Evimin verandasında, sallanan koltuğumun tıkırtılarına yarenlik eden hafif bir meltem eşliğinde, kahve kokusu ile büyülenmiş , mehtaba karşı seni andım bugün, diye başladığım bir yazının hayalini kurdum. Sesli okuyunca pek bir hoş geldi kulağıma. Heyhat ne verandam var ne sallanan koltuğum…Lakin kahve kokusu eşliğinde tıkırtılarını dinlemekteyim klavyemin.
Bugün bir arkadaşla seni andık gerçekten. Sahi nerelerdesin Adam? Çok özlettin kendini. Seneler oldu. Kısacık bir aralıkta bir “Ceee!” diyip kaçmış gibisin ki o ne seslenişti ama! Her köşebaşı tezgahta, vitrinlerde, her çantada, tramvay, otobüs duraklarında hep olasılık hesabı yaptırmıştın bize. Fırtına gibi esmiş, yeri yerinden oynatmış, gönülleri fethetmiştin.
Haydi kim bu adam demeyi bırakıp içinizdeki sese kulak verin. Anahtar kelimeleri birleştirin.
Peki bakalım bu cümleler çağrışım yapacak mı?
“Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto’da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?
Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?”
Evet! Tebrikler Adam FAWER‘dan bahsediyorum. Matrix filminden çıkmış gözlükleri ile karizmayı tamamlamış yazarımız; ilk kitabı “Olasılıksız” ı yazdığında ülkemiz dahil dünyanın her köşesinde yer yerinden oynamıştı. En iyi ilk roman dalında 2006 International Thriller Writers Award ödülünü kazanmış, en iyi roman kategorisi de dahil olmak üzere pek çok ödül almış kitapta, baş kahraman David Caine’in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı gelişmiş olasılıkları hesaplama yeteneği ile karşılaşıyorduk. Bu yetenek daha sonraları geleceği görmeye kadar uzanıyordu.
Hayat bir mutlak değil olasılıklar bütünüdür tezinden yola çıkılarak yazılmış kitapta aslında tesadüf saydığımız birçok şeyin nasıl da hesap kitap işi olduğunu farkediyorduk. Kitap yayımlandığı 2005 yılından beri her yıl en çok okunan bilim kurgu kitaplarından biri olmayı başarmıştır.
BİTİRMEK İÇİN YARINI, BAŞKASINA ANLATMAK İÇİN BİTİRMEYİ BEKLEMEYECEKSİNİZ, sloganı ile yola çıkan Olasılıksız’ı hala okumadıysanız -ki içimden bir ses bunun küçük bir olasılık olduğunu söylüyor- mutlaka edinmeli ve okumalısınız. İlk sayfalarda kafanızın biraz karışabileceği konusunda sizi uyarmadan geçemeyeceğim. Ama sakın pes etmeyin derim.
Gelgelelim bugün Adam’ı anış sebebim bu değildi. Ben yazarın ikinci kitabını ilkinden daha çok sevmiştim. Çünkü bu ikinci kitap “Empati”; içinde sadece bilim, sadece edebiyat, sadece macera değil bunlara ilave olarak felsefeyi barındırıyordu. Hayaller kurgulatırken aynı zamanda sorgulama yapmaya, hayatı tartmaya yönlendiriyordu sizi.
“Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.
Bu kitabı kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.
Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.
Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz onu yapın. Sadece isteklerinizin tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın. ” diyen yazar daha kitabın arka kapağında iddiasını ortaya koyuyordu. Empati, nazarımda 640 sayfalık bir düş ve düşünsel bütünüydü.
Doğaüstü bir gücünüz olsa neyi seçerdiniz, sizi bilmem ama ben hep doğaüstü gücü olan insanların gücünü kopyalayabilme özelliği istemişimdir. Galiba biraz kurnazca. Ama Empati’yi okurken, iyi ki böyle bir özelliğim yok, iyi ki gayet sıradan bir insanım dediğim anlar da az değildi hani. Fakat yine de isterdim aşkın bir kokusu olmasını ya da korkunun rengini görebilmeyi ve sadece bazı anlarda başkasının beyninde olabilmeyi…
Ve sırası gelmişken Adam, seninle artık bir empati kuralım lütfen. Sadece iki kitapla bizleri yüzüstü bırakmak biraz ayıp olmadı mı? Yedi senedir kalem tekrar konuşmadı mı? İkisi de alanında saygı ile karşılanacak akıcılığa,sadeliğe ama mükemmel kurguya sahip kitaplardan sonra Amerikan klişelerine dalmadan yeni bir kurgu üretmek mi zor geldi? Neyse bazı cümlelerini buraya düşecek ve bize bu kadar güzel cümleler bıraktığın için daha fazla sitem etmeyeceğim. Sadece serzenişimizi hisset artık, o bize yeter…
Adam FAWER’dan seçtiklerim
Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi ön yargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsinizdir.
Bir sağırın sinestezi olması gibidir aşk; müziği duymazsın ama onu hissedersin.
Ya sorgulamamanız istenen dayatmalar yalnızca daha büyük gerçeği görmenizi engelleyecek bir yalanlar ağı ise?
İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz.
Tuhaf, tüm duyuların merkezi olan beyin, acı hissetmeyen tek organdır.
Kimse unutulmayacak kadar sonsuz ve sonsuza dek sevilecek kadar değerli değil aslında.
Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo’nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı, ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı. Funda Menekşe
Yazar:
En Son Yazıları
- Polisiye Dizi19 Nisan 2022Sherlock
- Polisiye Kitap Tanıtım22 Mart 2020FİRİŞTEGÂN’IN ARDINDAN
- Polisiye Kitap Tanıtım26 Şubat 2019POLİSİYE KİTAP AİLE SIRRI ÜZERİNE
- Polisiye edebiyat3 Şubat 2017Simirna Kızılı