Suçlunun Peşindekiler

Suçlunun Peşindekiler

Polisiye romanlarda okuyucunun gözü, genelde suçlunun peşindeki dedektiftedir.

Çünkü eserin akışını ve gerilimini o sağlar, okuyucunun önüne bulmacalar getirir. Bazen kendi nam ve hesabına çalışan özel dedektiftir, bazen de kendini toplum düzenini korumaya adamış, idealist resmî polistir.

Dedektif işlevini gören avukatlar, gazeteciler, koleksiyoncular ve arkeologlar da vardır. Polisiye kurgu, sınır tanımadığı için polisiye yazarları da toplumun çeşitli alanlarından gelen dedektif yaratmakta hiç zorlanmazlar.

Dedektif, suçu ve suç yerini inceler, mağdurun ve çevresindekilerin ilişkilerini analiz eder, kanıt toplar, tahminlerde bulunur ve sonuçta suçluyu ele geçirir.

Polisiye Edebiyatın Klasik Kahramanları

Dedektif denilince akla ilk gelen kahraman, Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’udur. Holmes, arkadaşı Doktor Watson’la birlikte aklını, zekâsını, mantığını ve birçok konudaki derin bilgisini kullanarak gizemli suçları aydınlatır.

İzlenmesi bir hayli zor ama o oranda da keyifli polisiyelerin yazarı Gilbert Keith Chesterton’ın Peder Brown kahramanı da olayları gözlem-akıl yürütme-bilgi bağlantısına göre çözer. Politik olaylardan teolojiye, mitolojiye ve ezoterik öğretiye kadar uzanan alanlarda kanıtlar ve ipuçları bulur.

Bu iki karakterin öncüsü, Edgar Allan Poe’nun Morgue Sokağı Cinayetleri’nde polisiye edebiyata kazandırdığı Auguste Dupin’dir. Dupin’in serüvenleri, sadece suçun, suçlunun veya akıl yürütmenin dünyasına değil, semboller dünyasına da yapılan Gotik bir yolculuktur.

Agatha Christie’nin dedektifi Hercule Poirot da mantığını işleterek, kendi ifadesiyle beynindeki gri hücreleri kullanarak, suçluyu bulur. Van Dine’ın kendini beğenmiş, entelektüel Philo Vance’ı, E.D. Biggers’ın resmî polis Charlie Chan’ı gibi hafiyeler de aynı kategoridedir. Bizde de Ahmet Ümit’in Komiser Nevzat’ı bu şekilde çalışır.

Söz Türkiyeli dedektiflerden açılmışken, Celil Oker ustanın Remzi Ünal’ını, Algan Sezgintüredi’nin Vedo ile Tefo’sunu, Çağatay Yaşmut’un Başkomiser Galip’ini, Emrah Serbes’in Behzat Ç’sini, Alper Kaya’nın Komiser Tahsin’ini unutmayalım. Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in ilk dönem polisiyelerinde de Doktor Şakir Feyzi, Nahid Bey, Amanvermez Avni, Cingöz Recai gibi dedektifler vardır. Zekâ kullanmaktan kaba kuvvet kullanmaya kadar çeşitli yöntemlerle suçlunun tepesine binen dedektiflerdir bunlar.

Tabii ki dedektifler sadece akıl, zekâ ve mantıkla suçluları ortaya çıkarmazlar. Zaman zaman kaba kuvvet kullananlar, karşılarına çıkanları hırpalayan dedektifler de vardır. Mickey Spillane’in Mike Hammer’ı bu türün klasik örneğidir. Richard Prather’in Shell Scott’u da böyle bir tiptir.

Modern polisiye edebiyatta, dedektifin suçluyu ararken modern teknolojiden sık sık yararlandığını görüyoruz. DNA analizleri veya bilgisayarda bir profil eşleşmesi suçluyu hemen dedektifin eline düşürüveriyor. Dedektifler olay yerine bakıp sonuç çıkarmak, tahminlerde bulunmak yerine teknolojinin nimetlerinden yararlanıyorlar artık. Bu durumun polisiye edebiyatın gizemli yönünü yok mu ettiği, yoksa ona yeni boyutlar mı kazandırdığı okuyucunun takdirine kalmış bir husus.

Yine de yaşamın her alanına nüfuz etmiş teknolojinin polisiye edebiyatı etkilemesinin kaçınılmaz olduğunun altını çizmek gerekir. Teknoloji olmasa Simon Beckett’in David Hunter adlı kahramanının serüvenlerini herhâlde böyle keyifle okumazdık.

Bu yazımda hep erkek dedektiflerden bahsettim. Oysa polisiye edebiyatta birçok kadın dedektif var. Suçlunun peşine kadın-erkek birlikte takılan dedektifler de… Atladığım sanılmasın. Onlar da başka bir yazımın konusu.

Suphi Varım

Yazar:

SuphiVarim

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum