduğu tekerleği çıkarıp, Efe’nin arabasına taktı. Sonra gülümseyerek “Şimdi sen bana sakladığın şeyi ver bakalım,” dedi.

Ev halkı hayretle bu olanları izliyordu. Efe cebinden altın saati çıkararak Aybars Bey’e uzattı.

“Ben aldım demiştim.”

Aybars Bey gülmemek için kendisini zor tuttu.

“Sen çok dürüst bir çocuksun.”

Sonra yerinden kalkarak saati Leyla Hanım’a verdi. Leyla Hanım şaşkın şaşkın saate bakarak “Aman Aybars Bey,” diye bağırdı. “Hiç Efe’nin aldığını düşünmemiştim.”

Ayten ve iki abisi de olayı şaşkınlıkla izliyorlardı.

Aybarsa bey onlara döndü ve “ Rica ederim, çocuğun yanında tartışmayı bırakın artık,” dedi. “Bütün bu olanlardan etkilendiği kesin.”

Sonra yerine oturdu. Derin bir nefes aldı. Ayten’e bakarak “Ben bir çay alırım,” dedikten sonra, arabasıyla oynayan Efe’yi seyretti.

Yazar:

Fatma Şanlı

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum